Korona virüsü ile savaşın tam ortasındayız. Sağlık Bakanı şu anda ülkenin en ünlü kişisi oldu. Her gün kendisini dinleyerek Korona virüs ile ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Okullar kapandı.  İşletmeler, firmalar ve mağazalar birer birer kapanıyor.

Çalışma şartları uygun olan firma ve kurumlar personeline evden çalışma uygulamasını başlattı. Çalışanlar artık evlerinde hizmet ve değer üretiyorlar. Eğitim kurumları internet üzerinden hizmet vermeye başladılar. Spor ve fizik tedavi merkezleri internet ve sosyal medya üzerinden spor ve egzersiz yaptırıyorlar. Korona ile birlikte yeni bir hayata adım attık. Bu hayat, tabii ki kapanan işletmeler, geliri azalan firma ve çalışanlar için zor bir süreç olacak. Bu noktada da devletlerin sağladıkları katkılar çok önemli.  

Türkiye’de de korona virüsün ekonomide yaratacağı tahribata karşılık ek tedbirler açıklandı. Ancak iş dünyası başta olmak üzere açıklanan bu tedbirler kimseyi pek tatmin etmedi. Ekonomide zaten sıkıntılı bir dönemin üstüne gelen Korona virüs yıl sonu hedeflerine de ulaşmamızı engelleyecek. 2020 yılının başında olmamızı rağmen bu yılın kaybedildiği ifade ediliyor. Korona virüsün ekonomiye etkilerinden en çok üreten kesim zarar görecek. KOBİ’ler ile birlikte en çok da çalışanlar olumsuz etkilenecek. İş etiğimiz de tam gelişmediği için kapanan işletmelerden işsiz kalan çalışanların durumu ne olacağını kimse bilemiyor.  İşverenler çalışılmayan dönemlerin ücretlerini ödemekte sıkıntı yaşayacakları için burada devletin duruma el koyması gerekiyor.

İşsizlik Fonu devreye sokulmalı

Bugüne kadar amacı dışında da kullanılan İşsizlik Fonu ile kapanan işletmelerde çalışanların ücretlerinin bir bölümünün verilmesi sağlanabilir. Korona virüs tehlikesi nedeniyle sokağa çıkma yasağı kararı alan Fransa'da şirketlerin kira, elektrik, gaz ve su faturası ödemeleri donduruldu. Taksiler ve oteller sağlık çalışanlarına ücretsiz hizmet verecek, faturayı devlet ödeyecek. Türkiye’de de benzer kararların alınması gerekiyor. 3 ay SGK ve vergi ötelemesi ile hiçbir firmanın ve işletmenin bu süreci tamamlaması mümkün görünmüyor. 

Kiralar durdurulsun, faizsiz krediler verilsin

İzmirli Ekonomist Reşat Kutucular da bu konuda yapılması gerekenler konusundaki bazı önerileri şöyle:

İşletmelerin kira ödemlerinin en az 3 ay süreyle durdurulması yerinde olacak. Beklediği geliri elde edemeyen firmaların kira başta olmak üzere düzenli ödemelerini yapması mümkün değil. İhtiyacı olan mal sahipleri için kamu bankalarından altı ay vadeli, bir aylık kira kadar faizsiz kredi imkanı tanınmalı.  Borçlu ve yorgun olan hane halkına nefes aldırabilmek için iki aylığına online yapılan alışverişlerin yüzde 20'sini devlet olarak karşılamalı. Turizm tesislerinin istihdam kaybı olmaması şartıyla dört aylık sabit giderleri için teminat karşılığında bir yıl vadeli faizsiz kredi açılmalı. Yüksek oranda istihdam sağlayan ihracatçıları şirket bazında uygun destekler sağlanmalı. Devlet harcamaları daha dikkatli yapmalı. Üretime doğrudan katkı yapan harcamaları yapmalı. Reşat Kutucular’ın önerileri gerçekten dikkate değer.

Vicdanın sesi

Biz ancak bu doğrultuda yapılacak destek ve teşviklerle Korona virüsün yıkıcı etkilerini hafifletebiliriz. Bu belki devletimiz için bedel 100 milyar TL değil, 500 milyar TL’ye mal olacak bir çalışma olacak ama vergisini zamanında ödeyen, devlete karşı tüm yükümlülüklerini yerine getiren yurttaşlar olarak zor günümüzde bizlere hizmet için organize olmuş devletin yanımızda olmasını beklemeye hakkımız var.

Bu zamanlarda sıkça duyduğumuz ‘kaynak nerede’ sözlerini de kabul etmek mümkün değil.  70 milyar dolar olduğu tahmin edilen Hazine garantili büyük projeler ile ilgili sözleşmelerin gözden geçirilmesi ve Kanal İstanbul gibi bilumum kısa vadede ülkemize büyük katkılar sağlamayacağı bilim insanları tarafından ifade edilen, toplumum önemli bir kesiminin de içine sinmeyen yatırımlardan vazgeçilmesi halinde bu kaynak bulunacaktır. Devletimizin de kendi harcamalarından biraz daha kemer sıkması ile fazla kaynak bile yaratabiliriz. Yeter ki biz kaynakları kime yönlendireceğimizin kararını verirken vicdanlarımızın sesini dinleyelim. Birçok olanaktan yoksun, ani değişimlerden en olumsuz şekilde etkilenen geniş kitlelere mi kaynakları aktaracağız, ya da her şeyin sahibi olmak isteyen bir avuç insana mı?  Dünyayı yönetenlerin de kendilerine sormaya başladığı bu soru umarım Korona virüsü sayesinde vicdanlarımızdan gelen sesle cevaplanır.