Geçen yıl bu zamanlar ile şu anda yaşadıklarımızı karşılaştırdığımızda ‘şaka gibi’ yorumlarını yapmamamız için hiçbir neden yok. Geçen yıl Mart ayı sonunda yıllık tüketici enflasyonu yüzde 16.1 olarak açıklanmıştı. Bu yıl Mart sonunda ise yıllık tüketici enflasyon oranı yüzde 61,1 oldu. Neredeyse 4 katlık bir artış söz konusu. Son 1 yılda Türkiye olarak dünyanın en yüksek enflasyon oranlı ülkeleri arasında ilk sıralara yerleştik. Gerçekten bu alanda büyük bir başarıya imza atmış durumdayız. İşsizliğin sona erdirilmesi başta olmak üzere eğitim, sağlık, hukuk gibi alanlarda pek başarı sağlayamasak da yeni ekonomik kavramlar üreterek 90’lı yıllardaki enflasyon canavarı ile yeniden tanıştık. TÜİK’in rakamlarına göre son 1 ayda peynir, süt, yoğurt, kahve fiyatları gerilemiş, meyve ve sebze fiyatları ise sadece 0,69 oranında artmış. Çarşıya, pazara gitmesek bu rakamlara inanacağız ama domatesin kilosunun 25 TL olduğu, 1 paket kırmızı mercimeğin bile 30 TL’den satıldığı bu ortamda vatandaş olarak TÜİK’in rakamlarına Polyanna’nın bile inanmasını bekleyemeyiz.

Enflasyonda Avrupa’yı katladık

Avrupa ülkelerinde de enflasyon oranları arttı diyenlere de o ülkelerin yıllık enflasyon oranının bizim aylık enflasyon oranından daha düşük olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Üretici fiyatlarındaki yıllık artışın yüzde 115 olduğunu düşündüğümüzde, bu artışında 2-3 ay içinde her şeye yansıyacağını artık herkes biliyor. Çevremizdeki fiyat değişikliklerine baktığımızda enflasyonun üç haneli olduğunu hepimiz görüyoruz. Ekonomi yönetimi yılın ilk 3 ayında enflasyonda düşüş olacağını ifade ederken, şimdi bu temennilerini yıl sonuna kadar erteledi. Bu ortamda yıl sonunda da enflasyonun düşeceği konusunda kimsenin umudu yok. Ekonomi yönetimi kur ve faizin üstesinden geldik, sırada enflasyon var dese de. Kurun 2 ay sona ne alacağını Kur Korumalı Mevduat hesaplarının sürdürülebilir olup olmayacağı konusunda de herkesin kafasında soru işaretleri bulunuyor.

Asgari ücretli de sanayici de mutsuz

Ülkede tüm bunlar yaşanırken, Aralık ayında yüzde 50 artışa sevinen asgari ücretliler, yılın ilk 2 ayı içinde bu artışın yok olduğunu gördüler. Asgari ücrette yeni artış talepleri ise şimdilik askıya alındı. Ülkede bütün bunlar yaşanırken ise vatandaş olarak bizlere sabırlı olmamız ve yöneticilerimize güvenmemiz isteniyor. Son doğalgaz zamlarından sonra artık sanayiciler bile bu yükü kaldıramayacaklarını belirtiyor ve vergi indirim taleplerinde bulunuyorlar. Yani anlayacağınız şu anda ekonomide yaşananlardan ne asgari ücret alıp yaşamaya çalışanlar, nede fabrikalarında üretim yapmak ile boğuşan sanayiciler memnun. Ekonomi bir bilim dalı. Belirli kuralları var. Bu kurallar dışında kendi kurallarınızı dayatarak sonuç almanıza ne yazık ki imkan vermiyor. Son 1 yılda Türkiye’de yaşananlar buna en iyi örnek. Her şeye rağmen vatandaşımız sabırlı, şikayet etse de homurdansa da sonunda kabulleniyor. Son 1 yıl içinde akaryakıt fiyatlarının 3 kattan fazla arttığı bir ülkede vatandaşların hala sakin kalabilmesi de ayrıca incelenmesi gereken bir durum.

Vatandaş yanıtını vermeyi bekliyor

Mevcut politikaların enflasyonu düşüreceği, yada yaşadığımız sorunlara çare üreteceği konusunda umudumuz pek yok. Büyük marketlerde zabıta kontrolleri ile maliyet artışlarının sürekli arttığı bir ortamda fiyat indiriminin sağlanması da mümkün görünmüyor. Her kriz ortamında fırsatçılık yapanlar çıkar ama devletin doğalgaz, akaryakıt ve elektrik fiyatlarına sürekli zam yaptığı bir ortamda fiyatlarınızı indirin demek de pek gerçekçi değil. Bütün bu yazılanlardan sonra geleceğe dair pek umut kalmıyor. Ama biz her şeye rağmen daha güzel yarınlara olan umudumuzu koruyacağız. Bugün yaşadıklarımızı unutmadan, alınan kararların, yapılan uygulamaların hayatlarımızda nasıl derin yaralar açtığını gözden kaçırmadan vatandaş zamanı geldiğinde, kendisine sorulduğunda geçmiş dönemlerde olduğu gibi gereken yanıtı da verecektir.