Uzun bir süredir yazılarıma ara vermiştim. Ülkemizde yaşanan olaylar birçoğunuz gibi beni de karamsarlığa itmişti.

İçimdekileri tam anlamıyla yazıya dökememenin sıkıntısı ya da yazdıklarımın bir işe yaramadığı duygusu beni yazı yazmaktan alıkoyuyordu. Ancak 31 Mart seçimleri sonrasında herkes gibi geleceğe olan umudum bir kat daha arttı. Değişmeyecek gibi görünen siyasi tablonun kimselerin beklemediği şekilde değişmesi hepimizi umutlandırdı. Ben de bu heyecanla yeniden yazmaya karar verdim.

10 ayda işler daha da bozuldu

30 yıldır ekonomi gazetecisi olarak İzmir’de çalışıyorum. Ekonomik koşulların dünyada olduğu gibi ülkemizde de politikadan eğitime, sosyal ilişkilerden aileye kadar her alanı etkilediğine 31 Mart seçimleri ile bir kez daha şahit olduk. Geçen yıl yapılan seçimlerde ekonomik krizin seçimlerde çok önemli bir değişikliğe neden olacağını bekliyorduk ama yanıldık. Milletvekilliği seçimlerde halkımız bir kez daha iktidarın sorunları çözeceğine inancı, muhalefete de güvensizliği nedeniyle bir kez daha iktidar partisine yetkiyi verdi. Ancak geçen 10 aylık sürede başta ekonomi olmak üzere her alanda sorunlar çözülemediği gibi içinden çıkılamaz bir hale geldiği görüldü.  Hükümet yeni bir ekonomi programına geçti ancak bu programın faturasını da vatandaşlar olarak bizler ödemeye başladık. Dizginlenemeyen enflasyon, sürekli gerileyen ücretler ile ülkede orta sınıf bile temel ihtiyaçlarını zor karşılar hale geldi.

Vatandaşın nefesi kesildi

Emekliler bir ev kirası bile olmayan 10 bin TL ile geçinmeye zorlandı. Yılda iki kez artışlara rağmen toplumun yüzde 70’inin geçinmek zorunda kaldığı asgari ücret, enflasyonun altında kaldı. Üniversite öğrencileri fahiş kiralar yüzünden ev tutamadığı için okuyamaz hale geldi. Deprem bölgesinde karda kışta hala çadırda yaşamak zorunda olan depremzedeler ise hepimizin içini burktu.

Bütün bunlar yaşanırken bizi yönetenlerin bu duruma seyirci kalması, bunun üstüne yeni vergi yüklerinin getirilmesi vatandaşı artık nefesini kesti.  Toplumun dikkatlerini ekonomik krizden başka konulara yönlendirmek için yapılan algı operasyonları da tencerenin kaynamadığı, ceplerin boş olduğu, insanların pazarlarda çürümüş sebze ve meyve topladığı gerçeğinin üzerini örtemedi.

CHP 47 yıl sonra birinci parti

Ekonomik krizi özellikle büyükşehirlerde iliklerine kadar hisseden vatandaşlar 31 Mart yerel seçimlerinde sandıklarda tepkisini dile getirdi. İktidara böyle yönetim istemiyorum diyen vatandaşlar ana muhalefet partisini de birinci parti yaparak kendisine kredi açtı. Ana Muhalefet Partisi yöneticileri bile bu kadar kredi beklemiyordu. Öyle ki seçmenler 79 yıl sonra Afyonkarahisar, 74 yıl sonra Manisa, 63 yıl sonra Kütahya, 44 yıl sonra Uşak, 30 yıl sonra Denizli’nin belediye başkanlığı görevlerini ana muhalefet partisine teslim ettiler. Adıyaman’ı bile iktidar partisinde almayı başaran ana muhalefet partisi mevcut büyükşehir belediyelerinde oylarını artırırken üstüne Bursa, Balıkesir, Denizli başta olmak üzere birçok ili de ekledi. CHP toplumsal muhalefetinde güçlü olduğu 1977 seçimlerinden bu yana ilk kez en çok oyu alan parti oldu. İktidar partisi yüzde 35 oyda kalırken, CHP yüzde 37 oy ile 47 yıl sonra birinci parti oldu.

Huzur ve refah istiyoruz

Bu sonuçlarla uzun zamandır sarı renklerin hakim olduğu Türkiye haritasında şimdi kırmızı rengin hakim olduğunu görüyoruz. Bu sonuçlar bize yıllar sonra Demirel’in bir kez daha haklı olduğunu gösteriyor. Boş tencerenin milletvekili seçimlerinde olmasa da krizin daha da derinleştiği, vatandaşların daha da yoksullaştığı bu seçimlerde iktidarları düşürdüğü ortaya çıktı. CHP yöneticileri de bu krediyi iyi kullanacaklarını, bütün yurttaşları kucaklayarak, bir sonraki seçimlerde iktidara da talip olduklarını açıkladılar. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayacağı, hukuk devletinin tüm kurumları ile işleyeceği, bireysel hak ve hürriyetlerin korunduğu, huzur ve refah içinde yaşayacağımız, gençlerimizin ülkesini terk etmeyeceği, vatandaşa hesap verebilen, şeffaf bir yönetim istiyoruz. 31 Mart seçimleri de bizlerin bu isteklerini sandıklara yansıttığı bir seçim oldu.

Umarım bizi yönetmeye talip olanlar bu seçimlerden gerekli dersi alırlar. Ülkenin sahibi değil, vatandaşın yetkisi ile hizmet etmeye gelen yöneticiler olduklarını artık anlarlar.