Herkese merhaba.

Çok iyi bildiğiniz üzere, son haftalar hem dünya hem ülkemiz için oldukça fazla zorlayıcı olayın yaşandığı bir süreç oldu ve görünen o ki önümüzdeki haftalar hatta belki de aylar da zor geçecek…

Bir yanda art arda depremler, kayıplar. Bir yanda çığ felaketi, diğer yanda askeri operasyonlar ve elbette son yılların en büyük gündemlerinden biri göç olgusunun ülkemiz üzerinden Avrupa ülkelerine doğru ilerleyişi…

Bu olayların her biri, hakkında kitaplar yazılacak kadar geniş kapsamlı ve ciddi olaylar iken, bizim için yeni ancak belki de bundan sonra sıklıkla duyacağımız bir sözcük daha sözcük belleğimize eklendi: Pandemi

“Pandemi; bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır” pek çok kaynakta açıklaması bu.

Koronavirüs nedeniyle yaşanan pandemi o denli büyük ki bugün itibariyle dünyada etkilenmeyen ülke yok, her ülkede vakalar, ölümler…

Ülkemizde de ne yazık ki 2 ölüm gerçekleşti.

Sağlık kurumları ciddi bir çaba göstersen de bu iş büyüyecek gibi.

Ancak her zamanki gibi biz olaya “psikolojik bir gözlük”le bakalım.

“Önemli olan yaşadığımız olayın fiziksel gerçekliği değil bizim onu algılayışımızdır” bakış açımızı önceki yazılardan anımsayacaksınız.

Bu nedenle kendimiz hasta olmasak da, ailemizde ve çevremizde, hatta kentimizde koronavirüs taşıyan birisi olmasa da bu durum bizi düşünsel ve duygusal olarak etkiliyor.

Salgın halinin kendine has bir psikolojisi vardır. Aslında bu konuda yazılan temel bilgi kaynaklarından olan“Psychology of Pandemics” kitabında, Steven TAYLOR’un belirttiği kısmı alıntılamak doğru olacak gibi;

“Basitçe söylemek gerekirse, bulaşıcı hastalık pandemileri sadece bazı bulaşıcı "böceklerin" dünyaya yayıldığı olaylar değildir. Pandemiler, popülasyonun enfeksiyona karşı psikolojik tepkilerinin hastalığın yayılmasında ve tutulmasında önemli bir rol oynadığı ve yaygın duygusal sıkıntı ve sosyal bozukluğun büyük ölçüde oluştuğu olaylardır. İnsanlar, bir enfeksiyon tehditi altında olduklarında, reaksiyonlarıda geniş ölçüde değişir. Pandemi psikolojisini anlamak için reaksiyonlarının karmaşıklıkları dikkate alınmalıdır. Aynı zamanda pandemi ile ilişkili duygusal sıkıntıyı değerlendirmek ve ele almak ve aşılmasında oluşan uyumsuzluklar gibi,pandemi ile ilgili sosyal veya davranışsal sorunları ele almak için halk sağlığı üzerindeki etkileri de göz önünde bulundurmak gereklidir.”

Bu noktadan hareketle Koronavirüs ile ilgili doğru kaynaktan edinilmiş, güvenilir bilimsel bilgiye sahip olmak önemli olduğunu belirtmek isterim.

Bir konu hakkında ne kadar az ve ne kadar hatalı bilgiye sahipsek, süreç hem kendimiz hem çevremizdekiler için daha stresli geçer.

Başta sağlık bakanlığımız olmak üzere konunun uzmanlarının yaptığı bilgilendirmeleri takip etmek ve ihtiyacımız olduğu kadar bilgi edinmek önemli.

Elbette, bizlerin mikrobiyolog ya da immünolog olmadığını da göz önünde bulunduralım, yani amacımız koronavirüs uzmanı olmak değil, sadece etki mekanizmasını ve önemli bazı başka bilgileri bilmek…

Salgın hastalıklar ve özel olarak Koronavirüs çok temel olarak “Kaygı”yı tetikliyor. Belki de literatüre yeni bir kaygı türü giriyor:Koronavirüs Kaygısı

Bu konuyu uzatmadan, yapılabilecek bazı basit şeyleri ele alalım…

Öncelikle kaygıyı kabul etmek gerekiyor. Çünkü kaygı, yapısı gereği, bizi bir tehdite karşı hazırlıklı olmak amacıyla ürettiğimiz bir duygu…

Bir duyguyu fark etmek ve kabul etmek, bizim için sorun haline dönüşmesini engellemek için yapılacak ilk şey.

Peki Koronavirüs sürecinde kaygıyı fark etmek için ne yapılmalı?

Öncelikle tüm aile (ilişkide olduğumuz sosyal çevre) bu konuyu oturup konuşmalı, koronavirüs süreciyle ilgili düşüncelerini ve duygularını ortaya ifade etmeli, hatta küçük yaş çocuklar için oyun ve resim gibi yöntemler kullanılmalıdır.

Bu süreçte yetişkinler çocuklara müdahale etmemeli, kaygısını ya da korkusunu ifade eden çocuğuna ya da bir başka yetişkine “böyle hissetme”, “korkacak birşey yok”, “abartma” gibi tepkiler vermemelidir…

Bu süreçte iletişime açık olmak, yüzyüze olmasa da görüntülü ve sesli görüşme olanaklarını kullanarak sevdiğimiz ve bize iyi hissettiren kişilerle iletişim kurmak önemlidir. Bu iletişimde kendimizi ifade etmek kadar iyi bir dinleyici olmak, karşıdaki kişiye onu ve duygularını kabul ettiğimiz mesajını vermek en önemlisidir.

Farkında olmamız gereken bir diğer önemli nokta ise koronavirüs kaygısını ortadan kaldırmak değil onu yönetmenin daha doğru olduğudur…

Yaşamın her alanında, her anında, her konuda strest oluşabilir ve stresle mücadele etmek, onu yenmeye çalışmak vb çok da işlevsel değildir. İşlevsel olan stresi yönetmektir…

Bunun için de başetme becerilerine odaklanmak daha akıllıca olan aslında.

Öncelikle kaygıyı kontrol dışına çıkaran, şu meşhur whatsaapp gruplarından, yazışmalarından uzak durmak, viral video ve paylaşımlardan kendimizi ve çocuklarımızı korumak da önemli.

Uzun süre TV izlemek yerine ailecek oynanacak masa oyunları (board games) stres yönetimine yardımcı olacaktır.

Ev içi egzersiz saatleri oluşturup, hareketsizlik ve hareketsizlik kaynaklı psikolojik etkilere karşı kendimizi korumak ve daha iyi hissettirecek hormonların salgılanması için 20-30 dakikalık egzersizler yapmak ve bunu ailecek, eğlenceli şekilde yapmak iyi gelecektir.

Kalabalık olmayan, infekte olmadığını düşündüğünüz doğal ortamlara yapılacak kısa geziler de sizi rahatlatacak şeylerden…

Mizah çok önemli.

Herhangi bir konuyla ilgili espri yapabiliyorsanız o konuyu konrtol edebiliyorsunuzdur… Evde “Koronavirüs ile ilgili espri yarışması” düzenlemek yapılabilecekler arasında (Çocuklar için komik koronavirüs resimleri yapmak da olabilir)

Uzmanların önerdiği düzeyde kişisel ve çevresel hijyenin fazlasından da uzak durmalıyız.

Koronavirüstehditi gerçek ve kendimizi temiz tutmalıyız, kişisel eşyalarımızı da ancak tüm dünyayı çamaşır suyu ya da sirke ile temizlemeye çalışmak da sağlıklı değil!

Kişisel inancınıza uygun şekilde dua ve ibadet etmek ya da meditasyon gibi etkinlikler yapmak da rutinleriniz arasında olmalı. Bu tip eylemler diğer konulardan uzaklaşarak kendinize yönelmenize katkı sağlar.

“Krizi fırsata çevirmek” şekliyle hareket ederek bu süreçte daha fazla zaman geçirdiğiniz aile bireylerinin, daha önce fark etmediğiniz yönlerine odaklanın ve fark ettiklerinizi onlarla paylaşın. Eğer çocuğunuz varsa onunla bu konuda bir etkinlik yapın: “Tanımadığım Annem / Babam” başlıklı kısa bir liste gibi…

Son olarak hem kendiniz hem çevrenizdekilerin hem bugüne hem geleceğe dair umutlarınızı arttırmaya çalışın. Bunun için geçmişteki olumlu anılardan güç alın ve hem kısa her orta hem uzun vadeli hedeflerinizi ortaya koyarak olumlama yapın.

Son olarak, kaygıyla kendi başınıza ya da yakın çevrenizin desteğiyle baş edemezseniz, kaygıyı yönetemezseniz ve elbette günlük yaşam kaliteniz olumsuz etkilenirse lütfen bir ruh sağlığı uzmanına (Psikiyatrist / Psikolog / Psikolojik Danışman) başvurun.

Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle…

1 Okuma: İyi Hissetmek (Dr. David Burns)

1 Film: Salgın (Contagion)

1 Çocuk Filmi: Tersyüz (Inside Out)