Yazılarımı düzenli olarak okuyan okurlarım bilir; genelde Evlilik & İlişki hakkında yazarım.

Ancak ülkemiz bugünlerde oldukça “sarsıntılı” günler geçiriyor. Haliyle bu konu toplum için o denli önemli ki bu konuda birşeyler yazmam gerekiyor diye düşündüm.

Son 1 ayda özellikle Elazığ-Malatya ve Akhisar-Kırkağaç yöreleri başta olmak üzere yüzlerce deprem meydana geldi. Bu depremlerin en büyüğü Richter ölçeğine göre 6.8 şiddetindeydi ki güçlü sayılabilecek bir depremdi. Bu deprem bize gösterdi ki deprem sonrası müdahale hizmetlerinin pek çok alanında, özellikle arama-kurtarma ve fiziki yardım konularında oldukça ilerlemişiz.

Başta AFAD olmak üzere pek çok kurum & kuruluş depreme çok hızlı ve -özellikle 1999 depremine kıyasla- profesyonelce tepki verdi.

Emeği geçen herkesi kutlarım.

Ancak mesleğim gereği beni ilgilendiren kısım bu değil. Daha çok deprem öncesi ve sonrası yapılması gereken başka ve bence çok daha önemli bir konudan sözetmek istiyorum.

“Psikolojik Destek”...

Nasıl daha önemli? Derseniz kısa ancak açıklayıcı bir bilgi vereyim.

Son 1 ayda ülkemizdeki en şiddetli ve en yıkıcı deprem Elazığ&Malatya yöresinde gerçekleşen 6.8 şiddetindeki depremdi ve 24 Ocak Cuma 20:55’te oldu.

27 Ocak Pazartesi saat 12:00’de arama kurtarma çalışmaları sona erdi. Yani tüm televizyonların sürekli yayında olduğu ve o kadar üzerinde durulan çalışmalar yaklaşık 63 saat sürdü, bu süre yetti.

Peki ya bundan sonrası?

Bir tahminde bulunun; depremden etkilenmiş, travmatize olmuş kişiler için yapılacak çalışmalar kaç gün sürer? Ya da kaç hafta? Hatta kaç ay?

Geçtiğimiz aylarda Türkiye Psikiyatri Derneği 1999 depreminin 20. Yılında uzun süreli etkileri ile ilgili bir araştırma yayınladı.

Bu bilgiden anlayacağınız üzere deprem sonrası psikolojik destek çalışmaları günler ve haftalar değil, en iyimser olarak aylar ve yıllar sürer. Bunun nedeni insan psikolojisinin betondan farklı olması ve süreç içinde travmatik deneyime dair algı, duygu, düşünce ve tutumların değişiklik göstermesi.

Aslında ülkemiz bu konuda da oldukça büyük bir güce sahip.

Öncelikle, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi Travma ve Krize Müdahale ekipleri var. Oldukça iyi yapılanmış ve ülke geneline yayılmış durumda...

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının da aynı şekilde ekipleri var.

Kızılay’ın bünyesinde bu konuda eğitimli çalışanlar var.

Sivil toplum alanına baktığımızda ise ülkemizdeki Ruh Sağlığı Derneklerinin oluşturduğu APHB (Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği) adlı bir oluşum var.

Türkiye Kızılay Derneği,

Türk Psikologlar Derneği,

Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği

Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği,

Türkiye Psikiyatri Derneği,

Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Derneğinden oluşan bu yapı deprem gibi kitlesel travmatik olaylardan sonra müdahale hizmeti veriyor.

Şu anda da sahadalar ve aktif olarak çalışıyorlar.

Kaldı ki ister MEB Bünyesinde çalışan ve devlet memuru olan, ister Kızılay bünyesinde çalışan ister diğer kamu kurumlarında çalışan pek çok psikolojik danışman ve psikolog zaten bu derneklere üye…

Nasıl ki arama-kurtarma görevlileri canla başla çalıştı ve sahadan çekildi artık ruh sağlığı bu profesyonellerinin yoğun mesaisi başladı.

Özetle, büyük işler yapan pek çok ruh sağlığı profesyoneli şu an çalışıyor…

Emeklerine sağlık…

Huzur dolu günler dilerim...

Haftaya “deprem gibi travmatik olaylara karşı nasıl daha dayanıklı olabiliriz”i konuşalım…