Bütün dünya kabus dolu 2020 yılından kurtulmayı iple çekti. Yılbaşı günü son saatlere girdiğimizde herkesin tek dileği ‘kurtulalım artık şu 2020 yılından’ oldu. Gerçektende insanlık tarihinin ender dönemlerinden birini yaşıyoruz. COVİD-19 kabusundan kurtulmamız için 2 Türk tarafından geliştirilen aşılar vurulmaya başlandı. Biz de şimdilik gelişi bile yılan hikayesine dönen Çin aşısı ile idare edeceğiz gibi görünüyor. Yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen yeni bir yıla umutla adım atıyoruz. Aşı ile birlikte pandemi döneminin yılın ilk yarısında bitmesini ümit ederken, 2021 yılının her yönden bilinmezler dolu olduğu da bir gerçek. ABD’de bizi çok seven! Trump’tan sonra Biden’ın 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturmasının Türkiye’yi nasıl etkileyeceğini herkes merak ediyor.

Zengin değiliz hiçbirimiz

2021 yılının da bize açıklandığı gibi reform yılı mı olacağı, yoksa seçim yılı mı olacağını onu da yaşayarak göreceğiz. Pandemi nedeniyle dünyada dengeler değişirken, bu durumun en çok gıda fiyatlarını etkilemesi vatandaşların gelecek kaygılarını daha da artırdı. Pandemi ve ekonomide yaşanan kriz nedeniyle işsizlik rakamları yüzde 20’lerin üzerine çıktı. Resmi rakamların çok üstünde seyreden çarşı-pazardaki astronomik fiyat artışları ise her kesimden insanın en önemli konuları arasında yer alıyor. Yine resmi açıklamalara göre ülkede yoksulluktan eser olmasa da, 2013 yılında 12 bin dolar olan kişi başına milli gelirin 8 bin dolara düşmesi, ne yaşadığımızı gözler önüne seriyor. Merkez Bankası’nın net döviz rezervlerinde ise Türkiye tarihinde ilk kez 50 milyar dolara yakın eksiyi 2020 yılında gördük. 2019 yılını 5.95 ile kapatan doların 2020 yılında 130 milyar dolarlık satışa rağmen yılı 7.43 TL’den kapatması ise iktisat fakültelerinde ders konusu olabilir.

Bizi kıskananları solladık!

Dünyanın gelişmiş ülkeleri eksi faizlerde iken önceki yıl yüzde 12 olan Merkez Bankası faiz oranını 2020 yılı sonunda yüzde 17’ye çıkararak dünya şampiyonu olmamızda ayrı bir başarı hikayesi olsa gerek! Devletin iç ve dış borçları, vatandaşın kredi borçları, bütçe açığı, cari açık, işsizlik, enflasyon, dış yatırımlar başta olmak üzere ekonominin bütün göstergelerinde de bizi kıskanan ülkelerin çok gerisinde olduğumuz tüm çıplaklığı ile görülüyor. Peki bu durumda ne yapmamız gerekiyor. Yıl sonu değerlendirmelerine baktığımızda ekonomistler, iş dünyası temsilcileri ve ekonomiden biraz anlayanlar için yapılması gerekenler ortada. Ekonomide yaşanan sorunların hemen ardından yüksek sesle dile getirilen yapısal reformlardan artık kaçış yok gibi. Yapısal reformun özü ise bu ülkenin geleceğine yatırım yapacak iş insanlarının, ülkenin hukuk mekanizmasına güven duyması ve ülkeye yapacağı yatırımların günün birinde heba olmayacağını görmesi. Bunun için de güven verecek, şeffaf, top oyunda iken kural değiştirmeyecek, liyakat sahibi ekonomi yöneticilerini karşısında görmek istiyorlar. Türkiye bunu başarabilir mi? ülkenin geleceğini düşünenlerin bunun üstesinden gelmemesi için hiçbir neden yok.

Reform yoksa seçim var

2020 yılı bitmeden ekonomi yönetiminde yapılan değişiklikler ümit versede en yüksek ağızdan ifade edilen reformların yapılması sabırsızlıkla bekleniyor. Eğer reform konusunda söylenenler 2021 yılında hayata geçirilmezse birçok kesimin de söylediği gibi erken seçim kaçınılmaz olarak karşımıza gelecek. Pandemi ve öncesinden beri gelen sorunlar nedeniyle büyük yara alan ekonominin düzlüğe çıkması için ya mevcut kadrolar gerekli reformları yapacaklar, ya da 2001 krizinden sonra olduğu gibi yapılacak seçimlerle yeni kadrolar ülke yönetimine gelerek, 20 yıl sonra büyük bir kararlılıkla, yine faturayı vatandaşın ödeyeceği reformları hayata geçirecekler. Belirli bir gelişmişlik çıtasının üstünde olan ve bizdeki gibi seçimlerin olduğu ülkelerde başka bir yol olduğu pek görülmüyor. Bakalım 2021 yılının yeni açılan kutusundan neler çıkacak.