Sıkıldığımız bir anda düşünürüz “şimdi bir deniz kenarında olsam da dalgaların sesini dinlesem uzun uzun” birine sinirlendiğimizde “dağlara gidesim var” yorulduğumuzda “bir ağacın gölgesinde dinlenesim var” gibi cümleler kurarız. Stresli bir ortamdan uzaklaşmak istediğimizde gözlerimizi kapatır ve doğada olduğumuzun hayalini kurarız.

Rüzgarın ağaç dallarına vurduğundaki sesi, dalgaların kıyıya vurduğu andaki sesi hayal etmek bile ruhumuzu fazlasıyla dinlendirir ve sakinleşmemizi sağlar. Çoğu meditasyon şeklinde doğaya odaklanma  ve doğayı bedenimizde hissetmek vardır. Çünkü insan doğası betonlara, ışıklı mekanlara, egzoz dumanlarına ait değil yeşile ve maviye aittir.

İnsan yapımı olan çevreden ziyade doğa; ruhsal iyi oluşu güçlendirir, stresi azaltır, zihinsel performansın artmasına yardımcı olur. Hayal gücünü geliştirir, geliştirdiği gibi de pozitif düşünme kabiliyetini arttırır. Yapılan bir araştırmada bir hasta grubunu doğa resimlerinin olduğu bir odaya geri kalan grubu ise normal bir hastane odasına almışlar. Doğa resimlerinin olduğu odada kalan hastaların iyileşme süreci daha hızlı olmuş. Çünkü iyileşmeye olan motivasyonları artmıştır.

Evrimsel süreçte insanlık doğayı hissetmeyi ve doğada hayatta kalmayı öğrenmiştir. Taş devrinin ya da savaşların zorlu şartlarında insanlık daima doğayı kullanarak üretmiş, barınmış ve doğayı lehine çevirmeyi başarmıştır. Bu nedenle doğanın varlığı insanlığın bilişsel performansının artmasına da ciddi oranda katkı sağlamıştır. Çalıştığımız iş yerlerinden, eğitim aldığımız okullardan uzaklaşıp doğayla iç içe tatiller yaptığımızda dikkat performansımızın arttığını, hafızamızın çok daha güçlendiğini hissetmemiz de tam da bu yüzden. Çünkü doğa geçmişten bugüne bizim bilişsel performansımızı besliyor.

Doğa tüm varlığımızla genlerimize işlemiş durumda. Biz insanlar doğanın bir parçası, doğanın var oluş sürecinin yoldaşlarıyız. Doğa biziz. Denizi gördüğümüzde heyecanlanmamız, ormana gittiğimizde derin derin soluyarak tüm akciğerlerimize oksijen depolama arzumuz, yağmur yağdığında toprağa sinen kokuyu solumak için üşüsek de camı sonuna kadar açarak toprağı solumamız tam da bu yüzden. Doğa geçmişimizden bize mutluluğu fısıldayan bir dost çünkü. Doğada mutlu oldukça doğaya olan saygımız artar. Bu nedenle doğada yaptığımız egzersizler, meditasyonlar, çadır kampları, deniz tatilleri bizim yaşama daha da sıkı sıkıya bağlanmamızı sağlar.

Doğa biziz. Onlara kıymayın, yakmayın efendiler! Var oluşunuzu sevin, koruyun onu! Çünkü bir gün sizlerde stresten uzaklaşmak isterseniz kaçışınız o yakılan ağaçlar olacak, binalar dikmek için doldurduğunuz denizler olacak, koşulsuz sevgiyi hissetmek istediğinizde yolunuz o yuvasını bozduğumuz hayvanlara sarılmaktan geçecek. Doğa biziz sevgili dostlar. Bırakalım da doğa bize mutluluğu fısıldamaya devam etsin.

Sevgiler.