Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ – Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine bilgi vererek, “Kurdaki hareketlenmenin faiz indirimimizle direkt ilgisi yok” dedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan Bütçe Komisyonu Üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır, Kavcıoğlu’nun açıklamasını değerlendirerek, “Sayın Kavcıoğlu’nun bu açıklamayı yaparken kendinin bile inanmadığını düşünüyorum. O sözlere inanabilecek bir tane ekonomist, iktisatçı yoktur. Bırakın ekonomist, iktisatçı olmayı kimsenin inandığını düşünmüyorum. İstatistik bilimi vardı, neden-sonuç ilişkisini açıklayan bilimdir aynı zamanda… İstatistiki verileri de kullanarak bir sonuç ortaya koyar. Bu istatistiki veriler piyasalardaki değişim, dönüşüm, etkilerin, petrol fiyatlarında artışın piyasalara etkisi, buğday fiyatlarının artmasının dünya gıdaya dayalı piyasalara etkileri gibi, bunlar istatistiki verilerle korelasyon ilişkilerini ortaya koyar. Bu faiz indirimlerinin yarattığı, hemen karşılığını bulan kur artışlarını faize bağlamıyor olmak cehalettir diyeceğim ama cehalet olmadığı belli. Çünkü Sayın Kavcıoğlu’nun geçmişi, özgeçmişi, eğitimi cehalet olmasına imkan tanımıyor, bu durumda halkı aldatmak, kandırmaktan başka bir anlam taşımıyor. En iyimser şekliyle aslında Sayın Kavcıoğlu ve bugüne kadarki Merkez Bankası Başkanlarının hepsi, ‘Alınan kararlar aklın, bilimin ışığı elvermiyor, doğru kabul etmiyorum ama saraydan talimatla yaptım maalesef. Hiç olmazsa piyasalara güven duygusu vereyim de fazla sarsılması, ben sarsılmayı, kur artışlarını ben biraz baskılayayım. Yani piyasaya güven duygusunu aşılamam gayesidir’ diyerek hareket ediyorlar” diye konuştu.  

“ÇARESİZ BİR MERKEZ BANKASI BAŞKANI VE BAKANLAR” 

Piyasaların düzelmesi için iktidarın değişmesi gerektiğini savunan Prof. Dr. Sındır, “Ben zamanında Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Naci Ağbal’a 128 milyar doları sorarken ve açıklama isterken, 128 milyar dolar tartışmaları henüz ortada yokken ben bunu sorduğumda, bir yanıt alamadığımda, tutanaklarda da var, yanıt alamamamın nedenlerini Naci Ağbal söyleyemese de ben söyledim. ‘Biliyorum, bana yanıt veremezsiniz, verebilecek durumda değilsiniz. Belki de özellikle bu haksız, hukuksuz, yanlış uygulamanın, işlemlerin piyasaya olan güvensizliği büyütmemesi adına siz sessiz kalıyorsunuz ama bunun mutlaka bir gün hesabı sorulur’ dedim. Türkiye kötü yönetiliyor, bunu söylerken, ‘İyi bir şeyler yapılmak isterken, yapılamıyor, olmuyor, tüh’ anlamında söylemiyorum. Bir karar alınıyor, sonucu belli, ‘neden- sonuç’ diyor ya Cumhurbaşkanı, ‘faiz nedendir, enflasyon sonuçtur’ diyor, ‘Ekonomistim’ diyor ya kendisi, bunlar olacak şey mi, böyle mi yönetilecek ülke, bir kişinin 2 dudağı arasında! Çaresiz bir Merkez Bankası Başkanı, Hazine Maliye Bakanı, ülkenin üst düzey bürokratları. Hadi hepsini geçtim, bu ülkenin üniversiteleri nerede, iktisat fakülteleri, siyasal bilimler fakülteleri, oralarda yetişmiş insanlar neden bir araya gelip ortak bir deklarasyon yayınlamıyorlar, nereye gidiyoruz böyle demiyorlar, Türkiye ekonomisi yanlış yönetiliyor diyemiyorlar, bilemiyorum. Bu korkuyu salan tek adam rejimi var olduğu sürece Türkiye’de ne piyasalara, ne ekonomiye, ne sanayiye güven olmaz, vatandaşın da devlete, yargıya güveni sarsılır. Vatandaş, özel sektör ve devlet arasındaki güven duygusu ortadan kalkarsa Türkiye’de ne para politikası işletilebilir ne Türk Lirası değer kazanır ne de kurlar baskılanır. Tam tersi yaşadığımız döviz ve altın fiyat artışlarını görmeye devam ederiz. Türkiye rüzgarda savruluyor, uçuruma, dibe doğru hızla giden bir ülke konumunda bunu derhal durdurmak, bunun için de iktidar değişimini yapmak gerekiyor” açıklamasında bulundu.  
“2 YANLIŞ BİR DOĞRU ETMİYOR” 

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “10 Büyükelçi” çıkışının ekonomi piyasasına etkisini değerlendiren CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, “2 yanlış 1 doğru etmez. Birisi bir yanlış yaptıysa, yanlış bir tepkimeyle verilen yanıt senin doğru yaptığın anlamına gelmez. Devlet milli menfaat gözetilerek yönetilir. Burada akıl ve bilim esas olmalıdır. Kamu bankaları da 200 baz faiz indiriminde bulundular. Böylesi bir ekonomik çalkantı döneminde piyasaların, vatandaşın ve yatırımcıların dikkati başka yere çekilmeye çalışılıyor. Vatandaşın  dikkatini başka yere çekmek, milliyetçi, manevi duyguları öne çıkararak, ‘Bunlara boyun eğmeyiz’ anlayışıyla yapılan davranışlar, uluslararası Türk diplomasi tarihinde hiç görülmemiştir, ilişkiler 1 kişinin 2 dudağı arasında. Diplomatik ilişkiler milli menfaat, çıkar ilişkileri üzerine kuruludur ve millidir, dış ilişkiler millidir. Siyasi parti gözetmeksizin, milletin, devletin bekası ve geleceği, huzuru adına alınan kararlardır. Hükümetler gelip gitse de dış kararlar değişmez. Bunlar millidir ama siz bunları iç politikaya alet etmeye kalkarsanız, iç politikanın malzemesi yaparsınız, iç politikada gündem değiştirmeye çalışırsanız, iç politikada vatandaşın açlık, sefalet, yokluk, yoksulluk, işsizlik sorunlarının üzerine başka duyguları, milli manevi duyguları getirerek, gerçekleri unutturmaya çalışırsanız aldatarak, kandırarak yaparsanız olmaz; işte bugün yapılan da budur. 10 Büyükelçinin açıklaması biraz hadlerini aşmış olmalarıdır ama onların karşısında verilen karar da yanlıştır. 2 yanlış 1 doğru etmiyor” ifadelerini kullandı.  

“MÜDAHALENİN NEDENİ SARAY YÖNETİMİDİR” 

CHP’li Sındır, Türkiye’de daha önce yargıya iktidar tarafından müdahale edildiğini savunarak, “Sayın Genel Başkanımız bunu açıkladı, önemli olan onların ne dediği değil; önemli olan bizim yargı sistemimiz bağımsız mı? Zamanında Amerikalı Rahip Brunson çıksın diye baskı altında kalan, tehdit edilen, istenmeyen adam durumuna düşecek olan Tayyip Erdoğan’ın, bir anda Rahip Brunson’un yargı makamlarından kararla çıkarılmasına nasıl nüfus ettiği o zamanlar ifade edildiyse, ardından Alman Gazetecinin nasıl serbest bırakıldığı, geçmişte yargıya müdahale nasıl yaşandıysa,  bu Büyükelçiler de Türkiye’deki yargının bağımsız olmadığını düşünerek, Türkiye’deki bir başka haksız hukuksuz yere cezaevinde tutulan kişilerin, Kavala dışında Demirtaş da var, bunların serbest bırakılmasını hadlerini aşarak talep ederler. Büyükelçiler Türk iç işlerine müdahil olmak, Türk yargısına müdahil olmak cüretini, hadlerini aşarak gösterebiliyorlarsa bunun sebebi geçmişte yaşanan benzeri olaylarda yargıya talimatla karar aldıran saray yönetimidir. O da yanlıştır, bu da yanlıştır, bunların hepsini bir kenara koyarak gerçeklere bakarsanız bağımsız, özgür, egemen, çağdaş, aydın, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olarak kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, dünya kamuoyundaki konumu, itibarı maalesef üzülerek bu siyasal iktidar döneminde özellikle bugünlerde çok çok zor, sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Bizim millet olarak, bırakın başkasının ne dediğini, ne yaptığını, bize ne söylediğini devletimize, cumhuriyetimize onun ilke ve değerlerine Atatürk’ün bize emanet ettiği, çağdaş uygarlık düzeyinin de üzerine çıkarma dürtüsüyle bu siyasal iktidarı derhal değiştirmemiz gerekiyor. Bunu bir siyasal parti çerçevesinden değil inanın yurttaş olarak söylüyorum, millet olarak, milletvekili olarak söylüyorum, bunu değiştirmemiz Türkiye’yi tekrar Cumhuriyet’in  temeli üzerinde aydınlığa doğru taşımamız gerekiyor” dedi.  

“TÜRKİYE’Yİ ÇIKMAZA SÜRÜKLEYEBİLİR” 

Yaşanan sürecin daha ileriye gidebileceğine dikkat çeken Sındır, “10 Büyükelçinin istenmeyen adam ilan edilmesi durumunda, o ülkelerin Türkiye’nin büyükelçilerine karşı aynı durumu ilan etmesi söz konusu olabilecektir. Bu da dış ilişkilerde o ülkelerle olan ilişkilere çok büyük darbe vurabilir duruma da gelebilir. O ülkelerle olan sadece siyasi değil ekonomik, teknolojik tüm ilişkiler noktasında Türkiye’ye sonuçlar doğurabilir gibi bir durum da söz konusu olabilir. Burada bir duyguyla hareket eden Cumhurbaşkanı, saray, yürütmenin de başı, her şeyin başı tek adam var. Onun o duygularının gereğini yapmak zorunda bırakılan bir bürokrasi ve sonuç; Türkiye’nin milli menfaatleri için olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Tek adam rejimini eleştiriyoruz, doğru değil diyoruz ya işte bunun somut örneklerinden biri de bu yaşanandır. Parlamenter demokratik sistemde daha önce Cumhurbaşkanının onayıyla alınan, geçen yasama kararları, bir Başbakanın aldığı kararı Cumhurbaşkanının reddedebilmesi sistemin denge denetleme mekanizmasının ortadan kalkması Türkiye’yi bir çıkmaza sürükleyebilir. 2 gündür yaşanan diplomatik kriz de buna çok somut bir örnek” diye konuştu.