Hale Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, Türkiye gündeminde önemli yer tutan, siyasi partiler arasında tartışmalara neden olan TİP Milletvekili Can Atalay davasıyla ilgili merak edilenleri anlattı. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay 3'üncü Dairesi arasında yaşanan anlaşmazlığın yine yargı kurumlarınca giderilmesi, sürece siyasilerin müdahil olmaması gerektiğini anlatan Yılmaz, Yargıtay 3'üncü Dairesi tarafından Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasını ise "Cumhuriyet tarihinde bir ilk" olarak nitelendirdi.

WhatsApp Görsel 2023-11-19 saat 22.07.10_85596538

"BAZI KARARLARI BİZİM DE HUKUKA UYGUN BULMADIĞIMIZ KARARLARDI"

"Anayasa Mahkemesi, anayasal bir kurum" diyen Yılmaz, "Onların verdiği bazı kararlar bizim de tartıştığımız ve hukuka uygun bulmadığımız kararlar idi. Mesela MTV ile ilgili kararını biz önemsemiştik ama oradan olumsuz bir karar çıktı. Bu ülkede her zaman olağanüstü bir şeyler oluyor, ekonomik şiddet yaşanıyor, enflasyon alıp başını gidiyor. Sadece depreme has MTV'nin ikinci defa alınması, orada vatandaşın yeniden bu konuda vergilendirilmesi anlamına gelir. Neden vatandaş üstlensin bunu, devlet ne için var. Devletin bu kaynağı kendisinin bulması gerekir, sosyal devlet ilkesi budur. Bugün deprem oldu, yarın başka olağanüstü bir şey olacak o zaman da tekrar 'MTV' diyeceksiniz, 'KDV'yi bir kez daha alalım' diyeceksiniz. '2 defa sigorta primi ödeyin' mi diyeceksiniz. Bu durum ucu açık devam eder. Anayasa Mahkemesi daha önce karar verdi, o doğruysa bu da doğrudur demek gibi bir durumla karşılaşırsınız" ifadelerini kullandı.

"ATALAY'A KARŞI TAM BİR HAK İHLALİ VAR"

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Can Atalay'a karşı hak ihlali olduğunu dile getiren Yılmaz, "Anayasa Mahkemesi'nin Can  Atalay kararı sonuna kadar hukukidir. Can Atalay'a karşı tam bir hak ihlali vardır. Çünkü biz daha önce Anayasa'nın 83'üncü Maddesi'ni söyledik. Yasama dokunulmazlığı... Can Atalay milletvekili seçildi ve 83'üncü maddeye göre eğer meclisin bir kararı yoksa bu konuda derhal salıverilmeli idi. O yüzden Anayasa Mahkemesi dedi ki; evet bir hak ihlali vardır. Kişi hürriyeti, güvenliği en temel haklardan. Bu süreç devam ederken, Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi alelacele onama kararı verdi. Bu onama kararının gerekçesine de bakarsanız, Anayasa Mahkemesi'nin kararına uyulmamasına diye bir karar... İçeriğinde; 3'üncü Ceza Dairesi zaten malum bazı davalara baktığı için; örgüt davaları, PKK, FETÖ ya da başkaca yasa dışı örgütler olarak bu davaların görüldüğü bir üst mahkemesi olması sebebiyle, üyeleri gerek sosyal medya ve benzer alanlarda sık sık tehditlere maruz kaldıklarını, Anayasa Mahkemesi'nin de bunun önünü açar bir karar verdiğini söylüyor. O örgütlerle neredeyse Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlaline evet diyen üyelerini kendilerini tehdit etmekle suçluyor. Bu söylem hukuki bir söylem de değildir. Bir terör örgütüyle aynı kefeye o üyeleri ya da Anayasa Mahkemesi'ni koymak hukuk devleti ilkesi ile asla bağdaşmaz" dedi.

"CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLK"

Yılmaz açıklamasını şöyle sürdürdü:

Bu Cumhuriyet tarihinde bir ilk. Bir yüksek mahkeme bir başka yüksek mahkemeyi yüksek mahkemeye veriyor. Böyle garip bir hukuki kaosun içine soktular ülkeyi. Bunun müsebbibi de sadece 3'üncü Ceza Dairesi'dir. Çünkü Anayasa'nın 83'üncü maddesi açık. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarıyla birlikte idareyi kamu ve özel kişileri bağlar der. Resmi gazetede yayınlandığı andan itibaren derhal uygulanmak zorundadır. Bu Anayasa'nın emredici hükmü. 

"YARGITAY 3'ÜNCÜ DAİRENİN YAPTIĞI YETKİ GASPIDIR"

Herkes gücünü Anayasa'dan almak zorunda. Anayasa'dan alınmayan hiçbir güç, hak kullanılamaz. Anayasa Mahkemesinin kararları Anayasa'nın içinde belirlenmiş. Bu kararı uygulamak zorundasınız. Sizin yargı organı olmanız, yürütme organı olmanız ya da idari bir organ olmanız sonucu değiştirmez. Burada Yargıtay'ın 3'üncü ceza dairesinin yaptığı yetki gaspıdır. Anayasa'nın ilgili maddesinin açıkça ihlalidir.

WhatsApp Görsel 2023-11-19 saat 22.07.10_8ad079ec

"YÜKSEK DİSİPLİN KURULUNA ŞİKAYET DİLEKÇESİ VERDİK"

Yargı mercileri arasında oluşan bu sıkıntının yine yargı mercileri arasında çözülmesi gerekir. Dışarıdan 3'üncü bir kişiye, 'Siz bunu çözün' derseniz, o siyasi iradenin kendince uygun gördüğü  çözüm olur. 3'üncü Ceza Dairesi üyelerini bu gerekçeli kararı veren ve Anayasa Mahkemesi'nin kararına uymayacağını söyleyen ve suç duyurusunda bulunan Ceza Dairesi üyeleri hakkında yüksek disiplin kuruluna şikayet dilekçesi verildi Türkiye Barolar Birliği tarafından.


"14'ÜNCÜ MADDEYE AYKIRILIK VAR' DEMEK HUKUK GARABETİDİR"

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un ilk açıklaması Bakan olarak açıklandıktan yaklaşık 10 gün sonra idi; o atamadan hemen sonra Can Atalay konusu sorulduğunda kendisine 'Anayasa'nın 14'üncü maddesindeki istisnalara girer' demişti. Yakın tarihteki söylemlerinde de çok farklı bir şey söylemiyor. Anayasa'nın 14'üncü maddesindeki istisnaların bir çerçevesi yok. Bu konuyu oraya aktararak 14'üncü maddeye aykırılık vardır demek tamamen bir hukuk garabetidir. O çerçeveyi tam çizmedikleri için hangi konu oraya uyarsa onu oraya monte etmek gibi bir düşüncedeler. Bu konu yargı içinde çözülmesi gereken bir konudur. Yargı kararları yargı kararlarıyla düzeltilir. Siz buna dışarıdan bir müdahalede bulunursanız, bu siyasi erkin müdahalesidir.


"BAZI SİYASİLER "KAPATSAK" DEYİP DURUYORDU"
2017 Anayasa değişikliği ile zaten Anayasa Mahkemesi'ni kapatma zemini hazırlanmaya başlanmıştı. Bazı siyasiler de şu Anayasa mahkemesini kapatsak deyip duruyorlardı. Anayasa Mahkemesi, Anayasal bir kurum, diğer yargı kurumları gibi, yüksek mahkemeler gibi, ilk derece mahkemeleri gibi... Orada memnun olmadığınız kararlar verildiğinde, hukuki bir değerlendirme dahi yapmadan her şeyi söyleyeceksiniz, hukuka aykırı bir karar çıktığında alkışlayacaksınız. Ne yazık ki gelinen süreç bu.


"BİREYSEL BAŞVURUNUN BAZI SAİKLERİ VARDI"

Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruyu siz getirdiniz, ne için getirdiniz! Aslında AİHM'e gidişi azaltmak için. Burada ne yazık ki; bu davaları birkaç yıl bekletiriz, AİHM müracaatları azalır, insanlar bıkar, usanır bu kararlar çıkmıyor diye, hatta bir kısmı ölür belki bu kararlar çıkıncaya kadar' gibi bazı saikler vardı. Bu benim kendimce değerlendirdiğim saikler. Eğer siz bireysel başvurunun gerekli olduğunu, 2010 değişikliğinde, gerekçesiyle birlikte 'Bakın yurttaşlar size yeni bir yol daha açıyoruz. hak ihlaliniz varsa bu mahkeme tespit edecek' demediniz mi! Sonraki süreçte Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi döneminde üyelerin nasıl seçileceği konusunda bir düzenleme yapmadınız mı! Sizin seçtiğiniz üyeler şu anda Anayasa Mahkemesi'nin üyeleri değil mi! Bu kararı veren de onlar, hukukçular.



"HUKUKUN İÇİNDE ÇÖZÜLMELİ"

CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in TBMM'de başlattığı Adalet nöbetinin sorulması üzerine Yılmaz şu açıklamalarda bulundu:

Biz 10 kasım münasebetiyle 8 - 9 Kasım'da Ankara'daydık. Mecliste hukukçu milletvekillerimizden bir kısmını ziyaret ettim. Özellikle Ege Bölgesi'nin milletvekillerini ve onlara da bu durumu ifade ettik. Elbette bütün partiler, STK'lar, dernekler bu hukuksuzluk için bir şeyler söyledi ama biz Barolar Birliği olarak her zaman hukukun içerisinde bunların çözülmesi gerektiğini, siyasal bir alana taşınmasının doğru olmadığını düşünür, bunu söyleriz. Biz Ankara'dayken, Barolar Birliği bu konuda çağrılarını barolara yaparken Özgür Özel de yurttaşları, partilileri de çağırmıştı. Bu bir partinin mitingi değil. Orada bulunmaları desteklemeleri bizim için önemli ama siyasi bir taraf gibi görünmek bir hukuk kurumunun işi değildir. Biz siyasi bir taraf değiliz, elbette siyasi düşüncelerimiz var ama biz kurumu temsil ederiz. Bizim içi önemli olan hukuk güvenilirliği ve hukukun üstünlüğüdür. Ortada yargı kararında bir sıkıntı varsa; bu sıkıntının giderilmesi ancak Yargının içindeki dinamikleriyle olur.


"ÖZEL'İN ADALET NÖBETİNİ DESTEKLİYORUM AMA BU DESTEK SİYASİ PARTİYE DEĞİL"
Elbette sokakta bir şeyleri söylemek, haykırmak çok doğru. Çünkü sivil bir inisiyatif geliştiriyorsunuz, sivil bir itaatsizlik ortaya koyuyorsunuz. Bu sizin de Anayasal hakkınız, biz sokağa çıkılmasın demiyoruz. Biz de kurumsal olarak çıktık ve hukuktan ayrılmadan çıktık. Ben Özgür Bey'in mecliste başlattığı adalet nöbetini önemsiyorum, destekliyorum ama bu destek siyasi bir partiye değil. Belki biz de buna benzer bir şeyi burada yapacağız. 

"DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE YOK!"

"Anayasa değişmeli mi" sorusunu da yanıtlayan Yılmaz, "Anayasa şimdiye kadar 22 defa değişti. İşlerine geldiği zaman darbe anayasası, işlerine gelmediği zaman  bu hükmü değiştirelim anayasası. Siz böyle olursanız, hukukun üstünlüğüne inanan, üstünlerin hukuku gibi düşünmeyen bir davranış biçimi geliştirmiyorsunuz demektir. Bizim 'A, B, C, D planlarımız var' diyen bir siyasal iktidardan bahsediyoruz. Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımazsınız, AİHM kararlarını tanımazsınız. Böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok" dedi.

"KORKARIM İLK 4 MADDEYİ DE DEĞİŞTİRECEKLER"

Yılmaz, "Anayasa'da değişmesi gereken bir şeyler varsa; bu sadece siyasal iktidarın kendi bakış açısıyla olmaz. Eskiden yasalar hazırlanır, TBMM'de komisyonlarda tartışılırken akademisyenlerden, barolardan, sahada bulunan herkesten görüş alınıyordu. Sadece teknokratlarla olmaz, bu işlerin uygulayıcıları var. Diğer partilerin de işin içinde olması gerekir. Tabi ki baştan sona Anayasa değişikliğinden bahsetmiyorum, bunu yapmaya kalkarlarsa korkarım ilk 4 maddeyi de değiştirecekler" açıklamasında bulundu.

"SEÇİM EŞİT GÜÇLER ARASINDA OLUR"

Yılmaz açıklamasını şöyle sürdürdü:

'Bu kadarı da olmaz' dediğimiz o kadar çok şey oldu ki... 3'üncü Ceza Dairesi'nin kararı Cumhuriyet tarihinde bir ilk. O yüzden Anayasa'da değişmesi gereken hükümler neyse, önce o siyasiler bir araya gelir meclisteki tüm partiler, alandaki uzmanlardan da görüş istenir. Bu 2 partinin yapabileceği bir şey değil ya da referandum yaparlar. Referandumda halkın doğrudan katıldığı bir süreci başlatıyorsunuz ama orada bulunduğunu pozisyonun bütün olanaklarını kullanır, aynı anda 40 tane televizyon kanalında bas bas bağırırsanız, başkasına söz söyletmezseniz doğal olarak yurttaş da söylediklerinize inanır. Seçim eşit güçler arasında olur.

"ÜLKEMİZ KAYYUMLAR ÜLKESİ HALİNE GELDİ"

Yerel yöneticilerin ve siyasilerin yargılanmasına ilişkin soruları da yanıtlayan Yılmaz, "Ülkemiz kayyumlar ülkesi haline geldi. Birçok belediyeyi kayyumlar yönetiyor. Siz hem seçimin önemine parmak basıyorsunuz, siz seçimle iktidara geldiniz ve seçilerek belediye başkanı olan insanları görevden alıyorsunuz. Yargılaması başlamış, başlamamış hiç önemli değil. Bir müfettiş raporuyla görevden alınan belediye başkanları var. Siyasiler yargılanamaz diye bir şey söylemiyorum ama bunun çerçevesini iyi çizmelisiniz. Anayasa'nın 83'üncü maddesi milletvekillerinin dokunulmazlığı ile ilgili. Meclis kararı olmadan bu insanları cezaevinde tutamazsınız diyor. Milletvekilliği ile ilgili durum tamamen Anayasal ama yereldeki yargılamaların mutlaka görevden el çektirilerek yapılması gibi durum söz konusu olmamalı. O insanlar seçilmiş insanlar. Ceza kararları alınır ve kesinleşirse süreci başlatırsınız. Burada gecikmede sorun yaşanacak bir durum yok. Siz zaten iktidar olarak denetleme yetkisine sahipsiniz, her sözü söyleyebiliyorsunuz. Birileri tarafından kandırılmadıysanız tabi... Parlamenter sistem çok önemliydi, milletvekilleri Bakan'dı, güven oylaması yapılırdı. Şimdi her şey 1 kişi de ve korkarım o 1 kişi sürekli kandırılacak. Çünkü 1 kişiyi kandırmak daha kolaydır" diye konuştu.


"AVUKATIN OLMADIĞI YERDE TARAFSIZLIK OLMAZ"

Yılmaz sözlerini şöyle tamamladı:

İzmir Barosu 115 yıllık tarihe sahip ve her zaman insan haklarından, temel hak ve özgürlüklerden, hukukun üstünlüğünden, özellikle laik, demokratik cumhuriyetten yana bir tavır sergiledi. Bundan sonra aynı tavrı devam ettireceğiz. Demokrasinin temelinde laiklik vardır. Demokratik bir yapıya sahip olabilmek için de hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmeniz lazım. Onun en önemli argümanı da tarafsız ve bağımsız yargıdır. Bugün yargı bağımlı ve taraflıysa demokrasiden bahsedemezsiniz. Tarafsızlığı sağlayan en önemli kurum da savunma mesleğidir. Avukatın olmadığı yerde tarafsızlık olmaz.