Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - Kahramanmaraş merkezli yaşanan ve 10 ilde büyük yıkıma neden olan depremlerin ardından afet bölgesine giderek incelemelerde bulunan CHP İzmir önceki dönem il başkanı Deniz Yücel, çalışma ve gözlemlerini GÜNDEME BAKIŞ'a anlattı. Yücel, afet bölgesine ilişkin yaşanan tartışmaları da değerlendirerek, İzmir'in an gündem maddelerinden biri olan emsal artışını hukuki açıdan yorumladı. 

"KAYITSIZLIK VE İHMALLER ZİNCİRİ YURTTAŞLARIMIZIN CANINA MAL OLDU"

Yücel, "6 Şubat gecesi sabaha karşı gerçekleşen Pazarcık depremi ve ardından öğle saatlerinde gerçekleşen Elbistan depremi ülkemize ve milletimize izleri yıllarca silinmeyecek derin acılar yaşattı ve yaralar açtı. 11 ilimizi etkileyen ve peş peşe yaşanan iki büyük depremde 50 bin vatandaşımızı kaybettik. Bölgede yaşayan yaklaşık 15 milyon vatandaşımız depremden doğrudan doğruya etkilendi" diyen Yücel, "Maraş depremi bize şunu gösterdi, kayıtsızlık, vurdumduymazlık ve ihmaller zinciri, suçsuz ve günahsız yurttaşlarımızın canlarına mal oldu. Deprem, yaşadığımız coğrafyanın bir gerçeği. Depremden kaçış yok. Ama aklı ve bilimi rehber edinerek, denetimleri kağıt üzerinde değil fiilen ve layıkıyla yaparak, imara açılacak alanları rant odaklı değil zemin yapısına göre belirleyip güvenli konutlar inşa ederek, kurumların başına, kritik görevlere liyakatli kişileri getirerek, depremin vereceği zararı, yaşatacağı can kayıplarını minimuma indirmek mümkün" açıklamasında bulundu. 

"CİDDİ BARINMA SORUNU VAR"

Bölgeye 2 kez giden CHP'li Deniz Yücel, "Malatya, Adıyaman, Maraş, Gaziantep ve Hatay İllerinde incelemelerde bulunduk. Maraş'ta dayanışma ve yardım çalışmalarına katıldım. Bölgede büyük bir yıkım var. Depremi yaşayan ve bir şekilde hayatta kalan insanlar annelerini, babalarını, çocuklarını, eşlerini, yakınlarını kaybetti. En yakınlarını kaybetmeyenler, akrabalarını, akrabalarını kaybetmeyenler, komşularını, arkadaşlarını kaybetti. Her şeyden önce bölgede bunun yarattığı bir travma var. Yıkılmayan ve fakat ağır hasar alan, oturulamayacak durumda olan binlerce bina var. Bundan dolayı ciddi bir barınma sorunu var. Başka bir ilde ya da güvenli bölgelerde ikinci evi olanlar ikinci evine taşındı, kimisi başka illere akrabalarının yanına taşındı. İmkanı olmayan büyük bir kitle ise çadırlarda ya da konteynerlerde hayatını sürdürmeye ve hayata tutunmaya çalışıyor" dedi. 

"YEREL YÖNETİMLERE İZİN VERİLMEDİ"

Hükümetin sınıfta kaldığını öne süren Yücel, "Ben bölgede depremi yaşayan vatandaşların büyük bir bölümünün devletin kurumlarına güvenini kaybettiğini gördüm. Çünkü özellikle arama, kurtarma çalışmalarında AFAD ve merkezi hükümet sınıfta kaldı. İlk 48 saatte yeterli arama kurtarma yapılmadığı gibi nüfus yoğunluğuna oranla en fazla yıkımın ve kaybın yaşandığı Hatay ve Adıyaman illerine 4 gün müdahale dahi edilmedi. Burada merkezi hükümetin ve kurumların büyük bir zafiyeti söz konusu. Diğer yandan arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinde ciddi bir tecrübe ve insan kaynağına sahip Yerel Yönetimlerin enkaz alanlarına müdahale etmesine izin verilmedi. Yardım etmek isteyen belediye ekipleri yada insani yardım dernekleri Afad emrine verilerek, arama kurtarma çalışmaları bile siyasileştirilmeye çalışıldı" diye konuştu. 

"HÜKÜMETİN BECERİKSİZLİĞİ ÇOK BÜYÜK"

Yücel açıklamasını şöyle sürdürdü:

Evet her iki deprem de çok büyük. Yarattıkları yıkım, can kaybı ve tahribat çok büyük. Ama herkesin şu tespiti yapabilmesi lazım! Merkezi hükümetin afet yönetimindeki beceriksizliği de çok büyük. Her şeyden önce depreme, yarattığı tahribat ve can kayıplarına "Kader planı" diyen bir anlayış bu ülkeyi ve kurumları yönetiyor. Kim diyor bunu Tayyip Erdoğan diyor. 

"SOYLU KISA SÜRE ÖNCE 'HAZIRLIKLIYIZ' DEMİŞTİ"

AFAD'ın bağlı olduğu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu depremden kısa bir süre önce "Olabilecek her afete hazırlıklıyız, yaşanan afetlerde artık kimse nerede bu devlet demiyor" diye bir açıklama yapıyor. Depremden sonra bu husus kendisine sorulduğunda büyük bir pişkinlikle "Bizim hazırlığımız İstanbul depremiyle ilgiliydi" diyebiliyor. 

"SİYASETÇİLERİN HİÇ Mİ SUÇU YOK?"

Arama kurtarma, enkaz kaldırma, yardım ve dayanışma süreçlerinin tamamında merkezi hükümetin büyük bir beceriksizlik içinde olduğunu gördük. Bölgeye gittiğimizde Çadır kentleri gezdik, depremzede vatandaşlarımızla dertleştik, onların ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda gerekli adımları attık. Maraş Afşin'de depremin ağır yıkım yaratmadığı fakat gidilmeyen dağ köylerine gittik. Oralardaki hemşerilerimizin ihtiyaçlarını belirledik ve temin edilmesi için gerekli adımları attık. Şuna inanıyorum bu millet bu enkazı kaldırır, bu yaraları sarar ama yaşanan süreci unutmaz. Müteahhitlerin peşinde koştular, sorumlu olarak gösterdiler. Evet yıkılan binalarda binanın müteahhitlerinin de sorumluluğu vardır, yargılanmaları ve cezalandırılmaları gerekir ama tarım arazilerini imara açan bakanlık bürokrasisinin, çok katlı yapılaşmaya izin verenlerin, seçim kazanmak ve hazineye gelir elde etmek için imar barışı yasaları çıkaran, daha düne kadar bununla övünen, göğsünü gere gere anlatan siyasilerin hiç mi suçu yok? 

"BİRAZ UTANMA DUYGUSU OLSA BUNLARI YAPAMAZ"

Kentsel dönüşüm hem merkezi hükümetin hem de yerel yönetimlerin önceliği olmalı. Dar gelirli vatandaşlara ucuz konut üretmek için kurulan TOKİ, fiiliyatta imar rantı yaratan ve lüks konutlar üreten bir kurum haline gelmiş durumda. AKP'nin trolleri tarafından geçtiğimiz günlerde gündeme getirilen ve benim kentsel dönüşümle ilgili açıklamalarım diye yansıtılan haberler kocaman bir yalandan ibaret. AKP ve AKP'li troller yalan üretme makinası haline gelmiş durumda. Benim açıklamam Karabağlar'da Çevre ve Şehircilik Bakanlığının riskli alan ilan ettiği, bugüne kadar çivi bile çakılmamış 540 hektarlık alanla ilgili bir açıklama. Özetle "Büyükşehir Belediyemizin kentsel dönüşüm modelini örnek alın, kentsel dönüşümü yapamıyorsanız yetkiyi Belediyelerimize verin biz yapalım" minvalindeki açıklamam sanki kentsel dönüşüme karşı çıkmışım gibi yansıtılmaya çalışılmış. Bunları yapanların alayı goygoyculuk yapan troller. İnsanda biraz utanma, sıkılma, ar ve haya duygusu olsa bunları yapmazlar. 

"EMSAL ARTIŞINDA KAMU YARARI VAR"

5. İdare Mahkemesi'nin emsal artışına verdiği yürütmeyi durdurma kararına ilişkin AK Parti'den gelen "Biz söylemiştik" eleştirilerini değerlendiren Yücel, "Biz başından beri şunu söyledik. Depremde evleri yıkılan ya da hasar alan vatandaşlarımızın hızlı bir şekilde güvenli konutlara kavuşmaları için binaların dönüştürülmesi gerekiyor. Deprem yaşamış bölgelerde, kentsel dönüşümün de ötesinde bu binaların dönüşümünü teşvik etmek gerekiyor. Teşvik etmekten kasıt ne? Bir binanın yıkılıp mevcut yönetmeliklere uygun ve güvenli bir şekilde yeniden inşa edilmesinin bir maliyeti var. Bugünün rayiçleriyle bir bağımsız bölümün ortalama yapım maliyeti yaklaşık 1 milyon lira. Vatandaşın bunu karşılaması mümkün değil. Müteahhidin karşılamasını istemek ya da beklemek hayatın olağan akışına aykırı. Normal şartlarda anayasasında sosyal devlet ilkesi olan bir devletin bu maliyeti karşılaması gerekir ve beklenir. O zaman o binaların dönüştürülmesi için bir kaynak yaratmak gerekiyor. İşte Büyükşehir Belediye meclisimizin emsal artışı kararı bu kaynağı yaratmaya yönelik. Sadece depremden hasar alan, etkilenen binalara yönelik. Parsel bazında yüzde 20, ada bazında yüzde 30. Burada bir kamu yararı var. Nedir o  kamu yararı? İnsanların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızca teminat altına alınan yaşam hakkının ve barınma hakkının korunması, güvenli konutlarda yaşam olanağının sağlanması" yanıtını verdi. 

"YASA ÇIKARTARAK DÖNÜŞÜMÜN ÖNÜ AÇILMALI"

Plan notu ya da plan revizyonu fark etmez. Mahkemece iptal edilme riski her zaman var. Bu işin kesin çözümü İzmir depremiyle ilgili TBMM'den bir özel yasa çıkartmak ve binaların dönüştürülmesinin önünü açmak. Ama AKP buna yanaşmadı. 

"KILIÇDAROĞLU, TÜRKİYE İÇİN ŞANS VE FIRSAT"

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Adayı olmasına ilişkin soruları da yanıtlayan Yücel, Kılıçdaroğlu'nun Türkiye'nin içinde bulunduğu buhrandan kurtulması için büyük bir şans olduğunu anlatarak, "Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığı bizim açımızdan son derece mutluluk verici. Ama daha da ötesi dürüstlüğüyle, ahlakıyla, devlet adamlığıyla, adalete, liyakate, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye bağlılığıyla öne çıkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı, Türkiye'nin her alanda içinde bulunduğu buhrandan çıkışı için bir şans ve fırsattır. Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığında CHP oylarında ciddi bir artış olacağı gibi toplumun tüm kesimlerini kucaklayan Genel Başkanımız anlamlı bir farkla Cumhurbaşkanı seçilecektir" dedi. 

"ÜLKENİN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA LİDERLİK EDECEK"

Yücel, "Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı Türkiye'ye ne sağlar" sorusuna ise, "Biraz önce de ifade ettiğim gibi Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye'nin ihtiyacı olan ve toplumun özlediği, dürüst, namuslu, devlet terbiyesi almış, hukuka ve demokrasiye bağlı ve liyakate önem veren duruşu ve kimliğiyle, başta hayat pahalılığı, işsizlik ve ekonomi olmak üzere, ülkemizin son 20 yılda yaşadığı tüm olumsuzlukların tamir edilmesi ve devletin kurumlarının yeniden yapılandırılması sürecine liderlik edecek bir kişidir" yanıtını verdi. 

"YÜZDE 58 OYLA KILIÇDAROĞLU SEÇİLECEK"

Deniz Yücel, HÜDA PAR'ın Cumhur İttifakı'na katılmasını ise, "Cumhur ittifakının genişlemesi bir şey ifade etmiyor. AKP'nin ve küçük ortağının toplam oyu yüzde 40 seviyelerinde. Cumhur ittifakına kim katılırsa katılsın, toplumsal muhalefet Millet İttifakı etrafında örgütlenmiş durumda. Demokrasi, insan hakları ihlalleri, siyasi iktidarın güdümü altındaki adalet sistemi, dış politikada yapılan hatalar ve daha da ötesi, herkesi ilgilendiren ve etkileyen hayat pahalılığı AKP iktidarının sonu olacaktır. Ben mevcut koşullarda Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun yüzde 58 gibi bir oyla Türkiye'nin 13. Cumhurbaşkanı seçileceğine inanıyorum" sözleriyle değerlendirdi.