Hale Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat Mahalli İdareler seçim sonuçlarını değerlendirdi. CHP'nin Türkiye'de birinci parti oluşunun altyapısına ilişkin konuşan Polat, sonuçları tek bir parametreye bağlamanın mümkün olmayacağını kaydederek, "22 yıldır iktidar olan bir partiye karşı mücadele eden, dimdik 22 yıldır ayakta kalan, halkçı ve kamucu politikalarından, ilkelerinden ödün vermeyen bir CHP vardı. CHP uzun yıllardır değişe değişe geliyor ve en son değişim de kadrosal değişim olarak kurultayımız da gerçekleştirdi. CHP'deki baştan beri değişim sürecinin etkilerini söyleyebiliriz. Onun ötesinde çürümeye yüz tutmuş, dokunsan yıkılacak bir AKP iktidarının ülkeyi yönetememesi, savurması, insanların açlık sınırı değil kıtlık sınırı diyeceğimiz noktada yaşam savaşı veriyor olmasının etkileri var. Burada CHP belediyelerinin, geçtiğimiz dönemde görev yapan başkanlarımızın halkın zor zamanlarında onların yanında olduğunu da halkımız biliyor. Tüm bunları yan yana koyduğunuzda CHP uzun yıllar sonra tek başına iktidar olabilecek noktaya yaklaşmış ve Türkiye'nin birinci partisi olmuştur. Bir CHP'li olarak bundan çok büyük mutluluk duyuyoruz" dedi. 

"İKTİDARA SUSAMIŞ BİR ÖRGÜTÜMÜZ VAR"

Genel seçimde iktidar olmak tüm CHP kadrolarının çalıştığını anlatan Polat, "Bizim genç, dinamik bir Genel Merkez kadromuz var. Hızlı şekilde çalışıyor, politikalar belirliyorlar. Gölge kabine uygulaması başlatıldı. Meclis yasama faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Tüm kadrolarımız ayakta, örgütümüz çalışıyor. İktidara susamış bir örgüt var bizde, halkla kaynaşıp, halka gidip sorunları dinleyen, bu sorunlara çözüm üreten bir CHP var sahada. Yaz aylarında bu durum daha aktif olacak" ifadelerini kullandı. 

"ÖNSEÇİM YAPILSIN, BEN BU SINANMAYI YAŞAMAK İSTİYORUM"

Tüzük kurultayı için örgütün en büyük beklentisinin önseçim olduğunu vurgulayan Polat, "Benim de arka arakaya atandığım 2 seçim var. Belediye Başkanlarımız atanıyor. Atanarak girdiğimiz seçimler var. Eski dönemlerden bugüne dek örgütümüzün önseçim talebi var. Demokratik işleyen süreçlerin olması gerekiyor. Parti ve örgüt arasında aidiyet bağının daha sarsılmaz ve kapsamlı olmasını sağlayacak maddeler istiyor insanlar. Ben de bu talepleri haksız bulmuyorum. Atamayla gelmiş bir milletvekiliyim ama önseçimle birlikte sorumluluğu örgütle ve yönetimle kolektif paylaşabileceğiniz bir aday belirleme sürecinin daha mantıklı olacağını düşünüyorum. Bir dahaki dönem aday olmak istersem umarım önseçim olur ve ben de önseçime katılırım. Çünkü siz siyasetçi olarak çalışıyorsunuz, çalışanla çalışmayanın  ne olduğunu en iyi tartabilecek olan bizim örgütümüz. Emeğinizi, örgütteki karşılığınızı görmek bir siyasetçinin bence temel haklarından bir tanesi, ben bu sınanmayı yaşamak istiyorum" açıklamasında bulundu. 

"ÖNSEÇİMDEN GELMEYİ DİLERDİK"

"Temel beklentinin başında aday belirleme yönetimi var" ifadelerini kullanan Polat, "Örgüt denetiminde önseçim, eğilim yoklamasıdır aslında, o değil de kamu denetiminde önseçim yapılmalı. CHP demokratikleşirse bu anlamda diğer partilerde de bu demokratikleşmenin az da olsa sirayet edebileceğini biliyoruz. Ülkeye de sirayet edebilir. Bugüne kadar yapılmadı, önseçim yapılmadı, bunu eleştirebiliriz, bizler de önseçimden gelmeyi dilerdik. Bunu geçtiğimiz dönemlerde de söyledik ama ne olursa olsun partinin kararını kamuoyu önünde tartışmayı doğru bulmadığımızı da söylemiştik o dönemde. Şu an önümüzde bir tüzük fırsatı var" diye konuştu. 

"KILIÇDAROĞLU'NA OY VERENLER 1 NİSANCI DİYE YAFTALANIYOR"

1 Nisancılar olarak adlandırılan, kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyen grubun tüzük kurultayını seçimli kurultaya çevirmek için bir hareket başlattığına ilişkin parti kulislerinde yer alan iddiaların sorulması üzerine konuşan Polat şu açıklamalarda bulundu: 

Seçim öncesi hepimizin yüreği ağzındaydı. Özellikle İzmirli siyasetçilerin yüreği ağzındaydı. Çünkü bolca manipüle edilmiş anketler dolaştı ortalıkta, İzmir'de şu kadar ilçe kayıp diye... Yürek çırpıntısı içinde bir yurttaş olarak ve bir siyasetçi olarak mücadele ettik. Böyle bir süreçte 'Kim 1 Nisancı' ya da '1 Nisancı var mı yok mu' doğrusu benimle temas kurulmadı. İfade edilen, yaftalanan insanlar, geçtiğimiz dönem Kemal Kılıçdaroğlu'na oy vermiş insanlar. Aslında  onlardan bir tanesi de benim ama benim gördüğüm, duyduğum ya da davet edildiğim 1 Nisancı ruh ya da imza toplama gibi bir şey olmadı. Buradan çok samimi olarak söylüyorum, ben kurultay döneminde Kemal Kılıçdaroğlu'ndan yana tavır almış bir  siyasetçiyim. Dolayısıyla söylenen, kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan insanlar bu insanlar. Benim bu insanlarla hala ilişkilerim iyi, partide Kemal Klıçdaroğlucu, Özgür Özelci, oncu, buncu hikayesi dağılmış durumda, herkes partinin başarısı için çalışıyor. Böyle bir teklif, yaklaşım, açılım ben görmedim, içinde de olmadım. Kulağıma gelen bir şey de olmadı.

"İMZACI BİR GRUP DUYMADIM"

Beni kamuoyu bilir, ben her konuda net açıklamalar yapabilen, korkmadan, cesurca davranan bir insanım. Dolayısıyla 1 Nisancı, imzacı bir grup gerçekten görmedim. Teklif de edilmedi. Hem İzmir'de hem Türkiye çapında kurultay delegelerinin birçoğu benim arkadaşım, mutlaka bir araya geliyoruz ama hiçbirinde "1 Nisan için imza hareketi başlatalım" ya da "tüzükte şöyle şöyle yapalım" gibi bir yaklaşım bana bu dakikaya kadar gelmiş değildi.

"CHP'Yİ AŞAĞI ÇEKMEK İSTEYENLERİN DEDİKODUSU!"

CHP yerelde yadsınamaz,  göğsümüzü kabartan bir başarı yakaladı. İnsanlar bu başarıyı okurken, sadece İstanbul'da şu kadar oy aldık, İzmir'de bu kadar oy aldık, Ankara'da 2 katına katladık falan diye okumaları doğru değil. Bu Abdurrahman Tutdere'ye, Ahmet Önal'a haksızlık olur. Aslında en büyük devrimi Adıyaman'da, Bursa'da, Kırıkkale'de yaptık. Erkan Aydın milletvekili olmadı gitti Bursa'nın en büyük ilçesinin belediye başkanı oldu. Afyon'da Burcu Köksal... Bu arkadaşlarımızla birlikte çok büyük bir başarıya imza atmış CHP var. Biz bunun tadını çıkartmak zorundayız. Coşkuyla çalışmak ve 14 Mayıs'ta çok yaklaştığımız genel seçimlerde, bir sonraki seçimde CHP'yi tek başına iktidara götürmeliyiz. Dolayısıyla bu tartışmaları bırakmak gerekiyor. CHP'nin içini bu tartışmalarla karıştırıp, ruhunu karartmamak, motivasyonunu da bozmamak lazım. CHP'yi aşağı çekmek isteyenlerin yaptığı bir dedikodu bu. Olsaydı partinin göbeğinde olan bir insan bundan haberdar olmaz mıydı! Böyle bir şey olsa neden savunmayayım ki, partinin demokratik işleyişinde bunlar da olabilir. Yarın tüzük kurultayına gidildiğinde bir grup arkadaş bunu isteyebilir, orada isteyebilirler. Ama bugüne kadar örgütlenmiş, örgütlü öyle bir şey yok. Biz bu sürecinin kıymetini bileceğiz, tadını çıkartacağız, bu süreci motivasyon kaynağı olarak görüp evlatlarımıza bırakmak istediğimiz aydınlık, müreffeh Türkiye'nin temellerini bu süreçte atacağız. Bütün motivasyonumuzu bundan sonra yapılacak ilk genel seçime taşımak zorundayız.

"HİÇBİR CHP'LİNİN GENEL BAŞKANIYLA ARASI BOZUK OLAMAZ!"

"CHP Lideri Özgür Özel ile Mahir Polat, Rıfat Nalbantoğlu, Tuncay Özkan ve Şenol Aslanoğlu'nun arası açık, Büyükşehir atamalarından dolayı da Cemil Tugay ile de arası açıldı" iddiaları da sorulan Polat, "İzmir ile Özgür Özel arasında bir soğukluk olsaydı, İzmir'de Özgür Özel bu kadar net ve açık çalışmazdı, İzmir'i istemezdi. İzmir'i partinin AR-GE sahası olarak değerlendirdi ve o mayanın tuttuğunu gördü Özgür Özel. İzmir ile Özgür Özel arasında bir problem olamdığını buradan görebilirsiniz. Parti içinde tartışmalar olur, geçtiğimiz dönemde Muharrem İnce ile de olmuştu tartışmalar. Birilerinin Kemal Kılıçdaroğlu ile de arasında tartışma olmuştu. Bizim de Özgür Bey ile o süreçlere dair fikir ayrılıklarımız olabilir ama şunun altını kalınca çizmek isterim; hiçbir CHP'linin Genel Başkanıyla arası bozuk olamaz. Genel Başkanın isminden bağımsız söylüyorum; hiçbir CHP'linin küsme ya da arasının açık olma lüksü yoktur. Ne benim, ne Rıfat Nalbantoğlu'nun! Kaldı ki reelde de böyle bir şey yok. Ben genç bir milletvekiliyken 5 yıl önce, en büyük desteği şu an Genel Başkanımız, o dönem Grup Başkanımız olan Özgür Özel'den aldım. En büyük motivasyonlarımdan biri Özgür Özel'dir, Özgür Bey için de milletvekilleri gerçekten değerlidir, bilirim. O sebeple ne Sayın Genel Başkanımızın ne de bizim Genel Başkanımızla aramızda bir soğukluk yok. Benim yok en azından" dedi. 

"CAMBAZA BAK DİYEREK ZAMLARI YAPIYORLAR"

Mahir Polat hükümetin açıkladığı tasarruf genelgesi ve belediyelerin mali durumlarına ilişkin şunları kaydetti: 

Tasarruf Genelgesini değerlendirmek lazım. İsminin dışında önümüze konulan herhangi ciddi bir tasarruf tedbiri yok. Söylediklerini disiplinle yapacakları bir iradenin olmadığını hep birlikte görüyoruz. Bakan Mehmet Şimşek 'Elektrikli araca geçeceğiz' diyor. Elektrikli araca geçeceğini açıklamaya geldiği araç en lüks markanın en lüks modellerinden biri. Böyle bir anlayış olmaz. Kamuda gereksizse ışıkları söndürmekten bahsediliyor, biz senelerce bangır bangır söyledik; bunlar yaz saati uygulamasını kaldırdılar. Karanlıkta çocuklar okula gitti ve kamu en büyük harcamasını o dönemde yaptı. Okulların, işyerlerinin aydınlatılarak çalışıldığı bir dönem. Hani tasarruftan bahsediliyor ya; samimiysen ilk önce buna geçeceksin. Böyle bir samimiyet yok. Sadece enflasyonla daha da mağdur edecekleri kesimlere 'Bakın hükümet de, devlet de tasarruf ediyor' açıklamalarıyla gündem yaratıyorlar. Cambaza bak diyerek, zamları yapıyorlar. Maaşlara yeterli zam yapmamayı da meşru yapamaya çalışıyorlar. Mesela Cumhurbaşkanının uçak filosunda bir azalma satış, koruma araçları, sayısı ya da saraylarda bir küçülme görürseniz, o zaman samimi bir tasarruf var diyebilirsiniz. Böyle bir tedbir yok.

"SEKTÖRÜ METELİĞE KURŞUN ATAR HALE GETİRDİLER"

Bir sabah hepimiz uyandık, faiz sebep enflasyon sonuç, Nas ekonomisi, faiz haram ile başlayan Erdoğan modeli bir ekonomi politikasına geçildi. Bu model aslında finans çevrelerinin, finansal genişleme için inanılmaz bir faiz bandımız var, kullanılabilir dediği süreçteydi. Bunu harcadılar, Türkiye'yi, reel sektörü meteliğe kurşun atar hale getirdiler. O dönemde yaşadıklarımıza baktığınızda bir anda Dolar fırladı. Hayatımızın her alanında zamlar patladı. Bir anda akaryakıt çarpı 2'lere geldi, ekmekten kıyafete, her şeye yansıdı. Dünyada bir pandemi süreci yaşadık. Bu mücadelede devlet yoktu, yerel yönetimler vardı. Devlet 5 maske dağıtamazken, belediyeler maskematikler kurdu. Devlet ekmek, su yetiştiremezken belediyeler koştu. 

"PANDEMİDE BELEDİYELERİMİZ KOŞTU"

O zaman ben Karşıyaka Belediyesini ziyaret etmiştim. Karşıyaka'da yaşlı nüfusla ilgili bir birim kurulmuştu. Cemil Başkanımız o dönem Karşıyaka Belediye Başkanıydı ve sokağa çıkması yasak olan yaşlılarımızın her ihtiyacını kimi belediye bütçesinden kimi yardımseverler aracılığıyla karşılandı. Benim annem babam Dikili'de yaşıyordu. Dikili Belediyesi yaşlılara servisler yapıyordu kapıya kadar. Bunların maliyeti var. Geliriniz belli ama asgari ücrete de yapılan zamlarla birlikte belediyelerde büyük gider artışı yaşandı. Kullandıkları enerji, personel giderlerinin 2 katına çıkması belediyeleri sıkıntılı hale getirdi. Ülkenin genel ekonomik durumdan bağımsız belediyelerin ekonomisini, borç yükünü değerlendirmemiz mümkün değil. İşsizlik noktasında belediye başkanları, demokrasinin gereği en çok halkla doğrudan muhatap olur. Sahada en çok baskı gördükleri alan istihdamdır. Belediye Başkanları bu baskıdan kendini kurtaramaz. Kaldı ki Osmanlı'dan bugüne Cumhuriyet Tarihinin yaşadığını en büyük işsizliği yaşıyoruz. İnsanlar çalışma alanı olarak belediyeyi görüyor, belediye başkanları da kısmen buna yanıt vermek için çırpınıyor. Bunları üst üste koyduğunuzda belediyelerin ekonomik olarak ayakta kalmadaki güçlüklerini hep birlikte gerçekçi olarak görebiliriz. Bu bizim belediyelerimiz için de, başka partilerin yönettiği belediyeler için de geçerli.

AK PARTİLİ ÖZÇINAR'A BANKAMATİK ELEŞTİRİSİ

Belediye borçları ilan ediliyor, bizim yönettiğimiz belediyelerde de borçların olduğunu görebiliyoruz ama takıldığımız nokta kullanım biçimi. Mesela Karşıyaka, Bornova, Bayraklı, Büyükşehir Belediyesi en çok istihdam yapılan belediyelerdendir diyebiliriz ama kent nüfusuna oranladığınızda hiçbiri Kiraz'ın AK Partili Belediye Başkanı Saliha Özçınar kadar bankamatik çalışanı ve çalışan noktasında zorlamamıştır. Her 4 Kirazlıya 1 belediye çalışanı düşüyor. Bu rakam Karşıyaka'da 9'lara, Bornova'da 12'lere çıkıyor. Bornova, Karşıyaka ve Bayraklı'da gündüz nüfusunu hesapladığınızda 15'lerin üstüne çıkıyor. Bizim belediyelerimiz kaynaklarını halkçı, kamucu kullanmış ve yatırım da yapmışlardır. Bizim belediye başkanlarımız iktidarın yereli zayıflatma baskılarına rağmen yatırımlarını yapacaklar ve kısa sürede borç ödeyememe durumundan kurtulacaklar.

"MENEMEN'LE İLGİLİ KONUŞMAK İSTEMİYORUM AMA ALİAĞA'YI BÜYÜK FARKLA ALABİLİRDİK"

Polat, İzmir'de 28 belediyenin kazanılmasına karşın Aliağa ve Menemen Belediyelerinin kaybına ilişkin sorulara ise, "Menemen'le ilgili bir şey söylemeyeceğim ama Aliağa'da kendimden başlayarak hepimizin suçlu olduğunu biliyorum. Ciddi bir şekilde asılmış olsaydık, inanmış olsaydık biz Aliağa'yı çok farkla alabilirdik. Orada tüm CHP'lilerin yönetim kadrosundan başlayarak, bizlerden başlayarak şapkasını önüne koyup özeleştiri yapması gerekiyor. Menemen'le ilgili ise ben bir şey söylemek istemiyorum" yanıtını verdi.