GÜNDEME BAKIŞ İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, 30 Ekim’de yaşanan deprem felaketinin ardından çıkarılacak derslerin konuşulduğu, geleceğe yönelik önlemlerin ele alındığı “İzmir Zamanı Ortak Akıl Buluşması” sunumu ve Deprem Çalıştayı’nın sonuç bildirgesi yapılan toplantıyla açıklandı.

“DİRENÇLİ KENTLERİN ODAĞINA ORTAK AKIL VE YAŞMA HAKKINI KOYDUK”
Konuşmasına görevde bulunduğu 18 ay boyunca pandemi, yangın, tsunami ve deprem gibi felaketlerle mücadele edildiğini anlatarak başlayan Başkan Soyer, geçtiğimiz gün İstanbul’da katıldığı programdan da bahsetti ve “Orada olmamızın nedeni krizlerle ilgili tecrübelerimizi paylaşmak ve çözümlerimizi herkesle birlikte konuşmaktı. Pandemi nedeniyle daveti sayısını kısıtladığımız buluşmaya Avrupa’dan Çin’e çok sayıda yüksek kalibrede katılımcı vardı. Kendileriyle İzmir’i dirençli bir kent dönüştürme konusunda fikir alışverişi yaptık. Yaşadıklarımız bize gösterdi ki dirençli kent olmanın 2 anahtarı var. İlki birliktelik ve ortak akılda buluşma. İkincisi de yaşam hakkını gözetmenin kent yöneticileri tarafından en öncelikli görev olarak görülmesi. Çünkü yaşam hakkını gözetip sonsuz saygı duymadan ketteki yaşam kalitesini yükseltmek de mümkün değil. İzmir’de dirençli bir kent olmanın odağına ortak aklı ve yaşam hakkını koyduk” dedi.

“DÖNÜŞÜM SADECE MEKANSAL DEĞİL FİKİRSELDİR”
İzmir zamanı girişiminin doğamızla barışık, afetlere dirençli, özgür ve uyum içinde bir yaşamı inşa etmek için ortak akıl ve üretim çağrısı olduğunu ifade eden Soyer, “Biz dönüşüme sadece mekânsal bir dönüşüm olarak değil, fikirsel ve yönetimsel bir dönüşüm gerekliliği olarak bakıyoruz. Çünkü biliyoruz ki mekânsal dönüşüm ancak fikirsel dönüşümle birlikte topyekun bir dönüşümün önünü açabilir. Her şeyin olağan göründüğü durumlarda sen ben öteki tartışmalarına giriyoruz ve bu tartışmalarda kayboluyoruz. Halbuki doğal afet ve pandemide sen ve ben ayrılığının önemi kalmıyor. Hayatı yıkılanların ya da hastanede yatanların siyasi tercihleri ya da kökeni önemli olmuyor. Hepimiz yaşam karşısında eşitleniyor ve birbirimize ne kadar muhtaç olduğumuzu görüyoruz. En önemlisi birlikteyken neler başardığımızı ve ayrıyken neleri kaybettiğimizi görüyoruz. Çok daha büyük başarılar elde etmenin yegane yolunun birlik ve beraberlikten geçtiğini görüyoruz. Bu yüzden bu buluşmaları, beraber hareket etmeye daha çok ihtiyacımız olan bir dönemde düzenledik. Çok kısa sürede İzmir’deki deprem felaketini üstesinden gelmemizi sağlayan birlikteliğimizin İzmir’in ortak akıl çağrısına dönüştürülmesi bizim için öncelikli bir amaç haline geldi. İzmir’in ortak akıl çağrısına dönüştürülmesi bizim öncelediğimiz. Depremi de dayanışmamızı da unutmamak ve unutturmamak için. Bu yıkımlar bir daha yaşanmasın diye şimdi birleşmek gerekiyor. Yaşam hakkının güvence altında olduğu bir şehir iklimi yaratmak için İzmir’de bir düşünce meydanı oluşturmak ve bunu tüm Türkiye’ye taşımak istiyoruz. Yaşamın tüm alanlarını birlikte tasarlamak istiyoruz” dedi.


TÜM BİNALAR İÇİN GÜVENLİK KARNESİ DÖNEMİ BAŞLIYOR
2019 yılında 2020-2024 yılları için hazırlanan stratejik planının 7 ana hedefinden birinin altyapı ve bunu en önemli parçası kentsel dönüşüm olduğunu ifade eden Başkan Soyer, “Deprem, kentsel dönüşümün önemini bir kere daha gösterdi. Depremle ilgili en büyük sıkıntımızsa unutmak… Deprem yaşıyoruz, ‘Önlemler alınsın’ deniliyor ve her şey unutuluyor. Biz unutmamak ve unutturmamak istiyoruz. Bu konuda düzenlediğimiz İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması’nın sonuçlarını kendimize rehber edineceğiz. Öncelikle geniş katılımlı afet danışma yönlendirme platformu oluşturacağız. Bu platformun İzmir’i katılımcı bir anlayışla yönlendirmesini istiyoruz. Daha önce kurduğumuz afet bilim kurulumuzsa afet risklerine yönelik teknik çalışmalarda yol gösterecek. İzmir depremi ortak akıl buluşmasının sonuçlarından ilham alarak yeni bir kent örgütlenesine başlıyoruz. Bilimsel çalışmalara da başlıyoruz. Riskleri analiz edeceğiz ve oluşabilecek senaryolara göre önlem alacağız. Bir diğer konuda yapı stokunun envanterini çıkartmak. Bunun için güvenli yapı ve zemin koşullarını dikkate alan bir yapı sertifikalandırma sistemi kuruyoruz. Tüm binaların taşıyacağı bir güvenlik karnesi. İlçe belediyelerimizle birlikte etkili bir denetim sistemi oluşturacağız. Depremle birlikte sel, taşkın, kuraklık ve iklim değişikliği gibi afet risklerini içeren İzmir Kenti Bütükleşik Afet Master Planını da başlatıyoruz. Yaşanılanlardan gördük ki deprem odaklı felaket risklerinin azaltmanın en önemli araçlarından biri kentsel dönüşüm. Deprem sonrasında oluşan hasarlı binalarla yapı stoku envanter çalışmasıyla belirlenecek riskli yapıların dönüşümüyle ilgili mali, hukuki ve teknik çerçeveyi içeren kentsel yenileme stratejisi belgesi hazırlığına da başladık. Sosyo-ekonomik olarak desteklenecek kentsel dönüşümü kentlerimizin geleceğinin yönetilmesini temel hedef olarak görüyoruz” diye konuştu.

“YEREL YÖNETİMLERDEN BEKLENTİ MEVZUATTAKİNDEN ÇOK FAZLA”
Başkan Soyer, sözlerine modern dünyayla uyum için yerel yönetimlerin yetki alanlarının arttırılması gerektiği çağrısını yaparak son verdi ve şunları söyledi; “Bizim afet mevzuatımız 1959 tarihli yasaya dayanıyor. İmar mevzuatımız da 1985 yılında çıkarılmış ve herhangi bir revizyon görmemiş. Bunun için şehirlerimizin mekansal iyileştirilmesiyle ilgili yeni bir perspektife ve bütüncül bir düzenlemeye ihtiyaç var. Çünkü kullandığımız teknolojiler, ekonomimiz, sosyal hayatımız hızla değişiyor.  Bu değişimin ve odağında keneler var. Ama kentlerin geldiği nokta bu mevzuatlarla yönetilecek ve ortaya çıkan sorunları çözecek gibi değil. O nedenle imar mevzuatı, ruhsatlandırma ve denetleme süreçleriyle ilgili yenilikçi ve çağdaş bir misyona ihtiyaç var. Bunun odağında da yerel yönetimlerin gücü ve kaynaklarının artması yer almaktadır. Çünkü pandemi ve İzmir depremi gösterdi ki yerel yönetimlerden beklenti mevzuatlarda tarif edilenlerden çok daha fazla. Belediyeler sadece çöp toplayıp altyapı hizmeti veren kurumlar değiller.  Türkiye’de yerel yönetimlerin hizmet potansiyellerini gerçeğe çevirecek, güncel durumu tarif eden bir yerel yönetim reformuna ihtiyaç var. Bu reform, yaşamın tüm alanlarına yerelden bakmayı başaran bir perspektif taşımak zorunda. Tüm faaliyetlerimizde doğayla uyumu esas alıyoruz. Tüm önerilerimizde doğayla uyumuna bakmak gerekiyor. Uyum yoksa sürdürülebilirlik de yok. Dirençli kent yaratmanın en önemli parametresi doğayla uyum. Doğayı koruyan yenilikçi düşünceleri ve dönüşümleri İzmir’de oluşturmak istiyoruz. Doğadaki canlara merhamet değil yaşam alanlarını talan ettiğimiz için adalet borçlu olduğumuz düşünüyoruz. Buradaki buluşmamız beraberliğimizin dönüm noktası olsun. Direncimizi sağlayan şey birlikteliğimiz. Güç kaybettiren şey de ayrılıklarımız. Dünya zaten çok kuruldan ve küresel sıkıntılar var. Bunlarla yalnızca bir arada olursak başa çıkabiliriz.”

Soyer’in sunumunun ardından katılımcılarla soru cevap bölümüne geçildi.

"DEVLETİN DEVLETLE AVALAŞMASI OLABİLİR Mİ?"
Soyer, bugüne kadar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile belediye arasındaki tartışaların deprem ile son bulduğu ve bundan sonra uyum ikliminin devam edip etmeyeceği sorusunu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile uyum içinde çalışmaların yürüdüğünü belirterek, "Sıvılaşmadın yoğun doğu yerlerde de bina yapılabilir. Mesele sıvılaşmanın olduğu yerde bina yapmak değil. Gördüğünüz gibi aynı yerde gökdelenlere bir şey olmadı. Mesele inşaat teknolojisi ile ilgili. Elbette yapılacak yerin hassasiyetinin gözetilmesi gerekiyor ancak bir yandan da inşaat teknolojisinde belirlenmesi lazım. Belki de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile şimdiye kadar hiç bu kadar uyumlu olmamıştık. Bizim bir planın mahkemeye gitme durumu yapacak başka bir çare bulamazsak olabilir. Yoksa devletin devletle davalaşması olabilir mi. Bahsettiğimiz iklim bizim bürokrasimizde de oluştu" diye yanıtladı.

TRAFİK SORUNUNA ÇÖZÜM İÇİN ÇALIŞMALAR BAŞLADI
Deprem sonrası oluşan trafik sorununun gündeme getirilmesini ardından konuya ilişkin çalışmaların başladığını belirten Soyer, "Yan yollar ile ilgili büyük bir sıkıntı var. Trafik akış konusunda… Yan yolların inşası gerekiyor. İzmir'de yan yolların nerelerde açılabileceği konusunda bir çalışma yaptılar. Bunun farkındayız ve gereğini yapıyoruz.  Toplumda topyekün bir sıkıntı var. Biz her yere yetişmeye çalışıyoruz ancak kolay değil. Özgür haber alma hakkı temel bir hak ve çok kıymetli, bizde yetişmek istiyoruz, gücümüz yettikçe destek olacağız" dedi.

BİZİM MÜDAHİL OLMAMIZ GEREKEN BİR DURUM YOK
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Bayraklı’da belirlediği rezerv alan için de Soyer, “Fay hattı dünyanın her yerinde var. Dünyanın her yerinde birçok fay haritaları var. Üzerinde yaşam olduğunu görüyorsunuz. Fay hatlarının tespiti yapıldıktan sonra bir zone oluşturuluyor. O zone üzerinde yapı yapılmasına izin verilmiyor, sağında solunda yapılaşma oluyor. Zeminin sertliği çok daha önemli bir parametre... Zemin sağlam olduğu zaman altta fay hattı olması tek başına bir sakınca değil. Önemli olan onun doğru tespitinin yapılması ve doğru tarif edilmesi. Orada bir sıkıntı görmüyor bilim insanları. Takip ediyoruz. Bizim müdahil olmamızı gerektirecek bir durum yok” dedi.

VATANDAŞ DA FEDAKARLIK YAPMALI
Kentsel dönüşümde vatandaşlarında üzerine düşen görevler olduğunu belirten Soyer, şunları söyledi; "Kentsel dönüşüm konuşuldu. Devletin belediyenin elini taşın altına sokması lazım ancak vatandaşın da elini taşın altına sokması lazım. 1 metrekare hakkından feragat etmesin… Böyle bir şey yok. Onun da feragat etmesi gereken bir fedakarlık olacak. Ortak bir kent açısından vatandaşlarında yapması gereken şeyler var."

BAŞKANLIK MAKAMI YAPILACAK
Dün İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında İzmir Büyükşehir Belediye Binası'nın yıkılması karar sonrası planlarına da değinen Başkan Soyer, "Yıkılacak belediye binamızın yerine de sadece valilik binası gibi tek katlı bir başkanlık makamı yapmayı düşünüyoruz, gerisini meydana katacağız" dedi.