Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı, Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Elvin Sönmez Güler, geçtiğimiz günlerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürürlüğe sokulan İzmir İmar Yönetmeliğini değerlendirdi. Yönetmeliğe dair İzmir’de odalar ve kurumların katılımıyla uzun süreli çalışmalar yapıldığını aktaran Güler, Bakanlıktan gelen yönetmeliğin, tabana ulaşan bir yaklaşımda olmadığını söyledi. Güler, “İl İmar Yönetmeliği çalışmalarının başlangıcı 2019’a dayanıyor. Bu konuyla ilgili odalar, kurumlar, STK’ların da katılımıyla, İzmir İl İmar Yönetmeliği’nin yeniden hazırlanmasına yönelik bir çalışma başladı. Haftalık toplantılar yapıldı, aylarca sürdü. Herkesin yoğun çabasıyla bir taslak oluşturuldu. Bu taslak, Bakanlığa gönderildi, Bakanlığın uygun bulduğu ve bulmadığı maddeler oldu. Tekrar değerlendirilmesi gereken başlıklar oldu. Bizim meslek disiplinimizi doğrudan ilgilendiren konu da Bakanlık tarafından uygun bulunan maddeler arasındaydı. Sonrasında diğer maddelerin revize edilmesi için ilgili kurumlara devredildi. Uzunca bir bekleme süreci geçti. Tekrar Bakanlığa gönderildi, onaylanan yönetmelikte ‘Uygundur’ denilen maddelerin bile olmadığını gördük. Uzun müzakereler sonucu çalışılandan başka bir il imar yönetmeliği onaylandı. Aylar süren çalışmalar, onayı gelen maddeler, uzun süreli bir emek sonuçsuz kaldı. Bu insanlar neden bu kadar çalıştı?” diye sordu.

 “YÖNETMELİK, İKLİM KRİZİ MÜCADELESİNDE TABANA YANİ VATANDAŞA DOKUNMUYOR, YOL GÖSTERMİYOR”
İzmir İmar Yönetmeliği’nin özde değil sözde bir ekolojik katkısı olduğunu aktaran Güler, “İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızın çatı bahçeleriyle ilgili açıklamasında ekolojik altyapıyı geliştirecek bir imar yönetmeliği olduğunu ifade etmişti ama ne yazık ki böyle bir yönetmelik hayata geçemedi. Çatı bahçeleri zorunlu hale geldi gibi bir ibare var, 60 bin metrekare inşaat alanı üzerindeki yapılar için, çatı bahçelerinin yapılması zorunlu. Bu büyüklükteki yapılar kentsel ölçekte çok ciddi bir yer kaplamıyor. Öte yandan zaten bu durum yapılmış olanlar için değil, yapılacak olanlar için geçerli. 30 bin metrekarede ise isteğe bağlı çatı bahçesi yapılabilir deniliyor. Bu da önemli bir fayda sağlayamayacak bir madde, yeşil çatılar sözde olarak yönetmeliğe girmiş ne yazık ki, bu haliyle girmesi ihtiyaç duyulan etkiyi sağlayamayacaktır. Bahçe alanlarında 30 metrekareye 1 ağaçtan 15 metrekareye 1 ağaç dikilmesi ile ilgili bir değişiklik var. İzmir, İklim Eylem Planları, Yeşil Altyapı Stratejileri yapan ve hayata geçiren bir kent, yetkin insanlar bu işler için çalışıyor, yaşayan parklar, derelerin rehabilitasyonu gibi ekolojik tabanlı çalışmalar yapılıyorken il imar yönetmeliğinin bu kapsamda 15 metrekareye 1 ağaç vizyonunda kalması gerçekten çok üzücü. Belediyenin vizyonu çok önemli bir gösterge olsa da siz bu seferberliği müteahhidin ve vatandaşın uygulamalarına yansıtamazsanız  bir anlamı olamıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de sonuçtan pek çok açıdan mutlaka ki rahatsızdır diye düşünüyoruz  çünkü tüm bu uzun süreçte ciddi bir çaba harcadılar. Kent bütününe yayılacak etkili ve daha ekolojik adımlar için bir takım girişimleri yada çözümleri mutlaka olacaktır diye düşünüyoruz” dedi.

“İNCİRALTI, EKOLOJİK YUTAKTIR, KORUNMALI”
AK Parti İzmir Milletvekili Mahmut Atila Kaya’nın, Bakanlık ve Arsa Sahipleri arasında köprü olduğu İnciraltı planlarını ve İnciraltı Gelişim Derneği Başkanı Tayfun Karabulut’un “Sağlık turizmi teması hakim olacak” sözlerinin hatırlatılması üzerine konuşan Başkan Güler, “İnciraltı mücadelesi o kadar eski bir mücadele ki, 2006 yılından beri devam ediyor. Elimizde konuya ilişkin çok ciddi bir arşiv var. Konuya ilişkin güncel verilerle TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu olarak bir rapor oluşturma düşüncesindeyiz. İl Toprak Koruma Kurulu’nun alanın tarım vasfından çıkartılmasıyla ilgili bir kararı var ama şu anda bu karar yürürlükte değil. Henüz karar yayınlanmadı diye biliyoruz.  İnciraltı, sadece tarımsal yapısıyla bir değer değildir. Burası önemli bir ekolojik yutak alanıdır, sulak alandır ve kültürel miras alanıdır. Kent çeperinde bulunan bu kadar kıymetli bir arazinin korunması bizim yaşam garantörümüzdür. Küresel İklim Krizi’nden bahsediyoruz, yağış dengesizlikleri, iklimsel dengesizlikler, taşkınlardan söz ediyoruz. Biz bu olumsuzlukları her geçen gün artan bir ivmeyle yaşamaya başlayacağız. Ekolojik yutaklar bu sebeple çok önemli, buradaki sulak alanlar genetik rezerv alanlarıdır. İnciraltı çok kıymetli bir alan. Bizim hazırlayacağımız rapor da, bu değerin anlaşılmasına yönelik olacak. Tarım vasfı elbette çok önemli, kıymetli, İnciraltı tarım vasfından çıkması gereken bir alan değildir. Oradaki mülk sahiplerinin istek ve arzularına göre birtakım planlamalar yapılamaz. Orada bir mağduriyet varsa ilgili idareler bu mağduriyeti çözmekle yükümlüdür. O mağduriyetlerin çözülmesi için her anlamda destek olmaya ve oradaki toprak sahiplerinin sorunlarının çözülmesine katkı sunmaya hazırız. İnsanlar haklı, bir mağduriyet var ama çözümü toprakların tarım vasfından çıkartılması, oranın bir doğal sit olduğunun göz ardı edilmesi, koruma amaçlı olamayan plan değişikliği yapılması değildir. Korumacı anlayış bu değildir” ifadelerini kullandı.

“SAĞLIK TURİZMİ, İNCİRALTI DENGELERİNİ ALTSÜT EDER”
İnciraltı’nı bir şekilde yapılaşmaya açmanın rant politikası olduğuna vurgu yapan Güler, “Alanda sağlık turizminin yapılması tüm sistemi ve dengeleri altüst eder. Yeşil alanların onarılması, yapılandırılması ve yeniden yapılması arasında çok keskin farklar vardır.  Mevcut dokunun değerine, yaşam çeşitliliğine ve yaşam bütünlüğüne sonradan her hangi bir kültürel peyzaj alanı yaparak ulaşmanız mümkün değildir. Para insanlığın yarattığı bir araçtır ancak hiçbir insanın gücü bu doğal alanların yaratılmasına yetmez. Ne yazık ki burası gibi Çeşme’de de aynı bakış açısı mevcut. 20 tane golf sahasıyla yeşil alan değerlendirmesi yapmak, bir çeşit cinayettir. Bu alanlarda sonradan yapılacak uygulamaları canlı tutabilmek için gübrelemelerle, ilaçlamalarla desteklenmesi toprağı ve suyu zehirleyecektir. İnciraltı için planlanan senaryo da Çeşme’ye benzer bir senaryodur. Orada doğal bir habitat varken, yüzde yüz fayda sağlayabilecek doğal pozisyonu bozarak neden yapay bir peyzaj alanı yaratma çabasında olunsun? Zaten yapılarla mevcut doku yıpranıyor ve bozuluyor, bir de yeşil alan yapıyoruz diyerek doğal olan mevcut dokunun bozulacağı aşikardır. İnciraltı’nda sağlık turizmi yapılması tekniğe ve bilime uygun bir yaklaşım değildir. Mevcut yapı korunmalı ama yerel halkın, arsa sahiplerinin de sorunları çözülmelidir. Bu süreçte, ilgili idarenin birinci görevi tarım arazilerinin işlerliğini korumaktır. Bu alanların korunmasını sağlamaktır. Bu sorunlu alanları yapılaşmaya açmak fırsatçılıktır. Bu arazilerin nasıl tarım vasfını kaybettiğinin ve bu süreçte neden bir müdehale de bulunulmadığının sorulması gerekmektedir. Bilim ve teknikten ‘bu alanlar nasıl rehabilite edilebilir, nasıl dönüştürülebilir’in cevabını aramak asıl amaç olmalıdır. Alanda mağduriyet üzerinden sürdürülen bir rant politikası yaklaşımına son vermek yapılacak en doğru hamle olacaktır” açıklamasında bulundu.

“ÇEŞME PROJESİ REALİTEDEN ÇOK UZAK”
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hazırladığı Çeşme Projesi’ne dair değerlendirmelerde bulunan Peyzaj Mimarları Odası İzmir Şube Başkanı Elvin Sönmez Güler, “Yakın zamanda Kent Konseyleri tarafından Çeşme Projesine yönelik süreci anlatan ve TMMOB olarak içinde yer aldığımız bir çalıştay gerçekleştirildi. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu olarak Çeşme Raporunu sunduk. 8 oda sürecin içinde aktif yer aldı. Tüm bu süreçte Bakanlıktan ya da başka bir kurumdan bölge ile ilgili rapor ya da benzeri bir çalışma yokken süreçle ilgili en kapsamlı tek dosya TMMOB’un hazırladığı dosya oldu. Ortada bir proje fikri var ve bu fikir sadece 16 maddeden oluşan işlev şeması niteliğinde. 16 birbirine benzemez, birbiriyle uyuşamayacak maddeler sıralanmış. Sanki akla gelen her şey alt alta yazılmış gibi bir senaryo var. Biz Bakanlığın TMMOB’a yaptığı çağrıyla tüm toplantılara katıldık. Çok net bir şekilde, elimizde bilimsel temele dayalı raporumuzla görüşlerimizi ilettik. Her şeyi anlattık, bu anlattıklarımızı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ve Çeşme Belediyesi’ne de anlattık. Başında ne söylüyorsak, şu an da aynı şeyi söylüyoruz. Bize çalıştay’dan sonra  ‘Bildiğimiz şeyleri tekrar söylediler’ diye bir eleştiri geldi. Biz bunu dinlemeyenlere, duymayanlara, duyamayanlara tekrar tekrar anlatmaya çalışıyoruz. Karar vericilerin dinlemesi süreci etkileyecek önemli bir aşama. Bu sebeple ileri sürülen eleştirileri yersiz buluyorum” dedi.

“YARIMADA, BİZİM KURTULUŞ SENARYOMUZDUR”
Yarımada’ya dair açıklamalarda bulunan Güler, “Yarımada da bir strateji planı var. Hem ilgili idareye hem Bakanlığa, ‘Böyle bir strateji planı var, bu plandan mutlaka faydalanmalısınız’ önerisinde bulunduk. Dokuz Eylül Üniversitesi, Ege Üniversitesi ve Yüksek Teknoloji Üniversitesi’nin ortak hazırladığı detaylı bir yarımada çalışması var. ‘Bu çalışmanın İZKA tarafından yaptırılmış çok önemli bir doküman olduğunu söyledik fakat son toplantıya kadar bölgeye dair önemli bir veri olan bu raporun  ne yazık ki değerlendirilmediğini gördük. Biz de defalarca aynı şeyi anlatmak zorunda kalmaktan mutlu değiliz ama pozisyonumuz ve misyonumuz gereği anlatmaya  devam edeceğiz. Bu bölge ekolojik yutak alanıdır. Yarımada, Gediz Deltası, İnciraltı, Nif Dağı, Nif Çayı İzmir’i çevreleyen ekolojik yutaklardır. Bu alanlar bizim  kurtuluş senaryomuzdur. İzmir, küresel ısınmanın yarattığı olumsuzluklardan, iklim değişikliğinin yarattığı olumsuzluklardan bu yutaklar sayesinde daha az hasarla çıkabilir. Bu yutaklar arasındaki ekolojik bağlantıları kurabildiğimizde sonuçlar daha da etkili olacaktır. Biz bunları anlatırken, alanların nasıl yok edilebilirliği üzerinden rant projeleri yapılmasını istemiyoruz” diye konuştu.

“İSTEMEZÜKÇÜ DEĞİLİZ!”
TMMOB’a bağlı odalara yapılan ‘İstemezükçü’ eleştirisinin hatırlatılması üzerine konuşan Başkan Güler, “TMMOB için her zaman ‘İstemezükçü’ denildi ve diyecekler. Bu en başından beri çok yanlı bir ifade. Mesela yarımada da ‘mevcut turizm potansiyeli geliştirilsin, desteklensin’ diyoruz. Turizm dernekleri, STK’lar var. İnsanların bir sürü şikayeti, derdi var. Ama bu proje, o insanların sıkıntılarına derman olmayacak. Burası bir turizm merkezidir, cazibe alanıdır, müthiş değerli bir alandır, turizm geliştirilmeli, mevcut acilen iyileştirilmelidir. Önlemler alınmalıdır. Çeşme projesinin düşünüldüğü alan başka turizm yaklaşımları  açısından da son derece uygun bir alandır. Günümüzde yükselen turizm trendi, doğa tabanlı turizm anlayışıdır. Bisiklet ağları, çadır kampları gibi doğa turizmi alanları dünya genelinde revaçtadır ve bu yaklaşım yüksek ekonomik girdiyi de beraberinde getirmektedir. Biz, ‘koruma statülerinin izin verdiği bir takım turizm olanakları var, bunlar yapılmalı’ diyoruz. Biz ‘İstemezükçü’ değiliz, bölgede ki mevcut turizm işletmeleri desteklenmeli, sorunları ivedilikle çözülmeli diyoruz. Bu insanlara destek olunsun bölgenin turizm potansiyeli arttırılsın ama doğa dostu çözümler üretilsin diyoruz.  Belli kişi yada grupların menfaati uğruna yapılacak girişimlerin, neresi olursa olsun arkamıza sadece bilimin ışığını alarak her zaman karşıyız diyoruz ” dedi.