Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Tacettin Bayır ve eşi Tülay Bayır'ın evine misafir olduk. Çiftle tanışmalarından, evliliklerine, siyasetten, gelecek planlarına kadar samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Tülay Bayır tam bir yeşil aşığı, bahçesinde kendi elleriyle diktiği, büyüttüğü meyve ağaçlarıyla konuşuyor, onlara adeta bir bebek gibi bakıyor. Evin en üst katını ise tamamen geçen yılın tohumlarını ektiği saksılara ayırmış. Tohumlar filizlenmiş, onları bu yıl evlerinin bahçesinde bulunan tarlaya dikecek. Tülay Bayır, bahçe işlerinin yanı sıra siyaseti de çok yakın takip ediyor, "Akıllı erkek kadını siyasette olması için destekler" diyor. Tacettin Bayır ise tanıştıklarında eşinin 15 kendisinin 18 yaşında olduklarını, eşiyle birlikte büyüdüğünü, siyaseti de, hayatı da birlikte öğrendiklerini belirtiyor.

Nasıl tanıştınız diyerek başlayalım?
Tacettin Bayır: Güzelyalı'da çok dar bir sokakta, 24 sokakta karşılıklı oturuyorduk. Tülay Hanım'ın ailesi zamanında Almanya'ya işçi olarak gitmiş, sadece Temmuz - Ağustos aylarında geliyorlardı. Ben de yeni iş yeri açmıştım o zamanlar, 18 yaşındaydım. Siyah takım elbiseler, elimde James Bond çantalarla girip çıkıyorum apartmana. Tülay'da 15'li yaşlardaydı, saçları kısa, erkek gibi bir kızdı. Hal, hareket ve davranışları erkek gibiydi, bisikletle dolaşırdı. Biz bakışmaya başladık. Bir gün annesi Tülay Hanım'ı manava limon almaya göndermiş, yine bisikletle gitmiş, almış limonları dönüyor, benim de üzerimde baskılı bir tişört var. Tişörtte "Sen" işareti var. Tülay'ın önünde duruverdim, bisikletle fren yaptı ama elindeki limonlar düştü, dağıldı. Limonları topladım ve "Arkadaş olabilir miyiz" dedim.

Tülay Bayır: Hayır ya, kağıt verdin.
Tacettin Bayır: Kağıt mı verdim, hatırlamıyorum. (Gülüyorlar)

Ne yazıyordu mektupta?
Tülay Bayır: "Gözlerini dördüncü kattan ayıramayan güzel kız, benimle arkadaşlık etmek istersen telefon numaram karşıdaki kapının üzerinde" yazıyordu.

Neden mektuba telefon numaranızı yazmadınız da böyle bir yöntem seçtiniz?

Tacettin Bayır: Delil bırakmıyorum (Gülüyorlar)

"TACETTİN'İ KİM TAVLAYACAK DİYE İDDİAYA GİRMİŞTİK"

Mektubu aldıktan sonra ne yaptınız?
Tülay Bayır: 15 yaşındaydım ve bir kız arkadaşımla "Tacettin'i kim tavlayacak" diye iddiaya girmiştik, inatlaşmıştık.

Tacettin Bayır: Üzerime iddiaya girmişler.

Kim kimi tavladı?

Tülay Bayır: Herhalde ben tavladım onu.

Tacettin Bayır: İddiayı kazandı, hiç iddia kaybetmez, öyle bir huyu vardır.
Tülay Bayır: 2 gün boyunca o kapıya gidip numarayı alacağım, sanki herkes biliyormuş, bana bakıyormuş gibi geliyor. Sonra bir cesaretle gittim, aldım. O zaman evlerde telefon yok. Fırın vardı köşede, gittim fırından aradım ve "Yaptığınız arkadaşlık teklifini kabul ediyorum" deyip kapattım telefonu.

Mutlu oldunuz mu telefondan sonra, ne hissettiniz?
Tacettin Bayır: Mutluluk derken, zaten gelmişler 1 aylığına, maşallah bir sülale var... Bayram sülaleyi gezmekle geçiyor. Bizim görüşme şansımız yılda 1 defa.

"ELİMİ TUTMAK İÇİN İZİN İSTEDİ"
Tülay Bayır: 45 sene önce... Benim baba tarafım muhafazakar, Boşnak'ız. Dolayısıyla gidip buluşma, el ele tutuşma gibi bir durumumuz yoktu. Ben teyzemle çıkıyordum buluşmak için. Hatta elimi tutmak için bile "Elinizi tutabilir miyim" diye izin istemişti.

Tacettin Bayır: Neden gülüyorsunuz, 78'li yıllarda öyleydi o işler.

İlk randevulaşmaya gelelim...

Tülay Bayır: Sema Pastanesi'nde.
Tacettin Bayır: O zaman bizim dönemimizde pastaneye götürülür, tatlı ısmarlanırdı. Yakınlaşmalar öyle olurdu, şimdi komik geliyor. Biz mahallemizin kızlarına da sahip çıkardık, bir yakınlaşma olursa sonu nikahla biter. Başka mahallenin erkekleri gelir, bizim mahallenin kızlarına asılırsa toplanıp döverdik onları, sanki kızın babasıymışız gibi ama o zaman adet öyleydi.

Nasıl aşık oldunuz?

Tacettin Bayır: 11 ay bekledim.
Tülay Bayır: Biz kendi aramızda, tanıştığımızda söz yüzüğü takmıştık. Almanya'ya gittim, eve girdiğim anda ekspres mektup geldi, ben kapıdan girer girmez. Sonra devamlı mektuplaştık.

Tacettin Bayır: 1 mektup gidip 1 mektup gelmiyordu, yolda 3 mektup gidiyordu, 3 mektup geliyordu, öyle çok mektuplaşıyoruz.

"2 METRELİK MEKTUPLAR YAZIYORDUK"
Tülay Bayır: Uzun mektuplarımız vardı bizim, kağıtları bantla birbirine yapıştırıyorduk. Belki 2 metre mektup yazıyorduk.

Saklıyor musunuz mektupları?

Tülay Bayır: Evet

Evlenme teklifine gelelim, nasıl evlenme teklif ettiniz?
(Tacettin Bayır düşünüyor, derin bir sessizlik yaşanıyor, danışmanı araya girerek Tacettin Bayır'ı kurtarmaya çalışıyor ama imdadına yine eşi yetişiyor)

Tülay Bayır: Hatırlamaz ki... Teleferik desem...

"BİRÇOK KEZ EVLENME TEKLİF ETTİM"

Tacettin Bayır: Fuar'da da oturduk, teleferikte de... Birkaç defa ettim sanırım ben ya, 1 sefer etmedim ki.

Tülay Bayır: Teleferikte söz yüzüğü taktık, o zaman evlenme teklifi etti. "Bundan sonraki hayatı birlikte geçirelim mi" dedi. 11 ayın sonunda İzmir'e geldiğimizde gelip, istediler. Benim rahmetli babam, 'Siz bunu istiyorsunuz ama bu çocuk. Bundan ev kadını olmaz, çocuk, kabul ediyor musunuz" dedi, ettiler ve hemen söz kesildi. Askere gitti ve dönüşte evlendik.   

Tacettin Bayır evde nasıldır, ev işlerine yardımcı olur mu, yemek yapar mı?
Tülay Bayır: Tacettin'in sandviçi çok güzeldir, salataları güzel yapar. Yemek hiç yapmadı, bilmiyorum belki ben izin vermediğim için. Ev işlerinde bana yardım etmesine hiç ihtiyaç duymadım ben. Geçen sene 1 defa balkon camımı sildi.

Tülay Hanım evde nasıldır? Gerçi biz kahvaltı masasından nasıl olduğunu görüyoruz ama bir de sizden dinleyelim.

Tacettin Bayır: Tülay Hanım çok çalışkandır, tarlayla, bahçeyle ilgilenir. Spesiyalleri vardır, her şeyi özenerek yapar. Ağaçları, bitkileri çok sever. Ben çim biçerim, bir şeyleri boyarım, torunlarım için sandal aldım, kendim boyadım, at arabası boyadım. Bahçe işlerini severim.

Tülay Bayır: Sadece güllerle ilgilenir, ağaçlar, sebzelerle ilgilenmez. Ben ilgilenirim. Güller onun.

"BİZ BİRLİKTE BÜYÜDÜK"
Siyasete gelelim istiyorum. Bir siyasetçi için politik kadın mı yoksa apolitik kadın mı siyasetçiyi güçlendirir?

Tacettin Bayır: Biz birlikte büyüdük, ben neyin içindeysem o da dolaylı olarak içinde oldu. Ben spor kulübü başkanlığı yaptım 15 sene, o okulda koruma derneği başkanlığı yaptı. Ben milletvekili olunca maaşımın çocuklara burs olarak verilmesinde, çocukların tespiti ondaydı, o halletti. 1980 ihtilali sonrasında kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi ile siyasette birçok insan yasaklı duruma düştü. Ben askerliğimi de 80 ihtilalinde yapmıştım, 83'te askerden geldim, 23 yaşında SODEP kuruldu. Cezmi Karatay Genel Başkandı ve ben SODEP'e kaydoldum. İzmir'deki 79 numaralı üyesiyim SODEP'in. Benim eniştem Hilmi Değirmenci, SHP'de il başkanlığı yapmıştı, SODEP'te de il yöneticisiydi. O bize öncü oldu, toplantılara gidiyordum. Bunları yaparken birinci öncülüğüm eşim ve çocuklarımdı çünkü ben ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar çektim. 18 yaşında işyerimi kurdum ama 10 yaşından beri sokaklardayım ekonomik nedenlerden dolayı. Saat kulesi önünde kolumda sepet nergiz çiçeği sattım. Kemeraltı'nda çiçekçilik yaptım, babamla birlikte Eşrefpaşa'da pazara çıktım, Güzelyalı pazar yerinde kamyonlardan karpuz boşalttım, taşıdım. Hamallık yaptım, kahvecilik yaptım. Bu süreçte ticareti öğrenmeye çalıştım. Gündüz çalışıyor, gece okulunda okuyordum. 18 yaşında panjur atölyesi kurdum, ailem karşı çıktı, daha askerliğimi yapmamıştım. Ben bir yerde çalışıp iyi bir panjur ustası olmuştum. Ailemin işyeri açmam için verecek parası yok, dedem 1 bilezik verdi ve "Sen evlendiğinde bu bileziği eşine takacaktım, bileziği geri isterim, evleneceğin zaman bana geri ver" dedi. İşyerini açtım, katı prensiplerim vardı, söz verdiğim gün ve saatte gitmek, düzgün malzeme, düzgün işçilik, kirlettiğim evi mutlaka temizler çıkardım. Aradan 40 sene geçti, bizim o dönem yaptığımızı hala yapanı görmedim. Ben bir apartmana girip panjur taktığımda, beni öyle anlatırlardı ki diğer daireler de beni çağırırdı. Ekibimiz çoğaldı, ben 26'lı yaşlarda kendi sektörümde vergi rekortmeni oldum.

"ATÖLYE OKUL OLDU"
Bu arada bizim atölyemiz okul haline geldi. Akşam lisesinde okuyordum, okulda yoksul çocuklar vardı. Onları yanıma aldım, meslek öğrettim, birlikte yemek yapardık. Çok kalfa, usta yetişti benim oradan. Şimdi sosyal medyada AS-EL Panjur Üniversitesi diye sayfa açmışlar. Bütün Ege bölgesine dağıldılar. İşimiz büyüdü, lüks merakım yoktu. Anadol kamyonetle gezerdik. Evlerimi hep kooperatiften aldım. İşimden arta kalan zamanı siyasete ayırdım, bunun yanı sıra dernek çalışmaları yaptım. Tülay da kadın derneklerinde çok aktifti. Siyasette kendimizi test etme süreci ise 1999'da oldu. Parti çok nadir yaptığı önseçimi yaptı, orada aday oldum. Önseçimde 5'inci çıkmıştım, partimiz baraj altında kaldı. Biz ağlayarak eve döndük. Çok üzüldük, büyük bir darbe aldık ama pes etmedik, havlu atmadık. Baraj altında kalan partimizi daha çok sahiplendik, daha çok koşturduk. 16 yıl sonra 2015 yılında bir kez daha önseçim oldu. Bizim merkez yoklamasında seçilme şansımız çok yoktu çünkü ben genel merkeze bağlı siyaset yapmıyorum. Bazı arkadaşlar adaylıklarında seçilebilmek için devamlı genel merkeze gidiyorlar. Genel Başkanı, genel başkan yardımcılarını ziyaret ediyorlar, ayda bir mutlaka genel merkeze giderler, odaları gezerler. Ben o tip siyasetten ziyade köylere, sanayi sitelerine gitmek, esnaf ziyaretleri yapmak, vatandaşa dokunmak üzerine siyaset yapıyorum. 2015'te 80 küsur aday arasında Musa Çam birinci, ben ikinci çıktım. Sonra 2 kontenjan geldi ben 4'e düştüm.  

"AKILLI ERKEK KADINI DESTEKLER"

Tülay Bayır: Sen soruya cevap vermedin ki! Şöyle diyelim; akıllı erkek kadını siyaset yapması için desteklemeli.

Tacettin Bayır: Bizim şöyle prensiplerimiz vardı, Fahrettin Altay'da mahallede 8 tane delege çıkacak, istesek ikimiz birden delege olabilirdik ama her zaman 1 aileden 1 kişi dedik. Yani 1 dönem o delege olduysa bir dönem ben oldum. Ben bir dönem hiçbir görev almadım, o Konak'ta meclis üyesi oldu.

Sizin siyasete olan ilginiz nasıl başladı?

Tülay Bayır: O dönem evlendik ve hemen oğlumuz oldu, 5 sene sonra kızımız oldu. Tacettin o dönem siyaset yapıyordu, onun için 'Kadın da siyasetin içine girmeli' dedim. Adam gidiyor toplantılara, kadın dünyadan bihaber... Dernek başkanlığı yapıyordum, Cemil Midilli gibi bir yerde ihtiyaçlı çocukları görüp, 'Benim siyaset yapmam gerekiyor' dedim. Partiye üyeydim ama çok aktif değildim. 1996'da il kadın kolları seçimiyle başladı, sonraki süreçte bir şeylerin değişmesi için siyasette olmam gerektiğine inandım. Kadını siyasetin içine çekmek lazım. Eğer kadını dışarıda bırakırsanız, kadını toplum içine katmaz, sorumluluk vermezseniz ülke düzelmez. Birlikte bunu savunduk. Sivil Toplum Örgütlerine baktığımızda bizim 90'lı yıllarda kurduğumuz ve mücadele eden kadınları şu an göremiyoruz. Kurulan dernekler ya belediye başkanlarına ya valiliğe bağlı, kendi öz güçlerini kullanamıyorlar, bağımsız hareket etmiyorlar ve ben buna çok üzülüyorum. İlla arkalarında bir güç istiyorlar. Kadına yönelik STK'larda durağan bir süreç yaşıyoruz. Cinayetleri Durduracağız Platformu çok önde diğer STK'ların yapması gerekenleri onlar üstlenmiş durumda. Çok çabuk yeni dernek kuruluyor ve güç oluşmuyor. Bir araya gelmeleri lazım.

"TÜRK FİLMLERİ ETKİLER BİZİ"
Tacettin Bayır: Son 20 yıldır ülkenin ekonomik durumundan en çok kadınlar etkilendi. Kadınlar ekonomik olarak AKP iktidarında güçsüz kaldılar. Biraz da bundan böyle oldu diye düşünüyorum. Bizim yaşam tarzımızı etkileyen Adile Naşit ve Münir Özkul'dur. Hala Türk filmi izlerken gözlerim dolar benim. Ben etkilenirim. Kemal Sunal, Barış Manço, Adile Naşit, Münir Özkul etkiler bizi.

Tülay Bayır: Yerel yönetimler kadını ekonominin içine daha çok almalı, istihdam yaratmalı kadına. Her mahallede kreş olmalı. Çocuğunu bırakacak, temizliğe mi gidiyor, başka iş mi yapıyor yapacak kadın.

Tacettin Bayır: Bence bu sonuç, şu anda yerel yönetimlerimiz işsizlikle nasıl baş etsin. İşsizlik aldı başını gidiyor. Bir de bizim ara elemana ihtiyacımız var. Mühendisten daha çok eli tornavida tutacak ara elemana ihtiyaç var.

"BU PARTİYE 40 YIL VERDİM"

İktidara yürüyen bir CHP var, siz de il başkanlığı yaptınız, milletvekili listelerine yönelik bir heyecan var. Süreç nasıl işlemeli?

Tacettin Bayır: İktidara yürüyen bir partide önemli olan kişiler değil, sonuçtur. 20 yıldır çok kötü yönetilen bir ülkenin, değişmesi zorunlu hale gelmiş bir iktidar var. Değişmesi zorunlu hale gelen yönetim, idare biçimi var. Tek adam rejimi, Cumhurbaşkanlığı sistemi kesinlikle değiştirilmeli, güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönülmeli. Bu sisteme dönülmesinde Tacettin Bayır milletvekilidir ya da değildir bu bana göre sadece bir ayrıntı. Önemli olan sonuca ulaşmaktır, sonuca ulaşırken kime ne fedakarlık düşüyorsa yapmalıdır. Ben bu partiye 40 yıla yakın zaman verdim, çocuklarımdan, eşimden bu zamanı çalmışım. Onların  geleceği için çalmışım. Bu zamanı, onların daha özgür, daha barışçıl bir ortamda yaşaması için, kardeşlik türküleri söyleyerek büyüyecek torunlarımı görmek için çalmışım. O süreçte ben vekil olmuşum, olmamışım önemli değil. Bazı arkadaşlar, "Senin çocukların o kadar fazla ki; sen kız çocuklarını okutuyorsun, o çocukları kim okutacak, senin vekil olman önemli" diyorlar. İnşallah biz zaten iktidarımızda parti olarak onu yapacağız.

"GENEL BAŞKAN 'OL' DERSE OLURUM"

Tabi ki çocuklarımın kimi ikinci kimi birinci sınıfta olacak, onlara devam edip yenilerini almayız belki ya da Genel Başkan der ki; "Ya sana ihtiyacım var, deneyimli ak saçlı insansın, gel bakalım şöyle" Genel Başkanımız deneyimi ak saçlı olarak ifade eder; genç, dinamik olanların yanına bir ak saçlı, ağabey vermek ister ve bir dönem daha aday olunabilir. Ben Genel Başkana bir dönem daha milletvekilliğinin önseçimle taçlandırılırsa kıymetli olacağını açıklamıştım. Çünkü ben ön seçimden gelmiş birisiyim, 7 yıldır milletvekiliyim, karnemi görmek isterim. Bu 7 yılda Tacettin Bayır ne yaptı, başarılı mı, başarısız mı? Bunu en iyi tartacak olan örgüttür. Dolayısıyla tüm arkadaşlarımızla birlikte örgütün kantarına çıkarsak daha doğru olur. Sayın Genel Başkan da zan altında kalmaz, 'Ya bak yine yanlış adamları milletvekili listesine koydular" denmez. Tabi burada başka bir sıkıntı var, 6'lı masada seçim yöntemi ne olacak? Milletvekili adayları nasıl belirlenecek, oraya da anlayış göstermek lazım, orada da bir düzen var.

"GÖREVE 'HAYIR' DENMEZ"

Genel Başkan "Listelerimizi diğer siyasi partilere açmaya hazırız" dedi. Önseçime sıcak bakılmadığı uzun süredir ifade ediliyor. Parti iktidara yürüyor, siz partiye 40 yıldır emek vermiş bir insan olarak "Önseçim olmazsa olmam" diyerek, az önce hayalini kurduğunuzu söylediğiniz Türkiye için çalışmak yerine "Ben küstüm oynamıyorum" gibi bir durum olmuyor mu? Önseçim olmadan Genel Başkan "Tacettin Bey bu dönem de milletvekili olun" derse, "Hayır, önseçim yapmadınız ben olmayacağım" mı diyeceksiniz?

Tacettin Bayır: O zaman bir şey diyemezsin zaten, görevdir o, görevlendirmedir. Nasıl il başkanlığı için beni görevlendirdiyse o bir görevlendirmedir, 'Hayır' diyemem ama illa olayım diye bir ısrarım da olmaz. Genel Başkanın elini rahatlatmak anlamında olabilir bu. Şöyle bir sıkıntı var, diğer siyasi partilerin de bakışı önemli. Benim partililiğim, Cumhuriyet Halk Partililiğim tabi ki tartışılmaz ama ben aynı zamanda İYİ Parti'ye giden 15'liden biriyim. Son seçimlerde altıncı sıraya konulunca açıkçası ben biraz üzülmüştüm. Sadece ben değil beni seçen insanlar üzülmüştü 'Neden Tacettin Bayır' altıncı sırada diye. Çünkü İYİ Parti'ye giden 14 arkadaşımın hemen hepsi birinci, ikinci sıradaydı. Ben buraya geldiğimde eşim ve çocuklarım bana "Sen ne yaramazlık yaptın" dediler. Ben altıdayım, önseçimde benden 2-3 sıra arkada olan arkadaş benim önümde. İlk kez değerlendirdiğin Teğmen (Mehmet Ali) Çelebi'yi getirip benim üstüme koyuyorsunuz. Ben il başkanlığı yapmışım, hepsinden daha kıdemliyim, önseçimde ikinci sırada çıkmışım ama yapılan anket çalışmalarında "Riskli" görülen altıncı sıraya ben yazılıyorum. Bilerek yazıyorlar.

Çıkartsın, taşısın diye yazılmış olamaz mı?
"PARTİ DENEYİMİMİZDEN FAYDALANSIN"
Aynen öyle, ben yediyi de taşıdım, Ednan Arslan'ı da götürdüm arkamdan. Bir önceki seçimde de Murat Bakan'ı taşımıştım. Herkes seçim arifesinde benim nasıl çalıştığımı bilir. Arabanın içinde 3 tane gömlek, 4 tane fanila, sucuk gibi terlerim, sanayi sitelerine girerim, her yere giderim, arabanın içinde üstümü değiştirip sanki o ter yokmuş gibi devam ederim. Böyle bir tempoda çalışırım, hatta örgüt benim çalışma tempomda zaman zaman zorlanır, espriler yaparlar bu konuda, arkada kalırlar. Yani ben altıncı sırada olunca üzülmüştüm, İYİ Partililer de üzülmüştü 'Ya bu adam bizim için fedakarlık etti" diyerek. Sonra Genel Başkana ben bunu sorunca, Genel Başkan "Tacettin bak kendini tespit etmişsin aslında, burada örgütten gelen adam sensin, altıyı toparlayacaksan sen toparlayacaksın, arkanı sürükleyeceksin, bak yediyi de getirdin, demek ki kararımız doğruymuş bizim. Seni gözden çıkarmadık öyle algılama" demişti. Tabi orada fedakarlık size risk de veriyor. Ben altıncı sırada olsam da birinci sırada olsam da son sırada olsam da aynı şekilde çalışırım, hiçbir fark olmaz çalışmamda. Çünkü ben partiliyim, partimin iktidar olması için çalışıyorum. Önemli olan illa ki Tacettin Bayır'ın milletvekili olması meselesi değil, seçilen milletvekilinin ne performans sergilediği. Ben 40 tane vilayet gezmişim 7 yılda, Hakkari'yi, Şırnak'ı Güzelbahçe gibi yaptık, sık sık gittik geldik, gezmediğimiz ilçe kalmadı. Önemli olan partiyi her ilde aynı noktaya taşıyabilmek, bütün vilayetleri İzmir gibi yapabilmek. Çok kolay bir iş değil. Bu konuda parti bizim deneyimimizden, örgüt bilgimizden, fikrimizden, tecrübemizden faydalansın diyoruz, söylediğimiz bu aslında.

"BEDEL ÖDEMEK GEREKİYORSA HAZIRIZ"
Tülay Hanım siz "Ben 5 yıl daha bu mücadeleye göğüs gererim" diyor musunuz?
Tülay Bayır: Eşim diye söylemiyorum gerçekten çalışkandır, akıllıdır, zekidir, planlı çalışır. Bir görev verilirse görevden kaçmaması gerekir. Bana da bir görev verilse ben kaçmam. Bu ülke için bir bedel ödemek gerekiyorsa bedeli ödemeye hepimiz hazırız.