Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ -  Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu Başkanı seçilen Uğur Toprak Gündeme Bakış’a özel açıklamalarda bulundu. Toprak, gıda üzerine eğitim almamış kişilerin açıklamalarının dikkate alınmaması gerektiğini vurgulayarak, “Ne yazık ki birkaç isim sürekli televizyon kanallarında dolaşıyor. ‘Kelle paça şuna iyi geliyor, buna iyi geliyor’ açıklamalarında bulunuyor. İnsanları yanlış yönlendirebiliyorlar. Gıda üzerine eğitim almamış kişileri dikkate almayın’’ dedi.

Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Biz birçok etkinliği öğrenci temsilciliklerimizle birlikte gerçekleştiriyoruz. Her Salı günü tüm üyelerimize açık toplantılar yapıyoruz. 16 Ekim Dünya Gıda Günü, 21 Mayıs Dünya Süt Günü ve 22 Mart Dünya Su Gününde sokaklara çıkıyoruz. İzmir çeşitli meydanlarında öğrenci arkadaşlarımızla birlikte halka bilinçli tüketicinin nasıl olacağını, olunacağını anlatıyoruz. Mesela suyun ticarileştirilemeyeceği, ticari bir meta olamayacağı noktasında duyarlılık oluşturmaya çalıştırıyoruz. Yine öğrenci temsilciliklerimizle birlikte ilkokul başta olmak üzere talep doğrultusunda da ortaokul ve liselerinde dahiliyetinde bilinçli gıda tüketimi seminerleri gerçekleştiriyoruz. İlçe Milli Eğitimlere yazı yazılıyor, onlardan bize okul ismi geliyor. Biz de okul ile irtibata geçerek bu eğitimleri gerçekleştiriyoruz. Her ay bir tane ayın konusu belirliyoruz. Belirlediğimiz konu üzerine halkı bilinçlendirmek için siz değerli basın mensuplarımızla bu çalışmalarımızı paylaşıyoruz. Buna ilaveten meslektaşlarımızla söyleşiler yapıyoruz. Üyelerimizin haklarının korunması için, meslektaşlarımızın mesleki gelişimlerini artırmak için de çeşitli çalışmalar yürütüyoruz.

“Bilinçli gıda tüketimiz hususunda bilgilendirmeler yapıyoruz” dediniz, nedir bilinçli gıda tüketimi?
Bireyin kendini, hastalıklarını bilerek tüketeceği veya tüketmeyeceği ürünleri analiz edebilmesidir en basit anlamıyla. Sabah kahvaltısını güzel bir şekilde yapıp, öğlen daha az, akşam ise daha az ve hafif gıdalar tüketmesidir. Bunun dışında markete gittiği zaman aldığı ürünün etiketini iyi okuması, etiket okuma, okuyabilme çok önemli. O ürünü üreten işletmenin Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan işletme kayıt belgesi var mı? Eğer yok ise ALO 174’ü arayarak şikayette bulunması gerektiğini bilmesi, alacağı ürünün paketinde deformasyonun olup olmadığının kontrol edilmesini sayabiliriz. Alışveriş yaparken donuk ürünleri sona bırakması gibi konuları anlatıyoruz.

Donuk ürünleri alırken ne yapmalıyız?
Tüm alışverişimizi tamamlayıp en son donuk ürünü almalıyız, eve gidince de hemen dolaba koymalıyız.

“Etiket okuma’’ dediniz, bunu da biraz açabilir miyiz? Tüketici etiketi okurken nelere dikkat etmeli?
Bir ürünü aldığı zaman ilk dikkat etmesi gereken şey Tarım ve Orman Bakanlığı’nın işletme kayıt ve onay numarasına bakılmalı. Yok ise bu ürün merdiven altı bir işletmede üretilmiştir. Yani üretim izni yoktur. Bu nedenle direkt ALO 174 Gıda hattını arayarak o ürünü şikayet etmesi gerekiyor. Bunun dışında ‘içindekiler’ bölümünü okuması gerekiyor. Alerjenler kısmına dikkat etmesi gerekiyor. Bunların ardından da kendi kullanımına göre kalori değerlerine bakması gerekiyor. Ambalajda herhangi bir deformasyon, açıklık, yırtıklık, ezilme var mı, bunların da kontrol edilmesini öneriyoruz. Çünkü bunlar ürünün özelliklerini bozabilecek, sıkıntı yaratabilecek noktalar olabilir. Özellikle meyve sularında yaşanıyor, ambalajda bir deformasyon varsa oradan bir hava teması  oluyor. Alınan hava ile birlikte ürünün içerinde küflenme oluşuyor. Bu da genelde söylendiği gibi bir nevi ‘canavara’ dönüşüyor. Meyve suyunu açtığınız zaman ‘içinden canavar çıktı’ olabiliyor.

Peki vatandaş yemek yediği lokantada, büfede neler dikkat etmeli?
İlk olarak işletme kayıt belgesi olduğunu görmeli, bu belgeler genelde asılı oluyor eğer yoksa görmeyi talep edebilir. Tercih edilen mekanın hijyenik koşullarına dikkat edilmeli. Personelin maske, bone, eldiven, kolluk kullanıp, kullanmamasına dikkat edilmelidir. Personelin kişisel hijyenine de bakabilirsiniz. Yani içeriye girdiğinizde temiz ya da pis olduğunu fark edersiniz aslında.

O lokantada tükettiğimiz gıda ürünlerinin sağlıklı olup, olmadığını anlayabilir miyiz?
Mesela bir tavuk aldınız, kokudan anlayabilirsiniz. Başlıca koku ipucu verir. Tabi kaliteli, organik ürün kullanılıp, kullanılmadığının ayrımını vatandaş olarak yemek yediğini lokantada yapmak kolay olmayabilir, mümkün de olmayabilir. Burada tanıdığınız, bildiğiniz, güvendiğiniz yerleri tercih edebilirsiniz. Kapalı gıda da o ürünü üreten firma hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz fakat açıkta satılan ürünlerde mesela pazarlarda salça, baharat satılıyor. Bunlar toz, toprak içinde olabiliyor. Kapalı gıdalarda ise ürünü kim üretti, ne zaman üretti, hangi şartlarda üretti görebiliyorsunuz. İşletme kayıt numarası olduğu için her ne kadar personel bakımından yetersiz de olsa 36 ay 3 seneye yakındır bir atama yapılmasa da… Sayın Bakan ‘bin 153 mühendis alacağız, bunun bir kısmı ziraat mühendisi, bir kısmı gıda mühendisi, bir kısmı ise su ürünleri mühendisi olacak’ açıklamasında bulundu. Tabi ne zaman alınacağı henüz belli değil ama ortalama 3 yıla yakın bir zamandır atama yapılmıyor. Atama yapılmayınca da bakanlık kadrosundaki sayı yetersiz oluyor ve bu doğrultuda denetimlerin de yeterli olduğunu pek söyleyemiyoruz. İfşalar yapılıyor, ifşaların da nedenleri oluyor. Her ne kadar az olsa da büyük özveri ile çalışan meslektaşlarımızın yaptığı denetimler, işletme kayıt numarası olan firmalara. O ürünlerin az da olsa denetlenebildiğini biliyoruz. Ne koşullarda üretildiğini biliyoruz. Bu yüzden açıkta ürünlerin sakıncaları çok daha fazla diyebiliriz.

Denetimler demişken, yapılan denetimlerde İzmir’de 50’nin üzerinde kapatılan gıda işletmesi oldu. Denetimler devam edecek mi?
Öncelikle denetimlerin sürekli olması gerekiyor. Denetim seferberliği adı altında bakanlık 2’dir bir uygulama yapıyor. Denetimlerin habersiz yapılması gerekiyor. ‘Biz denetim yapıyoruz, denetim seferberliği başlattık 81 ilde’ demek çok sağlıklı değil. İnsanlara ‘Biz denetime çıkıyoruz, önleminizi alın’ der gibi bir şey oluyor. Denetimler habersiz yapılmalı. Denetçi sayısı şu anda 7 bin civarında, 2 bin 250 civarında gıda mühendisi olduğunu tahmin ediyoruz. Çünkü bakanlıktan net bir bilgi alamıyoruz. Bu sayının da yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Bakanlık 2018 faaliyet raporunda Türkiye çapında işletmelerdeki denetim sayısını söylüyor. Bunu işletme sayısına böldüğünüz zaman ortalama her işletme yılda 1 defa denetlenmiş gibi gözüküyor. Burada da aslında büyük bir sorun ortaya çıkıyor. Baktığınız zaman bakanlık ‘Ben yeterli denetimi yapamadığımı aslında itiraf etmiş oluyorum’ diyor. Çünkü bazı yerlerde 3 – 4 defa denetlenmesi gereken firmalar var. İl ve ilçelerin yoğunlukları da farklı. Kemalpaşa’daki işletme yoğunluğuyla Kiraz, Karşıyaka, Bayındır’daki işletme yoğunluğu aynı değil. Ortalamayı alıyorsunuz ama bazı yerlerde hiç denetlenmeyen firmalar var, bazılarında da daha fazla denetlenen firmalar olabiliyor. Bu denetlemelerin sürekli olması lazım ve ifşanın da sürekli yapılması gerekiyor. Özellikle ilk yapılan ifşa ile 2’inci yapılan ifşa arasında bir buçuk sene fark var. 3’üncü ifşa arasında da bir o kadar fark var. Biz ‘Uzun süreli ifşalar olmaz’ dedik. Çünkü siz bir denetim yapıyorsunuz, bu denetim sonunda rafta uygun olmayan ürün tespit ediyorsunuz, analizlerini yapıyorsunuz. Bunu halka duyurduğunuzda, ifşa listesini yayınladığınızda o parti numaralı ürün çoktan son tüketim tarihini bitirmiş ve rafta kalmamış oluyor. Bu yüzden süreli kısaltıp, sürekliliğe çekip, belli periyodu beklemeyip, her gün olabilir, her hafta olabilir yapılmalıdır. Numune alındıktan, analizi yapıldıktan sonra hemen ifşası yapılarak, ürün toplatılmalı. Halk o ürünü tüketmeden o ürün raftan toplatılmalı. Bu çağrımız da bir karşılık buldu, bir buçuk seneden sonrakinde 3 aylık bir süre vardı. Daha sonra bu süre biraz daha kısaltıldı. Bu denetimlerinde daha sık yapılarak anında ifşa edilerek raflardan toplatılması gerekiyor. Biz yıllardır her açıklamamızda ‘sadece ifşa yetmiyor’ dedik. Cezalar artırılmalı, ceza düşük olduğu için ‘cezayı öder, devam ederim’ mantığı ne yazık ki yerleşmiş durumda. Caydırıcı cezaların olması lazım, meslekten men etme, ticaretten men, sicile işlenme, hapis cezası gibi cezaların verilmesi gerekmektedir. Sayın Bakan da bizimle aynı fikirde, kendisi de söyledi, ‘gönlümüzden geçen bu’ dedi ama bu makamda olan kişilerin temenni etmemesi gerekiyor. Direkt harekete geçilmesi gerekiyor. Bununla ilgili bir adım atıldığı söyleniyor, biz de bu yasal adımları merakla bekliyoruz.

Son olarak söylemek istedikleriniz?
‘Kelle paça şuna iyi geliyor, bu buna iyi geliyor’ gibi söylemleri sık duyar olduk. Tüketicilerimiz, gıda bilimi konusunda eğitim almış kişileri dinlemeliler. Ne yazık ki birkaç isim sürekli televizyonlarda dolaşıyor. Hatta bununla ilgili İstanbul Tabip Odası geçtiğimiz günlerde ‘Şaklabanlığın 10 Özelliği’ diye bir yayında bulundu. Tüketicilerimiz gıda mühendisleri, ziraat mühendisleri, veteriner hekimler gibi kişilerin söylemleriniz dikkate alsınlar. Çünkü çok fazla kişi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olup, beyanatta bulunuyor. Halkı yanlış şeylere teşvik edebiliyorlar. Bu anlamda da en doğrusunu gıda mühendislerinden, gıda bilimi üzerine eğitim almış kişilerden öğrenebilirler. Biz her zaman ‘Gıda mühendisi halkın sağlık güvencesidir’ diyoruz.

‘Kelle Paça’ demişken, özellikle son zamanlarda insanlar sabah kahvaltılarında bile bu çorbayı tercih eder oldu, siz de katılıyor musunuz koruyucu olduğuna?
Bu söyleniyor ama bunun bilimsel bir araştırması yapıldı mı, denedi mi sonuçlar alındı mı? Ben tahmin etmiyorum. Bunu söylemek için bir araştırma yapmanız lazım, araştırmanın sonuçlarını da bilimsel verilerini, sonuçlarını almanız gerekiyor.

Canan Karatay’ın ‘turp yerseniz turp gibi, fıstık yerseniz fıstık gibi olursunuz’ açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz, katılıyor musunuz?
Az önceki noktaya  dönüyorum, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak, tüm mesele bu. Şeker yiyelim, şeker gibi olalım diyeceğim ama onu da istemiyor, ‘yemeyin’ diyor. Dediğim gibi bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanları dinlememek gerekiyor.