Murat Şahin ile Ekonomi Sohbetleri’nde bu kez mimarlıkta 43. yılını kutlayan, son dönemde İzmir’de öne çıkan pek çok projenin altında imzası olan Semiha Güneş’i konuk ettik. Güneş ile 43 yıllık mimarlık deneyimini ve İzmir’in özellikle deprem sonrasında kentsel dönüşüm için neleri yapması gerektiğini konuştuk. İzmir’in ne yazık ki tarihi binalarını koruyamadığını, bu nedenle yurtdışındaki marka kentlerde olduğu gibi turizm şansını kaçırdığını belirten Güneş, depremden sonra bile hala yeterli dersin alınmadığını ve hala eksikliklerin devam ettiğini söyledi.
“Tarihimizi korumadık”
Semiha Hanım, 43 yıllık bir mimar olarak İzmir’i mimari olarak değerlendirirseniz neler söylersiniz?
Biz tarihi korumamışız. Yurtdışında nitelikli binalar korunarak turizm artırılıyor ve yeni alanlar açılıyor. Yeni alanların açılması önemli. Bizim şu anda sahillerde koruyacak bir binamız yok. Asıl mesele imar planlarını düzgün hazırlayıp imar kurallarına uymak. Mimarların da önünü açmak gerekiyor. 10 metre cepheli, 22 metre derinlikli binaları yan yana dizilen imar planlarıyla başarılı işler çıkarmak kolay değil. Mimarın elini serbest bırakırsanız farklı ve nitelikli işler çıkmaya başlar ve onlar da kentin kimliğini oluşturur. Mesela emsalli yapılarda bir takım denemeler yapılıyor ben kötü olduğunu düşünmüyorum. Yeni yaşam alanlarında da binalar yapılıyor ve onların da nitelikli olduğunu düşünüyorum.
“Kentsel dönüşüm ada bazında olur”
Depremi yaşadık, sonrasında yine kentsel dönüşüm gündemin ilk sırasına yerleşti. Siz bu konuda yapılanları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Son depremlerden sonra kentin yapı stokunun yapısı ve dayanıklılığı tekrar gündeme geldi. Deprem bu ülkenin bir gerçeği, bundan kaçamayız ama depremden ölümlerin önüne geçebiliriz. Kurallara uyan, imarıyla, mimarıyla, mühendisi ve müteahhidiyle tüm bileşenlerle beraber kamu ve belediyeler üzerlerine düşen görevi deprem bilinciyle yerine getirdiği takdirde depremden korkmamıza gerek yok. Ancak maalesef bu konularda eksikliklerimiz mevcut.
Bu iş nasıl yapılmalı sizce?
Gecekondular için kentsel dönüşüm kesinlikle yapılmalı. Ancak şehir içindeki eski binanın yıkılıp aynısının yerine dikilmesine karşıyım. İzmir aslında yenileniyor. Depremden sonra bu süreç hızlandı. Ben parsel bazında yenilenmeye karşıyım ada ve bölge bazında planlar yapılarak yenilenmeli İzmir. Kentte yeşil alanı artırmak için yükselmekten başka şansımız yok. 1970’li yıllardan kalan binaları yıkıp yeniden dikmekle bu iş çözülmez. Bugün yaşadığımız trafik ve altyapı sorununu ancak ada ve bölge bazında planlar yaparak aşarız. Bunları hayata geçirdiğimizde ancak çağdaş, daha yeşil, kendine yeten bir kent haline gelebiliriz. Sekiz katlı üç tane binayı yan yana yapacağıma etrafı açık ve ferah olmak şartıyla bir tane 15 katlı yapmayı tercih ederim. Dönüşüm ancak böyle olur. Yoksa mevcudu koruyarak sorunları devam ettiririz. İzmir’in bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerekiyor.Büyükşehir Belediyesinin bu yönde hazırlıkları olduğunu duymuştum.Umarım en kısa zamanda gerçekleşir. Özellikle yeni kent merkezindeki altyapı ve yol sıkıntıları kulelerden kaynaklanmıyor. Yan yana ve sekiz katlı evlerin emsali daha fazladır. Yüksek yapı zaten kendi otopark alanlarını kendi bünyesinde barındırdığı için yoğunluk ortadan kalkıyor. Ben, Karşıyaka, Alsancak ve Mithatpaşa’da sekiz katlı evleri yükseltip zemini boşaltarak rüzgarı içeriye almayı yeşil alanların ve yol genişliklerinin artmasını tercih ederim.
“Kullanışlı mekanlar yaratmak gerekiyor”
Peki yaşam alanlarını oluştururken nelere dikkat edilmeli sizce?
Kullanışlı mekanlar yaratmak gerektiğine inanıyorum. Bunu yaparken verilen hakların doğru kullanması gerekiyor. Ben hiçbir zaman bir metrekare fazla yada eksik çizmem. Hakkı ne ise onu yapmaya çalışırım. Çok yüklendiğinizde beton yığını oluyor, az yaparsanız da ekonomik olmuyor. Onun kararını iyi bilmek lazım.İnsanlara mutlu olabilecekleri konforlu mekanlar vermeliyiz. Enerji çok önemli enerji verimliliğine dikkat ediyoruz. Kendine yeten bina yapmaya çalışıyoruz. Yeşil dokuyu korumaya çalışıyoruz. Geçmişten de kopmamak lazım. Bizim kültürümüzdeki aile yaşantımızı kaybetmemeyi önemsiyorum. Bizim planda ortak yaşam alanı vardır. Salon ve mutfak önemlidir. Mutfakta isteyene açılma imkanı sağlayacaksınız ama kapalı mutfakta birçok ailenin istediğini bir şeydir. Yatak odalarının ayrı mahremiyeti olmasına özen gösteririz. Ama odanın içine bir yatak bir gardrop ve çalışma masasının konulabileceği mekanlar yaratmak gerekir. Aydınlık olması da önemlidir. Benim projelerimin yüzde 99’unda gün ışığı alırım. Ona göre tasarımımı yapmaya çalışırım. Enerji çok önemli.İnsanların psikolojilerini bile etkiliyor. Tamamen cam binayı yapmamaya çalışırım. Isı verimliliğini, temizliğini ve perde takılma zorluğunu bile düşünmek lazım. Sıcak iklimdeyiz. Güneş kontrolüne yöne manzaraya dikkat etmemiz gerekiyor. Doğaya, çevreye saygılı olmalıyız.Kalıcı olmayan , geleceğe taşınmayan binalar yapmamalıyız.Mimarlık heykeltraşlık ya da ressamlık gibi değildir.İnsan ölçeğini kaçırmamalıyız.Kullanışlı mekanlar tasarlamaktan asla vazgeçmemeliyiz.
Pandemi de balkon ve bahçe öne çıktı
Pandemi döneminde insanların bina tercihlerinde bir değişiklik oldu mu?
Pandemide dış mekanların ne kadar önemli olduğunu öğrendik. Balkonların ne kadar önemli olduğunu gördük. İnsanlar evlerine kapandı. İnsanların nefes alacakları alanlar yaratmanın önemi bir kez daha ortaya çıktı. Pandemide alçak binalara yönelim çok oldu. Benim de projelerim o alana yöneldi. Olması gereken oldu. Şehir merkezi yükselir, çeperlerde alçak binalar olur. Bizde ona yöneldik. Yeşili binalara çekmek iç bahçeler yapmak da çok önemli hale geldi.
Biraz da kendinizden bahseder misiniz? Neler yapıyorsunuz?
1977 yılında Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun oldum ve 1982 yılından beri serbest mimarlık yapıyorum. Kurucusu olduğum Epig Mimarlık Ofisi ile ulusal ve uluslararası birçok projeye imza attım. İzmir benim için çok özel bir kent. Bu sebeple meslek hayatımda genellikle İzmir içi projelerde yer aldım ama son dönemlerde yurtdışına yönelmeye karar verdim. Halen de birçok proje üzerinde çalışmalarımı sürdürüyorum.
Meslek hayatınızda nasıl birisiniz, en önemli özellikleriniz neler?
Her zaman projeyi bir çok gözle, farklı bakış açılarıyla değerlendiririm. Bir proje geldiğinde önce lokasyonu incelerim. O bölgede inşa edilecek binayı gözümün önüne getiririm, nasıl bir bina yaparsak dikkat çekeriz. Güneşi, rüzgârı, manzarasına dikkat ederim. Ondan sonra işi getiren hangi amaçla getiriyor onu çok iyi dinlerim. Ben onların isteklerinin üzerinde ne verebilirim ona bakarım. Bunun sonucunda etüt çalışmasına geçilir. Eğer etüt çalışmasına önem verirseniz iyi iş ortaya çıkıyor. Daha az iş alıp aldığım işi layıkıyla yapmak isterim. Çizdiğimiz proje ile binanın aynı olması bence çok önemli. Projede güzel dursun diye çizilenlerin yapılmaması gibi durumlara maruz kalmayı istemem. Projenin başından ve sonuna kadar kontrol altımızda olmasına çok dikkat ediyoruz. Ruhsat aldıktan sonra eklemeler yapmak hem maliyeti arttırıyor hem de yapının estetiğini bozuyor. Büroda geçirilen vakit maliyetin düşmesine ve binanın daha kaliteli olmasına yol açıyor. Bizde etüt süreci uzun oluyor.Esas emeği o kısımda verince gerisi daha sağlıklı ilerliyor.Bence bina kullanım amacını yansıtmalı içteki fonksiyon dıştan okunmalı.
“Gençler yenilikçi ve çevreye duyarlı olmalı”
Gençlere de özel önem veriyorsunuz sanırım, bu konuda neler söylersiniz?
Kızım doktor bu mesleği devam ettirmeyecek. Ben ofisimi yetenekli gençlere devredeceğim. Ofisimde uzun süredir birlikte çalıştığım çok yetenekli gençler var. Ben onlarla beraber yürüyüp bıraktığımda da onlara devretmek istiyorum. Bunun için gerekli girişimleri başlattım. Bir meslekte hemen çok iyi işler yapmıyorsunuz ve gelişerek iyi işler yapılıyor. Her sene iki yeni mezun mimar alıyorum. Yenilikler ve programlarda öncü olmaya çalışıyorum. Mimari çizimde programlar artık çok önemli ve değerli. Onlarla ilgili olarak mimarlarımıza mutlaka dersler aldırtıyorum. Yeni çıkan malzeme bilgisi için tanıtım yapılmasını sağlıyorum. Her hafta projeleri ekrana yansıtıyoruz ve herkes kendi projesini anlatıyor. Hep beraber gelişiyoruz ve dönüşüyoruz. Ekip olmanın gereği de budur.