2020 yılına yeni girdiğimiz ilk günlerde yazdığım köşe yazısında her şeye rağmen bu yıldan ne kadar ümitli olduğumuza değinmiştim. Düşen faizlerin başta inşaat sektörü olmak üzere bir çok alanda ekonomiye olumlu yansıyacağına dikkat çekmiştim.

O günden bugüne Merkez Bankası bir kez daha faiz indirimine giderek faizleri 10.75 bandına düşürdü. Faiz indirimleri sevindirse de bugünlerde dünyada konuşulan tek şey koronavirürüs oldu. Çin’de binlerce kişiyi öldüren virüs, bütün dünyayı alarma geçirdi.

Son olarak Türkiye’de İran sınırındaki gümrük kapılarını kapattı. Virüsün Çin’de ortaya çıkması ticaret savaşlarının gündemde olduğu bir dönemde çeşitli komplo teorilerini de akla getirse de, dünyanın üretim merkezi olması dolayısıyla bütün dünyada hiç tahmin etmeyeceğimiz zararlara neden olacak gibi gözüküyor. Virüs nedeniyle Çin’den ithalatın azalması özellikle Türkiye gibi son yıllarda üretimi adeta unutmuş, üretim için gerekli olan bütün malzemeleri Çin gibi ülkelerden sağlayan ekonomimizi derinden sarsacağa benziyor.

Görüştüğüm farklı sektörlerdeki üreticiler stokların tükenmesi ile bir süre sonra Çin’den gelemeyecek olan malzemelerle üretim yapamaz hale geleceklerini ifade ediyorlar. Tekstil sektöründe fermuar ve çıt çıt başta olmak üzere birçok ara mamulde sıkıntı yaşayacaklarını vurguluyorlar. Salgın tehdidinin devam etmesi halinde hammadde sıkıntısı ile birlikte Çin’e yapılan ihracatın da önemli ölçüde azalacağını dile getiriyorlar. Ege Bölgesi’nin Şubat ayında Çin’e yapılan ihracatının yüzde 55’e yakın oranda düşmesi de tehlikenin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

 Üretim yoksa  kriz var 

Çin’de yaşanan virüs salgınının Türkiye’yi bu denli etkilemesinin altında ülkemizde son yıllarda üretimden uzaklaşılması yatıyor. Ülkemizde ne yazık ki bir üretim stratejisi olmadığı için ne sanayide ne de tarımda üretim baş tacı edilmediği için bugün bu sıkıntıları bol miktarda yaşıyoruz. Özellikle 2000’li yıllarda düşük kur politikası ile ithalatın daha da cazip hale geldiği ülkemizde ne yazık ki üretimden hızla uzaklaştık.

Devletin de etkili teşvik ve destekler vermemesi nedeniyle hem sanayi hem de tarım sektörü üretimden soğudu. Ekonomi, daha çok inşaat sektörü üzerinden, bol bol AVM açarak, tüketime abanılarak yönetilmeye çalışıldı. Geldiğimiz noktada bunun Türkiye’yi bir yere taşımadığı görüldü. Buna rağmen hala bu alanda atılan bir adım görünmüyor. Çin ise yıllar önce önüne koyduğu dünya ekonomisinin liderliği hedefi doğrultusunda emin adımlarla ilerliyor. ABD bile aldığı onca tedbire rağmen Çin’i engelleyemiyor. Bu başarının altında da Çin’in her alanda üretime verdiği önem yatıyor. Koronavirüs salgını bir kez daha gösterdi ki Türkiye’nin de üretimden başka yolu yok. Umarım bu virüs Türkiye için iyi bir ders olur.  Dışa bağımlılığın mümkün olduğu ölçüde azaltıldığı bir üretim stratejisine geçilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ekonomi ile ilgili şu sözünü hatırlatmadan yazıma son vermeyeceğim.  “Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz, toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz”.

Üretim olmadan güçlü bir ekonomi olmayacağı için bu sözü hiç aklımızdan çıkarmamız gerekiyor. Tıpkı, Mustafa Kemal’in “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözü gibi.