31 Mart’a 10 gün kala İzmir’de kararsız seçmen oranını araştırmacıların yüzde 15 bulmasının dikkat çekici olduğunu söyleyen Tunç Soyer, İzmirlilerin son tahlilde CHP’ye sahip çıkacağını söylüyor. Soyer, İstanbul seçiminin Türkiye’nin kaderini belirleyecek nitelikte olduğuna ilişkin değerlendirmelere katılıyor. Bu yüzden İstanbul’a gidip İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kampanyasına destek vermesinin empati yapıldığında anlaşılacağına inanıyor. CHP kulislerinde en çok konuşulan ve genel başkan olmaya çalıştığı mesajı taşıyan iddialara Soyer’in yanıtı “Bütün kalbimle, samimiyetimle söylüyorum ki; genel başkanlık beklentim yok” oluyor.

Soyer’in Serbestiyet’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

“AKP ile CHP arasındaki oy farkı azalıyor. Ortada reel bir durum var”

İzmir’de AK Parti’nin farkı kapattığını söylediniz. CHP’nin yanlış aday gösterdiği iddialarına, anketlere, CHP’nin rakibi kampanyalara dayanarak mı söylüyorsunuz? Dayanağınız nedir?

Benim İzmir’de durumu nasıl gördüğümün ötesinde adayımız Cemil başkan (Cemil Tugay) farkın 3-4 puan olduğunu söyledi. Cemil başka yüzde 10 fark gösteren araştırma olduğunu da söyledi. Sonra genel başkanımız Özgür Özel bu farkın 5 – 5.5 olduğunu söyledi. Dolayısıyla, AKP ile CHP arasındaki oy farkının azaldığı reel bir durum var. Ben 2019’da yüzde 20 farkla seçilmiştim. Şu anda böyle bir fark yok. Cemil başkanın kampanyasında giderek daha aktif olmaya çalıştığını görüyorum ama bu kadar.
 

Ben belediye başkanı olarak görev yapıyorum. Benim yerime göreve gelen adayın yanlış olduğunu söylemem söz konusu olamaz. Sadece bir durum tespiti yapabilirim. Durum tespiti de, bu farkın kapandığını gösteriyor.

“Hamza Dağ çok asılıyor. Ümit Özlale çok donanımlı bir aday”

Cumhur İttifakı adayı Hamza Dağ’ın kazanma şansı var mı, kampanyasını nasıl buluyorsunuz?

AKP ile CHP arasındaki oy farkının kapanmasında Hamza Dağ’ın kampanyasının da etkisi olmuş olabilir. AKP çok uzun süredir İzmir’de yenildiği için AKP adayı çok asılıyor tabii. Onlar açısından bir fırsat gözüküyor oy farkın kapanması. Geçmişe göre daha çok asıldıklarını görüyorum.

“İzmir’de seçimi kararsızlar belirleyecek”

İyi Parti adayı Ümit Özlale’nin kampanyası nasıl etkiliyor seçmeni, sahayı? Onun şansı nasıl?

Özlale çok donanımlı bir aday. Uluslararası saygınlığı olan bir makro ekonomist. Çok önemli bir bilim insanı. Kampanyaya da çok erken başladı. Kimsenin adayı ortada yokken Özlale çalışmaya başlamıştı. O günden beridir de ciddi olarak çalıştığını gözlemliyorum.

DEM adayı Akın Birdal da, Saadet Parti’sinin adayı da, diğerleri de çok önemli isimler.

Kısacası bütün bu faktörler bir araya geldiğinde aradaki farkın kapanıyor oluşunun cevapları da çıkar içinden. Adayların hiçbiri hafife alınmayacak, ciddi adaylar.

İzmir’de kuvvetli rekabetin olduğu bir yarış var. Son tahlilde İzmirlilerin CHP’ye sahip çıkma iradesinin kuvvetli olduğunu düşünüyorum. İzmir’de çalışan anketler İzmir’de yüzde 15’lik bir kararsız seçmenden bahsediyor. Seçimi kararsız seçmenler belirleyecek. Seçim yüzde 3-4 farkla da, 10 farkla da bitebilir.

CHP Genel Merkezi aday belirlenirken binlerce anket yapıldığını söyledi. Sizin elinizde sizin isminizin öne çıktığı bir İzmir anketi var mıydı?


Tabii ki. Biz son altı ay içinde çok sayıda anket yaptırdık. Hepsinde benim ismim öyle önde çıkmıştı. Anketleri genel başkana ulaştırmıştık. Genel başkan, başka anketlerden bahsetti. Genel başkanın neden başka anketlerden bahsettiğini, neden Cemil Tugay’ı adaylaştırdığını ona sormak lazım. Bana sadece – Sizi değerlendirmeyeceğiz. Genç ve kadın adaylarla yola çıkmaya karar verdik- denildi. Cemil Bey’in bir ankette benden yüksek çıktığı söylendi ama o anketin nasıl bir anket olduğunu bilmiyoruz. Genel başkan bana gösterdiğini söylüyor ama ben hakikaten bilmiyorum.


Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşüyor musunuz? Ona da ulusal siyasette öne çıkmak istediğinizi söylediniz mi?

İki kez görüştüm.

“CHP’deki dönüşüm ideolojik ve içeriği tanımlanmış olmalı”

Değişim sloganının altının boşaltıldığını söylediniz. Parti devlete karşı mücadelede umuda ihtiyacın olduğunu, umudun da tek öznesinin halk olması gerektiğini söylediniz. Bunları konuştunuz mu Kemal Bey’le?

Hayır. Ben şunu düşünüyorum. Türkiye’de o -parti devlet- saptamasıyla beraber aslında bir seçim siyasetinin de buna paralel yürüdüğünü söylemek lazım. Bu -parti devleti- oluşturan şeyin bir seçim siyaseti tercihinden kaynaklandığını düşünüyorum. Siyasetle seçim siyaseti arasında bir fark olduğunu düşünüyorum. Siyaset eğer dünyayı korumak, hayatı iyileştirmek, güzelleştirmek bunlara dair bir irade ortaya koymaksa, orada sorumluluk ve vicdanla beraber yürüyecek bir yolculuk vardır.


Ama seçim siyaseti dediğiniz zaman; bu, seçim siyaseti sadece bir seçim kazanma faaliyetine endekslenir ve siyasetin giderek siyasetsizleşmesi sonucunu doğurur. Ve bu da sadece parmak sayma faaliyetine, kriterlerin- değerlerin çok da fazla ortaya konmadığı bir yarışın sahnelenmesine yol açar. Bu da bir;  yenme – yenilme faaliyeti haline gelir. Siyaseti seçim kıskacından çıkarmak lazım.


Siyasetin daha kapsayıcı, daha toplumun talepleriyle buluşan, bir yandan o parti devletinin iktidarını sınırlayan, bir yandan ona muhalefeti kurmaya gayret eden bir noktaya taşınması lazım. Bu nedenle CHP’nde dönüşümün çok daha ideolojik, çok daha içeriği tanımlanmış bir dönüşüm olması gerekir.

“Değişim sadece yaş ve cinsiyetle tarif edilemez”


CHP’de değişim sloganının tutmadığını savunuyorsunuz, niye tutmadı peki?

Değişim için hani diyorlar ya mesela; daha çok genç, daha çok kadın aday var. Ama bu değişim cinsiyet ve yaşla sınırlı kalmamalı. Ben; siyaseti seçim siyasetinden çıkaracak, gerçek siyasetin ilkelerine, değerlerine, erdemlerine yönelecek, daha sosyal demokrat, daha demokrat, daha soldan bir perspektifle ülkeyi tarif edip ona dair çözümler ortaya koyacak bir değişimi, bir dönüşümü kastediyorum. Bugün yaşanan o dönüşümün,  o içerikten yoksun olduğunu görüyorum. Yani sadece yaş ve cinsiyetle tarif edilen bir değişim var maalesef.
O nedenle içinin boşaltıldığını söylüyorum.

“Keşke beni dinleselerdi”


İzmir ilçe adayları belirlenirken sizin fikrinize başvuruldu mu?
 

Hayır. Orada da sorulmadı.

Peki normal miydi bu sizce?  


Bence normal değil. Beş yıldır büyükşehir belediye başkanlığı yapıyorum. Belediye başkanlarının performanslarıyla ilgili bir fikrim var elbet. Keşke beni de dinleselerdi. Beğenirsiniz, beğenmezseniz ama en azından aday belirlemede bir fikir verebilirdi.

“15 yıl boyunca biriktirdiğim deneyimi Ekrem başkanın kazanması için kullanmaktan daha doğal bir şey olamaz.”


İmamoğlu’nu ziyaret ettiniz. Cemil Tugay başta olmak üzere birçok kişi İzmir’de çalışmayıp, başka yerde çalıştığınızı söyledi. Niye size sitem ettiler, niye kızdılar? Siz niye kızdırdınız onları?

Burada bir empati ihtiyacı var. Yani ben aday gösterilmediğim bir görevde istenmediğim sonucunu çıkartırım. Bu da kişisel, öznel bir değerlendirme de olmaz. Aday gösterilmediğime göre bu görev için uygun görülmemişim. Uygun görülmeyen bir kişinin, uygun görülen bir kişinin yanında, onun kampanyasına destek vermesi çok da anlaşılır bir durum değil.
Dolayısıyla ben benim birikimime, deneyimime ihtiyaç duyan başka yerlerde parti için ne yapabilirim, onu aramaya çalıştım. İstanbul’un sonuçları Türkiye’nin kaderinin belirlenmesinde önemli bir yer tutacak. Benim orada destek verme iradem yanlış bir şey değil. 15 yıl boyunca biriktirdiğim deneyimi Ekrem başkanın kazanması için kullanmaktan daha doğal bir şey olamaz.

İzmir’e de desteğimi sürdürüyorum. Birçok proje, ilçe etkinliğine katılıyorum. Önümüzdeki hafta da Rize’ye gideceğim örneğin.

“Partiden tasfiye edildiğimi düşünmüyorum. Partiyle ilişkimiz koltuklarla değil”

-Kurultayda Kılıçdaroğlu’nu değil de Özgür Özel’i destekleseydim başkanlık görevim sürerdi- diye düşünüyor musunuz? Partiden tasfiye edildiğini düşünenlerle aynı fikirleri paylaşıyor musunuz?

Bu soruların muhatabı ben değilim. Kararı veren ben değilim. Tasfiye edildiğimi de düşünmüyorum. Yani bizim partiyle olan ilişkimiz koltuklar nedeniyle değildir ki.
Yani o koltukların bir kıymeti yok bence. Sonuçta biz bu ülkenin aydınlık geleceği için bir mücadele veriyoruz. Bunu koltuksuz da verebiliriz, başka koltukta da verebiliriz.
 

“Bütün samimiyetimle söylüyorum; genel başkanlık beklentim yok”

31 Mart’tan sonra CHP’de bir kurultay olacağı beklentisi var. Sizin de genel başkan olmak istediğiniz yönünde değerlendirmeler yapılıyor? Genel başkan mı olmak istiyorsunuz?

Ben de duyuyorum böyle şeyler. Ama bu yolculuk koltuk için yapılmaz. Bütün samimiyetimle ve bütün kalbimle söylüyorum. Genel başkanlık, koltuk beklentim yok. Böyle bir şey söz konusu değil. Böyle bir gaye için de çalışmıyorum. Ben mevcut siyaset tablosunun bu ülkenin en büyük sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Sadece seçim siyasetine indirgenmiş bir siyasetin çözüm üretmekten uzaklaştığını düşünüyorum. Bu nedenle siyasetin değerlerini ve erdemlerini değerlendirebilecek bir siyasi yolculuğa ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Bunun da daha sosyal demokrat, daha sol değerlerle buluşan, daha demokrat bir parti yapılanmasıyla ancak mümkün olacağına inanıyorum. Dolayısıyla benim yolculuğum böyle bir yolculuk. Bu yolculukta nasıl görevler alınıp, verileceği o günün koşullarıyla belirlenir. Şimdiden hiçbir önemi yok.

“DEM’le gönül bağım var. CHP’li adayların ırkçı açıklamalarını doğru bulmuyorum”

DEM Parti sizin İzmir’de “gönülleri fethettiğinizi” söylüyor. Sizce, CHP’nin DEM’le ilişkisi nasıl?

İzmir’de bizim gerçekten bir gönül bağımız vardı. Ben Seferihisar belediye başkanıyken Diyarbakır Sur belediyesiyle kardeş ilçelerdik. Sur’a kayyum atandığında, ben bir basın açıklaması yapıp bunun yanlış olduğunu söylemiştim. İzmir’de acil çözüm ekipleri kurduk ki, şehrin arka sokaklarındaki en yoksul mahallelere hizmet gitsin. Oralarda pekişen bir gönül bağımız var.

CHP’li adayların DEM Parti’ye yönelik “ırkçı, ayrımcı” açıklamalar yaptığına dönük değerlendirmeler var. Hatta CHP’de bir “Burcu Köksal krizi” yaşandı. İmamoğlu “kendine yeni iş, yeni parti bulacak” diye müdahale etti. Siz, kimden yanaydınız o krizde?

Ben de ırkçı, ayrımcı söylemleri, yaklaşımları doğru bulmuyorum. Bunlar bu memleket için barışı, kardeşliği, çözümü, refahı getirecek şeyler değil. Söylenenler; ayrışmayı körükleyen, barışı zedeleyen sözler. Doğru bulmuyorum.

“1 Nisan’dan sonra yeni bir Türkiye kurulacak”


Sizce seçim sonrası barışı getirecek bir çözüm süreci başlar mı? DEM Parti’nin bu süreç için muhatap olarak Erdoğan’ı işaret etmesi, CHP’yi işaret etmemesi ne anlama geliyor? Sizin beklentiniz nedir?

Ben 1 Nisan’dan sonra yeni bir Türkiye’nin kurulacağına inanıyorum. Türkiye’nin geleceğini çok aydınlık görüyorum. Şimdi tüm siyasi partilerde bir çürüme var. Bu çürüme hem parti devletinin yarattığı sonuçlar nedeniyle hem de seçim siyasetine indirgenmiş siyasetsiz bir siyaset nedeniyle.
Siyasetin değerlerle icra edilmesi gerekiyor. Ben halen vatandaşın büyük çoğunluğunun çürümeden etkilenmemiş, iyi ahlaklı, iyi insan olduğunu düşünüyorum. Bütün mesele; onlara öncülük edip, onların beklentileriyle buluşan bir irade ortaya koyabilmekte.

Kadın, çevre, doğa, eğitim, gençlik, engelli hareketleri gibi sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar, platformlar Türkiye’deki siyasi partilerin bu alanlarda ve bu konulardaki fikriyatının da, faaliyetlerinin de ilerisinde. Ve bunların ürettiği fikriyat, siyasi partiler tarafından örnek alınıyor. Toplumsal sivil muhalefetin arkasındaki dayanışmayı kuvvetlendirerek Türkiye’de yeni bir siyasi kanal yaratılıp yaratılmayacağını göreceğiz. Ben, bunun mümkün olduğunu düşünüyorum.


Ve bu eğer mümkün olabilirse, Türkiye’de siyasetin bir makas değiştireceğine ve gerçek siyasetin değerleriyle yürütülen siyasetin ortaya çıkacağına inanıyorum. (Serbestiyet\ Hilal Köylü)