Hale YILDIRIM / GÜNDEME BAKIŞ - Türkiye’den son aylarda Avrupa Birliği başta olmak üzere birçok ülkeye gönderilen gıda ürünleri, sınır kapılarındaki kontrollerde art arda geri gönderilmeye başladı. Pestisit kalıntısı, aflatoksin ve mikrobiyal kontaminasyon gibi güvenlik sorunları gerekçe gösterilerek geri gönderilen ürünler arasında özellikle kuru incir, Antep fıstığı, taze sebze-meyve, baharat ve tohum grubu yer alıyor. AB ülkeleri ve özellikle İtalya, Fransa ve İsveç; yapılan denetimlerde çok sayıda Türk menşeli gıda ürününü reddederken, geri dönen sevkiyatların akıbeti ve iç pazara girip girmediği tartışmaları kamuoyunda endişe yaratıyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı, geri çevrilen ürünlerin Türkiye’ye girişinde daha sıkı kontrol uygulanacağını ve uygunsuz bulunanların doğrudan imha edileceğini açıklasa da, sivil toplum ve bazı uzmanlar sürecin şeffaf yürütülmediği görüşünde.
Son dönemde yaşanan bu geri gönderme vakaları, iç piyasadaki güven sorununu da derinleştirmiş durumda. Vatandaş artık pazardan, manavdan, hatta marketten taze sebze, meyve alırken bile tereddüt ediyor; ürünlerin pestisit ya da kimyasal kalıntı taşıyıp taşımadığına dair kaygılar hızla artıyor. Daha sağlıklı, ilaçsız ve mümkünse organik gıdaya ulaşmak isteyen tüketiciler, özellikle İzmir’in köylerine yöneliyor. Birçok kişi, aracısız şekilde köylünün tarlasından, bahçesinden topladığı ürünleri satın almayı tercih ederek güvenilir gıdaya eriştiğini düşünüyor.
ÇAKICI: “TİCARİ ÜRETİM YAPAN KÖYLÜLER DE GÜBRE VE İLAÇ KULLANIYOR”
Peki, köylerden ya da tarladan alınan ürünler gerçekten daha mı sağlıklı? TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Hakan Çakıcı konuya ilişkin soruları yanıtladı. Çakıcı, ticari amaçla üretim yapan köylünün de söz konusu ilaçları kullanabildiğini ancak burada esas olanın zaman ve miktar olduğunu vurguladı. Çakıcı, “Eğer ürünleri ticari üretim yapan köylülerden alıyorsak, şunu bilmeliyiz ki onlar da gübre ve ilaç kullanıyor. Hatta daha kaliteli, daha bol ürün elde etmek için çoğu zaman daha fazla kullanıyorlar. Ama küçük bahçe tarımı yapan, kendi ihtiyacının biraz fazlasını üreten üreticilerde ilaçsız üretim yapılmış örnekler elbette var. Fakat 10–20 dekar domates üreten biri, ürün alabilmek için mutlaka ilaç ve gübre kullanmak zorunda kalıyor. Burada kritik olan, ilacın ve gübrenin doğru miktarda, doğru zamanda ve bilinçli şekilde kullanılmasıdır. Doğru kullanıldığında çevreye, insana ya da gıdaya zarar verilmez” dedi.
“YANLIŞ İLAÇ, YANLIŞ MİKTAR VE YANLIŞ ZAMANLAMA ZEHRE DÖNÜŞÜR”
Asıl tehlikenin, yasaklanmış ya da yanlış ilacın kullanılması olduğuna dikkat çeken Çakıcı, “Her ürün için kullanılabilecek ilaç farklıdır. Pamuk için üretilen bir ilacı domatese atamazsınız. İlacın o bitkiye ruhsatlı olması, dozajının doğru uygulanması ve zamanlamasının uygun yapılması gerekir. Bu kimyasalların kaybolma süresi vardır; ilacın üzerinde ‘hasattan 20 gün önceye kadar kullanılabilir’ gibi ifadeler yazar. Bu süreye uyarsanız ilaç hasada kadar yok olur. Ama kurala uymaz, hasada çok yakın bir tarihte uygularsanız, o kalıntıyı sofraya taşımış olursunuz. Yanlış ilaç, yanlış miktar ve yanlış zamanlama ürünü zehre dönüştürür” ifadelerini kullandı.
“İLAÇLI ÜRÜN ‘ZEHİRLİ ÜRÜN’ DEĞİLDİR”
Tüketicinin bu durumu çıplak gözle anlamasının mümkün olmadığını ve söz konusu zehrin gıda ürünün içine de intikal ettiğini vurgulayan Çakıcı, denetimlerin önemine dikkat çekerek, “Bunu tüketici olarak anlamamız imkansız. Bu yüzden üreticinin ilaç konusunda bilinçlendirilmesi, hallerde ve marketlerde düzenli ve yaygın kontroller yapılması gerekiyor. Çoğu ürün ilaçlıdır ama doğru kullanıldıysa zehir değildir” açıklamasında bulundu.