“Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma diyoruz.”

Türk Psikiyatri Derneği’nin Ruhsal Travma tanımı…

Şüphesiz ki Dünyada her an savaş, çatışma, doğal afet, kaza, yangın ve şiddet (örneğin saldırı ya da cinsel şiddet) gibi farklı türlerde zorlayıcı olaylar yaşanmaktadır. Bu olaylardan hem bireyler hem aileler hem de insan grupları yani asında tüm toplum etkilenmektedir.

İşte tıpkı yukarıdaki tanımlarda olduğu gibi, 30 Ekim 2020 tarihinde Seferihisar açıklarında gerçekleşen deprem de herkesi etkiledi.

Öyle ki; depremin etkili olduğu coğrafi alanda olmasa da insanlar üzüldüler, ağladılar, korktular ya da endişelendiler.

Peki neden?

Türk Psikiyatri Derneği’nin Ruhsal Travma tanımının devamında;

“İnsan hayatında sıkıntı ve üzüntü yaratan pek çok olay olur, ancak bunların tümü ruhsal travma yaratmaz.”

Yani aslında travmatize edici (sarsıcı-zorlayıcı) olan şey, olayın kendisi değil bizim onu nasıl algıladığımızdır.

Basit bir örnekle; yaşanan İzmir depreminden aylar sonra küçük bir çocuk annesi ile metroya binerken, metronun yaydığı titreşim nedeniyle korkacak, ağlayacak ve babasına sarılacak. Oysa ki aslında bir tehdit unsuru yok ya da güvenlik riski yok?

Yani “olay”ın ne olduğundan daha önemli olarak bu küçük çocuk, hissettiği metro kaynaklı sarsıntı ile deprem sarsıntısı anına geri dönecek ve bu durum onun kontrolsüz duygusal reaksiyon vermesine neden olacak.

Ya da şu an depremin etki alanından uzakta olmasına rağmen deprem nedeniyle aşırı üzüntü ve keder hisseden bir yaşlı teyzeyi düşünelim. Bu yaşlı teyze, deprem etki alanında olmamasına ya da şu an herhangi bir kayıp yaşıyor olmamasına rağmen neden zorlu bir duygusal süreçten geçiyor?

Belki de geçmişte yaşadığı zorlayıcı olaylardan bazıları tetiklendi!

Şüphesiz ki her an insanlar evlerini veya sevdiklerini kaybetmekte, aile ve diğer tanıdıklarından ayrı kalmakta veya şiddet/ölüm olaylarına tanık olmaktadırlar.

Herkes bu tür olaylardan bir şekilde etkilenirken, her birey farklı etkilenip, farklı tepkiler verebilir. İnsanların birçoğu olanlar hakkında yoğun şaşkınlık, anlam verememe, güvensizlik veya belirsizlik hissedebilir. Aşırı korku ve kaygı duyguları baskın olabileceği gibi bir şey hissedememe ya da içe kapanma gibi duygular da yaşanabilir. Yaşanan bu tepkilerin yoğunluğu kişiden kişiye değişebilir. Kişilerin verdiği tepkilerin doğası ve yoğunluğu bazı etmenlere bağlıdır:

  • Yaşadıkları olayların doğası ve şiddeti,
  • Önceden yaşanan üzücü olaylar,
  • Sosyal destek sistemi,
  • Yaşamlarında başkalarından aldıkları destek,
  • Fiziksel sağlık,
  • Psikolojik sağlık problemlerinin kişisel ve ailesel tarihçesi,
  • Kültürel geçmiş ve gelenekler,
  • Yaş (örneğin, farklı yaş gruplarındaki çocuklar farklı davranırlar).

Bu genel bilgilere ek; “Deprem Travması” özelinde ise bireylerde;

  • Bedensel bazı rahatsızlıkların ortaya çıkması
  • Yüksek kaygı / korku
  • Hem fiziksel hem fiziksel olmayan uyarıcılara karşı aşırı duyarlılık hali
  • Düşünce ya da duygu boyutlarında genellemeler yapma
  • Felaketleştirme (yaşanan her durumu en kötü senaryoya çevirme ve öyle davranma)
  • İnanç ve yaşantı değişimi (dinsel davranışlarda aşırılaşma ya da tam tersi uzaklaşma)
  • Özellikle aile içinde iletişim sorunları
  • Gündelik yaşantının işlevselliğinin bozulması
  • Sürekli olarak olumsuz düşünce
  • Duygu, eylem ve tepkilerde aşırılıklar
  • Travmatik anının (Deprem anı, bina yıkılma anı gibi) öncesi ve sonrasını hatırlamama
  • Hafif ya da yoğun depresif tutumlar
  • Ani öfke ya da duygu patlamaları,

gibi belirtiler sıklıkla görülen stres etkileridir

Önemli bir bilgi; travmalar herkesi aynı oranda, aynı şekilde etkilemez. Bazı insanlar, bir kriz durumda kolayca incinir ve fazladan yardıma ihtiyaç duyabilir. Özellikle belli yaşlardaki bireyler örneğin çocuklar, yaşlılar, zihinsel veya fiziksel engelli olanlar, ayrımcılığa ve/veya şiddete hedef olabilecek gruplar risk altındadır ve daha yakın ek desteğe gereksinim duyabilirler.

Ancak bilinmesi ve her an akılda tutulması gereken şey şudur:

Her insan yaşamdaki zorluklar ile başa çıkmaya yardımcı olacak güçlü yönlere ve yeteneklere sahiptir. Yani aslında psikolojik yapımız, özelliklerimiz kendimizi iyileştirmeye yönelik güçleri ve yetenekleri içinde taşır.

Peki kayıp yaşayan ya da travmatize olmuş kişilerle nasıl konuşulmalı, neler yapılmalı?

  • Öncelikle, çok temel bir ilkeyi aklımıza kazıyalım: “Yarar sağlayamıyor olabilirsin ancak zarar vermemek zorundasın.”
  • Bu kişilerin (kendimiz de olabiliriz elbette) yaşadıkları sürecin, hissettikleri, düşündükleri şeylerin önemli duygusal kayba verilen normal ve doğal tepki olduğunu akılda tutalım.
  • Bir ruh sağlığı uzmanı değilsek, teşhis koyucu, etiketleyici ya da öğüt verici iletişimden kaçınmalıyız. Bu bağlamda etkin, empatik ve iyi bir dinleyici olmak yeterli aslında.
  • Eğer kendinizi iyi hissetmiyorsanız, sakın ola ki bu tip bir konuşmaya girmeyin. Farkında olmayabilirsiniz ancak siz de bu süreçten etkilenmiş olabilirsiniz ve travmatize kişi ile konuşmak sizin travmalarınızı da kolayca tetikleyebilir.
  • Öte yandan, yas ve keder bir ölçüde yalnız yaşanması gereken duygu ve durumlardır. Kayıp yaşayan kişileri çok sıkmamak ve boğucu bir kalabalığa sürüklememek de yerinde olacaktır.

Söylenmemesi gereken bazı tümceler;         

  • Zamanla iyi olacaksın (Zaman iyileştirici bir şey değildir. Olsaydı herkes zamanla iyi olurdu)
  • Nasıl hissettiğini biliyorum (Hiç kimse karşıdakinin ne hissettiğini tam anlamıyla bilemez)
  • Oldu bitti, böyle hissetmeyi bırakmalısın (Öğüt verici tutumlardan kaçınılmalı)
  • İyi tarafından bak, en azından daha iyi bir yerdeler (Riskli bir ifade, karşı tepki gelebilir)
  • Kendini kötü hissetme, acısı artık bitti (Emir verici ve kesinlik yargısı içeren ifade)
  • Tanrı'ya kızmayın (Duygularını neye yönelteceğini / yöneltmeyeceğini biz belirleyemeyiz)
  • Gençsin; yeniden evlenirsin / ev / araba alırsın (Kaybedilen kişi ya da eşyayı değersizleştirmek yapılmaması gereken birşeydir)
  • Sadece bir ev / otomobil / eşya kaybettin, üzülme (Kaybedilen kişi ya da eşyayı değersizleştirmek yapılmaması gereken birşeydir

Bunların yerine söyleyebileceğimiz bazı sözler ise;

  • “Nasıl hissettiğini hayal edemiyorum” ya da “Bunun senin için ne kadar acı verici - yıkıcı - kalp kırıcı - olduğunu hayal edemiyorum” (Her kişi ve duygu benzersizdir. Karşınızdaki kişinin nasıl hissettiğini asla tam olarak bilemezsiniz)
  • Başınızla değil, kalbinizle dinleyin. Tüm duyguların yargılama, eleştiri veya analiz olmaksızın ifade edilmesine izin verin.
  • Çoğu zaman travmatize ve kayıp yaşayan kişilerin kendilerini yalnız hissettiğini görüyoruz çünkü çoğu insan hiçbir şey olmamış gibi onlardan kaçınma eğiliminde olacaktır. Bu, yas tutan biri için çok izole edici olabilir. Aşırıya kaçmadan fiziksel temas kurulabilir. Omuza ya da sırta bir dokunuş, baş okşama (çocuklarda), yakın bir kişi ise sarılma gibi.
  • Onlar söylenirken kafanızda onların sözlerine uyun. Başka bir deyişle, onlar konuşurken “An”da kalın. “An”ı bir saniyeliğine terk ederseniz, konuşmak için güvensiz ya da önemsemeyen bir kişi olursunuz.
  • Empatik olun. Üzülüyorsanız bunu gösterebilirsiniz ancak kontrolsüz bir ağlama, yakında ya da yüksek sesle feryat etme kesinlikle yapılmamalıdır.

Dinsel / manevi desteğe herkes ihtiyaç duyabilir ve zaten bu gibi süreçlerde kişiler genellikle dua ya da ibadetlerinin sıklığını arttırırlar. Bunda olumsuz bir şey yoktur hatta genelde kişiye iyi geldiği için Ruh Sağlığı Uzmanları buna bir engel / kısıtlama koymazlar.

Ancak Ruh Sağlığı Uzmanlığı din ya da maneviyatla ilgili değildir.

Bu süreçte yaşadığınız psikolojik (davranışsal, duygusal, düşünsel ya da sosyal) sorunlarla başetmede zorlanıyorsanız ya da yukarıda yazılan belirtilerin biri ya da birkaçını gösterdiğinizi düşünüyorsanız lütfen en yakın zamanda bir Ruh Sağlığı Uzmanına (Psikiyatrist, Psikolojik Danışman, Psikolog, Sosyal Hizmet Uzmanı) destek almayı önceleyin.

Eğer bu belirtiler sizde değil de bir yakınızda ise, lütfen uygun bir dille yardım alması gerektiğini ifade edin ve Ruh Sağlığı Uzmanına (Psikiyatrist, Psikolojik Danışman, Psikolog, Sosyal Hizmet Uzmanı) başvurun.

Deprem nedeniyle kayıp yaşamış ya da travmatize olmuş kişileri dua, ibadet, yoga, meditasyon, nlp, nefes ya da quantum terapisi ya da benzeri bilimdışı yöntemlerle iyileştiremezsiniz.

Haydi İzmir, Haydi Türkiye; Şimdi Toparlanma Zamanı…

Sağlık, Güvenlik ve Esenlik dileklerimle…

İletişim Kurulabilecek Destek Organizasyonları:

  • Türk PDR Derneği Travma Müdahale Birimi
  • EMDR Türkiye Derneği Travma İyileştirme Birimi
  • Türkiye Psikiyatri Derneği İzmir Şubesi
  • Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi
  • Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi

Alıntılar: Türk Psikiyatri Derneği, Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Psikolojik İlk Yardım, Türk PDR Derneği