Çocuk ve yaşlılarda tablonun daha hızlı ve ağır seyredebileceğini ifade eden Dr. Semih Gökart, "Bu maddeler, dokularda birikerek kronik hasarlara yol açabileceği gibi, akut zehirlenmelerden sorumlu olabilirler. DNA hasarına da neden olabildikleri için kanseri de tetikleyebiliyor. Daha çok beyin ve böbreklerde birikmeye meyillidirler ve hücrelerin, organların, sistemlerin normal işlevini bozarak ağır hasarlara uğratabilirler" diye konuştu.

Ağır metal zehirlenmesinin baş ağrısı, yorgunluk, kas ağrıları, hazımsızlık, kabızlık, solgunluk, kansızlık, koordinasyon bozukluğu, baş dönmesi gibi şikayetlerle kendini gösterdiğini söyleyen Uzm. Dr. Gökart, "Metal zehirlenmeleri çok sinsi ve önemli bir durumdur. Ancak ne yazık ki, bu belirtiler toplum tarafından yeterince tanınmıyor. Konuyla ilgili toplum bilinci de yeni yeni gelişiyor. Karşılaşılan klinik durumlar ve hastalıklarda maalesef metal zehirlenmeleri hala akla son gelen nedenlerin arasında yer alıyor.

Ancak başta Dünya Sağlık Örgütü'nün konuya gösterdiği hassasiyet ve tanı yöntemlerindeki gelişmelerden sonra ayırıcı tanıların daha net yapılır olması sağlanmaya başladı. Kanda ağır metal tespit edilmemesi onun olmadığı anlamına gelmiyor.

Vücudumuzun her hücresine yerleşebilen bu ağır metaller ancak bulundukları yerden mobilize edildiğinde yani bulundukları hücrelerin dışına taşındıklarında kanda görülecektir" ifadelerini kullandı.

Dünya nüfus artış hızının kontrol edilememesi, hızlı üretilen, uzun süre dayanan ama doğal yöntemlerden uzaklaşılan tarım, burada kullanılan tohumlar ve ilaçların yaygınlaşması ağır metal zehirlenmesindeki en önemli etkenlerin başında geldiğini anlatan Dr. Semih Gökart, sözlerine şöyle devam etti:

"Sanayi kaynakları, çevre kirlenmesi, tarımda kullanılan ilaçlar, böcek öldürücüler, mutfak ürünleri, amalgam içeren dolgular, kozmetik ürünler, kirli sularda yaşayan deniz canlıları ağır metal zehirlenmelerinde en önemli kaynaklardır. Hava, çevre kirliliğinin yine kontrolsüz sanayileşmeye paralel olarak artması, özellikle tarım havzalarında oluşturduğu hasarlar, bireysel kullanımlarda dikkatsizlik ve umursamazlıklar (teflon mutfak malzemeleri, çizilmiş, hasarlı mutfak malzemeleri, deterjanlar, kaynağı belli olmayan ürünler, oyuncaklarda kullanılan boyalar) bu sorunu oluşturan başlıca nedenleri arasında."

Tedavi sonrası beslenme amaçlı yapılan yanlışlara karşı bazı önlemler alınması gerektiğini vurgulayan Gökart, "Kozmetik ürünlerin içeriğine dikkat etmeliyiz. Dişteki amalgam dolguların çıkarılmasının özenle ve bilinçle yapılması gerekmektedir. Kirli sulardaki deniz canlılarını özellikle dip balıklarını, midyeyi kesinlikle tüketmemeliyiz.

Evimize gelen su kurşun borulardan ulaşıyorsa hemen değiştirilmesini sağlamalıyız. Antiasitlerin bir kısmı yine risk taşıyan ürünlerdendir. Teflon tava ve tencereler, hatta çizilmiş çelik (çelik diyoruz ama aslında nikel var) tencereleri de kullanmamalıyız. İthal boyalı ucuz oyuncakları, imalat yeri belli olmayan boyaları, menşei belli olmayan seramik kaseleri, alüminyum folyoyu mutfakta (özellikle ısıtma amaçlı) kullanmamalıyız" dedi.