“Eyy YÖK sen artık yok hükmündesin” diye seslenen Balbay, ‘Yapısını siyasi iktidarın oluşturduğu, akademinin değil siyasetin sözcüsü olmuş pekçok rektörü, liyakatına, becerisine, akademik eserlerine, ulusal ve uluslararası aldığı ödüllere bakmadan sadece ‘benim adamım olsun’ diye atarsanız eserinizle övünmeniz lazım. Anayasanın 130 ncu maddesinde sıralanmış hükümleri değil, AKP’nin önceliklerini dikkate alarak rektör atanmasına göz yumarsanız toslayacağınız yer duvardır. Ancak bu artık can kayıplarını getirir oldu.” dedi.

“YÖK üniversitelerdeki idari her gelişmeden her olumlu yada olumsuz cereyan eden olaydan direkt sorumludur” diyen Balbay nedenini şöyle açıkladı:

“2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Amaç başlıklı 1 nci maddesi şöyle der. ‘Bu kanunun amacı; yükseköğretimle ilgili amaç ve ilkeleri belirlemek ve bütün yükseköğretim kurumlarının ve üst kuruluşlarının teşkilatlanma, işleyiş, görev, yetki ve sorumlulukları ile eğitim - öğretim, araştırma, yayım, öğretim elemanları, öğrenciler ve diğer personel ile ilgili esasları bir bütünlük içinde düzenlemektir.’ kanunun uygulayıcısı kim YÖK. Peki buna ve diğer hükümlere yada kendini bağlayan kanun, yönetmelik, tüzük, yönerge gibi mevzutalara uyuyor mu? Asla. Boğazına kadar siyasete batmış bir kurum, sadece bir yere gözünü ve kulağını çevirmiş ne denirse onu duyuyor ve onu yapıyor. Sonuç ise Akademide cinayet.”

Balbay 2007 -  2018 yılları arasında üniversitelere atanan rektör sayılarını paylaşarak şu soruları sordu:

“Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde atanan rektör sayısı 282 kişi. Bu kişilerin 156’sını Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken atadı. 126’sını ise AKP Genel Başkanı Erdoğan atadı. Şimdi soralım, bu rektörlerin kim yada kimler olduğunu biliyor musunuz bilmiyor musunuz? Kaçı hangi cemaatten, kaçı FETÖ mensubu? Bu kişilerden kaçını milletvekili yaptınız, kaçını milletvekilliği sonrası tekrar rektör atadınız? 282 rektörün ulusal uluslararası hangi başarıları var? Hangi bilimsel ve akademik başarının sonucu tercih ettiniz? YÖK bu olağanüstü toplantıda ne konuşacak? Neyi düzeltecek? Bu partizan tercihlere nasıl son verecek? Mardin Artuklu rektörünün açıklamaları ortada, Adıyaman Üniversitesi Rektörünün, Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektörünün ve onlarcasının uçuk kaçık açıklamaları ortada. YÖK’ün bir iradesi var ise hala bu insanları o makamlarda nasıl tutar. Yöneticiler derhal akıllarını başına almalı. İrade göstermeli ve tüm bu yanlışlardan dönülmesini telkin ve tavsiye etmeli.”

Hacettepe, Pamukkale, Batman, Uşak, Uluslararası Antalya Üniversitesi ve Dicle Üniversitesi gibi basına yansıyan üniversitelerin rektörlerinin FETÖ’den tutuklandıklarını, onlarca rektörün 15 Temmuz sonrası açığa alındığını, bunun yanısıra pekçok AKP milletvekili adayının, parti teşkilatlarında görev almış kişilerin rektör, rektör yardımcısı yapıldığını ifade eden Balbay, ‘bu ülkeyi karanlığa hızla götürmenin gidişidir. Ülkede siyasetin girmemesi gereken alanlar olmalı. Bunların başında eğitim-öğretim yani okul gelir. İnanç – ibadet alanlarımız gelir. Ve her Türk evladının en kutsal görev saydığı askerlik gelir. Gençliğimizin kişiliklerinin oluştuğu, mesleki tercihlerini belirledikleri, topluma yönelik görev ve sorumluluk alma adımlarını attıkları üniversitelerin olabildiğince ilmin, bilimin ve akademinin gereklilikleri doğrultusunda yapılanması gerekir” diye konuştu.

1982 darbe anayasası hükümlerince kurulan ve kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olan Yükseköğretim Kurulu’nun, tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline geldiğini hatılatan Balbay sözlerini şöyle sürdürdü:

“Darbe hukunun getirdiği ve üniversitelerimiz üzerinde iktidarların kara bulut olarak dolaştığı YÖK Yönetim Kurulu Üyeleri bugün 19 kişiden oluşuyor. Kurul üyelerinin akademik geçmişlerine, ulusal yada uluslararası ölçekte ürettikleri projelere ve aldıkları ödüllere baktığımızda hüzün verici bir tablo ile karşı karşıyayız. Örneğin bu kurulun en tepesindeki başkanın aldığı hiçbir ödül yok. İki başkanvekilinin de aldıkları hiçbir ödül yok. Dört yürütme kurulu üyesinin birinin var üçünün yok. Oniki üyenin ikisinin var onunun yok. Bu kurulunun eserlerini incelediğinizde ortalama beşer eserleri olduğunu görürsünüz. Bu eserlerinde ağırlıklı olarak din eksenli, tasavvuf ağırlıklı çalışmalar olduğunu görürsünüz. İnsan bu yönetim kurulunun eserlerine baktığında Diyanet İşleri Başkanlığı neden ayrı bir kurum diye düşünüyor. Yada bunca dini motif içeren çalışma sahipleri neden Diyanette değil de YÖK bünyesinde toplanmış diye soruyor. Bu kadronun içinde siyasetçilerin genel sekreterlerinin, görevinde başarısızlığını kabul ederek istifa etmiş kimselerin yada TV’lerin Ramazan ayında vazgeçmedikleri rayting yüzlerinin tercih edilmesinin de kamuoyuna açıklanması lazım.