Bu benim ilk yazım ve her hafta burada olacağım bildiklerimi paylaşacak sizler için araştıracak ve sizlerden de yeni bilgiler öğreneceğim.

Kimi zaman köşemize alanında uzman meslektaşlarımı kabul edecek kimi zaman da sizlerden gelen soruları yanıtlayacağım. Kısacası birlikte öğrenme ve gelişme döngüsü içinde olacağız bu duygularımın verdiği heyecanla sizleri selamlıyor merhabalıyor ve ilk yazıma özfarkındalık kavramıyla başlamak istiyorum.

Peki nedir bu özfarkındalık? Düşüncelerinizin davranışlarınızı nasıl etkilediğini, davranışlarınızın da başkalarıyla olan ilişkilerinizi nasıl etkilediğini hiç düşündünüz mü? Ya da kendiniz hakkında ne düşündüğünüzü hiç kendinize sordunuz mu?

“Özfarkındalığınız zayıfsa, duygusal stresle başa çıkamıyorsanız, duyguları anlamakta ve sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanıyorsanız ne kadar zeki olursanız olun fazla ilerleyemezsiniz” diyor Daniel Goleman Duygusal Zeka adlı kitabında.

İnsanlar tamamen bilinçli olarak yaşama gelmezler. Yaşama ilk gözlerimizi açtığımızda reflekslerimiz vardır. Örneğin anne memesini arama ve emme gibi davranışlar refleks davranışlardır ancak bazı araştırmacılar bu reflekslerin bebeklerin kişisel farkındalık düzeyinin var olduğunu açıklamakta olduğu üzerine de tartışmaktadırlar. Ancak yapılan son araştırmalar benlik bilincinin yaklaşık bir yaşında ortaya çıkmaya başladığını 18 aylıkken ise tam olarak şekillendiğini bulgulamıştır. Öyleyse şuan karşılaştığımız birçok problem belki de çok küçükken farkındalık düzeyimizin oluşmaya başlamasıyla, yaşamı fark etmeye başlamamızla gelişmeye başlamıştır. Küçük yaşta yaşadığımız deneyimler bugünümüzün kararlarını ve kişisel ilişkilerimizi doğrudan etkiliyor olabilir.

Elbette özfarkındalıktan bahsederken duygular ve duyguları tanımlamaktan da bahsetmek gerekir ancak insanlar duygularını tanımada ve ifade etmekte güçlük çekerler bu duyguları tanıma durumu refleks davranışlar gibi doğuştan gelmez ve öğrenilebilen bir durumdur. Temelinde ise anne ve babanın bebeklikte çocuğuna duygularını açıklamada ne kadar imkan tanıdığı ile de ilgilidir. Erken çocukluk döneminde ebeveynler, çocuklarının duygularını ifade etmesine izin verir ve bu anlamda destekleyici bir tutum sergilerlerse, çocuklar yetişkinlik döneminde duygularını tanıyabilir ve açıklamakta zorluk çekmez. Ancak duygularını yaşamak konusunda çocuğa kısıtlayıcı ve örseleyici davranışlarda bulunan ebeveynler farkında olmadan karşısındaki kişilerin duygularını anlamakta zorlanan, kendi duygularını anlamakta güçlük çeken ve aynı sorunları defalarca yaşadığını  düşünen, “hep aynı şeyler başıma geliyor hep beni buluyor” düşünce kalıplarını geliştiren yetişkinler yaratmış olurlar. Çocukluk dönemimde duygularımı ifade etmeyi öğrenemedim peki duyguları tanımak ve özfarkındalığı arttırmak benim için çok mu geç dediğinizi duyar gibiyim. Elbette ki hayır. İnsan dinamik, sosyal ve daima gelişen bir varlıktır bu sebeple de geç değildir yalnızca kendimize sorular sormayı öğrenmemiz gerekmektedir.

Çok sinirlendiğiniz ve öfke patlamaları yaşadığınız anları düşünün ardından sinirlendiğiniz kişileri suçlamaya başladığınızı fark edeceksiniz.  “O bana böyle davranmasaydı ben de bu kadar sinirlenmezdim.” gibi cümleler kurduğunuzu hatırlayacaksınız. Oysaki bu problemin çözümü değildir ve suçlamaya devam ettikçe aynı sorunları tekrar yaşamaya devam ettiğinizi göreceksiniz. Bu düşünce kalıpları yerine “Ben niçin bu şekilde davrandım? Bu şekilde davranmaya beni iten sebep neydi ? Bu olayı ben şimdi neden yaşadım? “gibi soruları kendimize sormak bizi sorunların sebebine götürecek bizlere ipuçları verecektir. Şayet kendimize sorular sormuyorsak her yaşanan krizin suçunu çevremizdekilere yönlendiriyorsak problemin çözümüne ulaşmakta ve değişime başlamakta bir hayli güçlük çekeceğiz demektir. Şuçlamak bir kaçış, yüzleşmek ise bir kurtuluştur.

Yeni bir işe başlayacakken, meslek tercihleri yapacakken veya yaşamımızla ilgili önemli kararlar alacakken çok zorlanabiliriz o zaman kendimize şu soruları sorabiliriz.”Neyi yapmada iyi sayılırım? Neyi yapmada oldukça kötüyüm? Benim için başarının tanımı nedir? “ Kendimize bu soruları sorup yanıtlarını bir kağıda yazabilir daha sonra da bunu kendimize sesli bir şekilde okuyabiliriz. Veya gece yatmadan önce tutacağınız bir günlük size kendinizle ilgili ipuçları sağlayabilir. Yakın çevrenizden ve sizi tanıyan kişilerden kendinizle ilgili geri bildirimler istemek de benliğinize dair farkındalığınızın artmasını sağlayacaktır. Bunları yapmakta güçlük çekiyor veya sizin için doğru bir yol olduğunu düşünmüyorsanız psikolojik destek alabilir ve kendinizi ve duygularınızı tanıma yolunda profesyonel bir adım atabilirsiniz.

Sözlerimi Küçük Prens kitabından bir alıntıyla bitirmek isterim.

“Kendini yargılamak, bir başkasını yargılamaktan çok daha zordur. Eğer kendini iyi bir şekilde yargılamayı başarırsan bu, senin gerçek bir bilge olduğunu gösterir.”

Çok Sevgiler…