Hale Halime YILDIRIM / GÜNDEME BAKIŞ - İzmir’in gözde ilçelerinden Seferihisar, uzun süredir Jeotermal Enerji Tesisleri’ne (JES) karşı mücadelesini sürdürüyor. 51 dönüm araziye kurulmak istenilen Jeotermal Enerji Tesisi, Rüzgar Enerji Tesisi ve Güneş Enerji Tesisine bölge halkından gün geçtikçe tepki büyüyor ancak dev yatırımı hayata geçirmek isteyen Küçük Menderes Enerji Petrol Jeotermal Maden Elektrik Üretim Mühendislik ve İnşaat A.Ş. projesinden geri adım atmıyor.
MAHKEME 31 ARALIK’TA
Başlıca geçim kaynağı tarım olan ve organik tarımda marka haline gelen Seferihisar’ın Orhanlı sakinleri JES’lerin başta zeytin ağaçları olmak üzere, tarım topraklarına, sulara ve insana zarar verdiğini dile getiriyor. 7’den 70’e JES için mücadele eden köylüler yaklaşık 8 yıldır devam eden süreçte 5 davayı kazandı. Köylüler şimdi 31 Aralık Salı günü İzmir Adliyesi’nde gerçekleşecek 6’ncı mahkemeye hazırlanıyor.
GÜNDEME BAKIŞ BÖLGEYE GİTTİ
GÜNDEME BAKIŞ mahkeme öncesi Orhanlı Köyü’ne giderek mücadeleyi yerinde inceledi, köy halkını dinledi. Seferihisar Belediye Başkanı İsmail Yetişkin ve Orhanlı Köyü Muhtarı Abdurrahman Ener sürece ilişkin GÜNDEME BAKIŞ’a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Muhtar Ener, JES kurulumu için alınan arazinin, köylüyü kandırarak alındığını iddia etti. Ener, araziyi almak için gelenlerin JES’ten bahsetmediğini, hasta annelerine doğayla iç içe ev yapacaklarını dile getirdiğini öne sürdü. Öte yandan Muhtar Ener, yıllar önce Orhanlı’nın komşusu Kavaklıdere’de kurulan tesiste yaşananları da anlatarak, tesisin etrafında bulunan ‘Ölümsüz ağaçların” dahi, tesisten çıkan duman dolayısıyla kuruduğunu aktardı.
BİLİM İNSANLARINDAN UYARI
Köyün 92 yaşındaki yaşayan çınarı Mehmet Şükrü, bastonunu eline alarak “Köyümüzü koruyacağız, JES’e izin vermeyeceğiz” derken, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hakan Çakıcı, Ziraat Odası Koordinasyon Kurulu Üyesi İbrahim Erdallı, Ulusal Tarım ve Gıda Birliği önceki Başkanı ve Onursal Üyesi Kemal Berişler JES’ler ve kuruldukları bölgeye etkilerini anlattı. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Çakıcı, JES’lerin sadece zeytin ağaçlarını ve toprağı değil, içme suyu ve iklimi de olumsuz etkilediğini vurguladı.
BAŞKAN YETİŞKİN: “ORHANLI’NIN TOPRAKLARI TEMİZ KALMALI”
Seferihisar Belediye Başkanı İsmail Yetişkin, Orhanlı'da yaşayanların sonuna kadar yanında olduğunu, gerekli olan tüm desteği sürdüreceğini belirterek, “Yapılan örnekler var, onlar da maalesef hep kötü örnekler. Orhanlı Köyümüz yaşayan bir köy, organik tarımda en büyük paya sahip diyebiliriz. Orhanlı göç veren değil göç alan bir köy. Bu nedenler biz karşıyız. Orhanlı Köyü toprakları temiz kalmalı. Ben de Belediye Başkanı olarak Orhanlı Köyümüzün yanındayım” açıklamasında bulundu.
KÖY MUHTARI EKER: “ÖLÜMSÜZ AĞAÇLARI BİLE KURUTTU”
Orhanlı Köyü’nde doğup büyüyen Muhtar Abdurrahman Ener, “Ben 10 yaşına kadar Kavaklıdere’ye yakın bir bölgede büyüdüm. Orada Cuma Ilıcaları vardı, ben çocukken birileri geldi köyümüze ve ‘Buradan sıcak su çıkacak, evlerinize sıcak su vereceğiz, artık kaloriferle ısınacaksınız, seralar kuracağız, oteller yapacağız, o otellerde sizler çalışacaksınız, burası turizm bölgesi olacak, sizler kazanacaksınız’ dediler. O zamanlar Jeotermal Enerji Tesisi nedir bilmiyoruz, köylümüz bilmiyor, bu söylenenler karşısında kimse karşı çıkmadı, hatta sevindi ve oraya JES’i kurdular. Orhanlı Köyü’müze 6 kilometre burası. Orada kuyular açtılar, çevresindeki ağaçlar kurudu, renk değiştirdi. Buradan zaman zaman buhar da salınıyor, çıkan suyun tekrar basılması gerekiyor ama dereye salıyorlar. Biz bunu görüyoruz. Orada oturan insanlar evlerini, barklarını bırakıp başka yerlere taşınmaya başladı. İnsanlar bu tesisin etrafından kaçıyor. Bizim ‘Ölümsüz ağaç’ dediğimiz Zeytin Ağaçlarının delisi vardır. Bu tesisten çıkan duman onları bile yaktı. Biz bunları görerek büyüdük” dedi.
“ARAZİYİ ‘ANNEM HASTA’ DİYEREK ALDI”
Kavaklıdere Köyü’nde yaşananların Orhanlı’da da yapılmak istendiğini anlatan Ener, “Yıllar geçti, bizim köyümüzde arama yapmaya başladılar. Buradan bir arazi aldılar. Bu araziyi bizim köylümüzden alırken de ‘Benim annem astımlı, doğada bir ev yapacağız, burada yaşayacağız’ demişler. Hepimiz öyle sanıyoruz, sonra bir baktık, buraya kuyu açmaya geldiler. Öyle bir cesaret de var ki bunlarda, bizim piknik yaptığımız, düğün salonu olarak kullandığımız alana konteynerler indirdiler. Yıl 2020 idi ve o yıl büyük bir deprem oldu. Bizler, ‘Bak devlet ne güzel düşünmüş, burayı depremzedelerimiz için konteyner kent yapacaklar herhalde’ dedik. Aklımıza öyle geldi. Çünkü biz buradan arazi alanların da ne amaçla aldıklarını bilmiyoruz, anneleri astım, buranın da havası, suyu güzel diye aldılar biliyoruz. Meğerse bunlar bu konteynerlerde kalıp, işe gidip geleceklermiş. Alana depremzedeler gelmedi, kuyu da açılmak istenince her şey ortaya çıktı. Köylülerimiz bir olduk, piknik alanımıza o konteynerleri koydurtmadık. Onlar da aldıkları araziye, kuyuyu açacakları yere götürdüler konteynerleri. Sıcak suyu çıkardılar ancak bizler dava açtık ve kuyuyu kapattırdık” diye konuştu.
“GEÇİM KAYNAĞIMIZ TARIM”
Köyün başlıca geçim kaynağının tarım olduğunu kaydeden Muhtar Ener, “Ardından JES, GES, RES kapsamında 4 tane daha mahkeme kazandık. Bu ayın 31’inde tekrar mahkememiz var. Bunların hepsi aynı firma değil, değişik değişik firmalar. Ayın 31’inde tüm köy mahkemede olacağız, köyümüzü savunmaya devam edeceğiz. Bizim başlıca geçim kaynağımız zeytincilik. Mahkemeleri kazanmamızdaki en büyük etken de Zeytin Yasası. Zeytinciliğin yanı sıra Arıcılık yapıyoruz, bu tesislerden çıkan duman arıları da kaçıran bir etken. Organik tarım yapıyoruz. Bizim köyümüz kendi üretir ve organik ürünlerini İstanbul bile satar. Bu tesisler olunca organik belge de alamazsınız” ifadelerini kullandı.
“HERKESİN GÖZÜ BURADA”
Seferihisar’ın neden cazibe merkezi haline geldiğini aktaran Ener, “Bizim köyümüz 10 dakikada havalimanına ulaşabileceğiniz, 10 dakikada denize gidebileceğiniz bir yer. Böyle bir vadi yok, herkesin de gözü burada. Bize tabi ki elektrik lazım ama bunlar doğal güzellikler bozularak, insanlara, yaşam alanlarına zarar vererek olmaz. Burada nakliye sorun olmadığı için hemen yakın yerden yapmak istiyorlar” diye konuştu.
HATİCE TEYZEDEN NET TAVIR: “DOĞAMIZIN YOK OLMASINI İSTEMİYORUZ”
1961 doğumlu Köylü Hatice Eker, "Bizler zeytincilik, arıcılık, organik zeytincilik yapıyoruz. Biz bunların yok olmasını istemiyoruz. Doğamızı, çam ağaçlarımızı, ormanlarımızı yok etmelerini istemiyoruz. 7’den 70’e köyümüzde oturan herkes bu tesise karşı, karşı olmaya da devam edeceğiz. Mücadelemizi son nefesimize kadar sürdüreceğiz” dedi.
YAŞAYAN ÇINAR MEHMET DEDE: “KİMSE BİZİ DÜŞÜNMÜYOR, HERKES PARANIN PEŞİNDE”
Orhanlı Köyü’nün çınarlarında 92 yaşındaki Mehmet Şükrü yaşananları, “Jeotermal insanın sağlığına zararlı, doğaya zararlı, zeytine zararlı. Biz bu tesise karşıyız. Kimse burada yaşayan insanları, çocukları, zeytin ağaçlarını düşünmüyor. Herkes para, menfaat peşinde. Vatandaş eziliyor, vatandaşı zayıf buluyorlar. Biz elimizden geldiğince mücadele ediyoruz. Ben yıllarca uğraştım, buradaki barajı programa aldırdım. Baraj gövdesi 50 metre gelmez. İhaleye çıkıldı, ihalede sermaye araya girmiş, 300 dönüm taş ocağı ruhsatı almışlar. Barajın gövdesinin olduğu yere de santral kurulacakmış, vatandaş da onun tozunu soluyacak. Tahtalı Barajı, Ürkmez, Kavakdere Barajı yapıldı, Yassıçay Barajı yapıldı ama bunların hiçbirine Çimento Santrali kurulmadı. Burada 50 metrelik baraja çimento santrali kuracaklardı. Biz ona da dava açtık ve iptal ettirdik. Barajın gövdesinde kullanılacak taşı, biz gidip Eski Köy’den bulduk. Şu anda da jeotermale davalar açıyoruz, bazı yerlerde kazanıyoruz ama son mahkememiz var, inşallah onu da kazanacağız, Orhanlı’yı sermayeye teslim etmeyeceğiz” sözleriyle anlattı.
ÇAKICI: “O SUDA ERİL MİNERALLER VE AĞIR METALLER VAR”
Türk Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Çakıcı, JES’lerin hem tarım topraklarını, hem yeraltı sularını hem de havayı etkilediğine dikkat çekerek, “Jeotermal enerji ve tesise tabi ülkemizde ihtiyaç var ama bu teknolojiyi kullanırken de dikkat etmek gereken konular var. Özellikle sıcak suyla enerji üretiyoruz ama bu suyun içinde yüksek konsantrasyonlarda eril mineraller var. Bunların da bizim içme suyumuzu, sulama sularımızı kirletme riski var, tarım topraklarında da birikirse bu toprakları kullanılmaz hale getirme ihtimali var. Termal sular tehlikeli, özellikle erimiş bor gibi ağır metaller kirleticidir tarım alanında, sular kullanılamaz hale gelir ve tehlikelidir. Jeotermal tesislerde sıcak suyun çekildiği kuyular var ve deşarj kuyuları var. Bu sıcak su kullanıldıktan sonra yeraltına tekrar verilmek zorunda. Çoğuz zaman projelerde bu görülüyor ama hem riskler söz konusu hem de uygulamadaki eksiklikler neticesinde kaçaklar, sızmalar oluyor” dedi.
“BÖLGENİN İKLİMİNİ BİLE OLUMSUZ ETKİLİYOR!”
Çakıcı, bu tesislerin yerleşim ve tarım alanlarına uzak olmasının da yeterli olmadığını, kullanılan suların mutlaka mühendislik marifetiyle yeraltına geri gönderilmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Buhar enerjisi kullanıldığı için havaya gaz şeklinde de karışıyor. Suların içinde kükürt oksitler, gazlar da çıkıyor. Hatta su buharının bile fazla miktarda bulunması bölgenin iklimine bile olumsuz etki ediyor. Bunlar tarım alanlarına mümkün olduğu kadar uzakta olmalı ama siz dağda bile yapsanız bu tesisi sulara karışmasını engellemeniz lazım. Su kaynaklarına tarım alanlarına ulaşmasını, kaçakları önlemeniz lazım. Sondaj sırasında, suyun taşınması sırasında, deşarjda yapılan ihmal ve kazalarda pek çok sorun ortaya çıkıyor” diye konuştu.
“TATLI SU KUYULARINI BOZMA RİSKİMİZ VAR”
“Derinlere kadar sondaj kuyuları açılıyor, tatlı su kaynaklarını bozma riskimiz var” ifadelerini kullanan Çakıcı, “Tesisler tarım alanları üzerine yapılabiliyor, tarlanın üzerine yapıldığında tarım alanı bozulmuş oluyor, kuyular tarım alanlarına kurulabiliyor. Santralin çok sayıda kuyusu oluyor ve bunlar santralin 10 kilometre çevresine yayılmış olabiliyor, çok uzaktaki bir kuyuya siz sıcak suyu getiriyorsunuz, örümcek ağı gibi bütün tarlaları kaplıyor. Geniş bir alanda tarlalara girişi çıkışı engellemiş oluyor. Bu kadar dağınık olduğu zaman yayıldığı alan çok geniş oluyor, etki ettiği alan çok geniş oluyor. Bu sırf İzmir için geçerli değil Aydın ve Denizli’de bu çok fazla var. Pek çok santrali yan yana koymak zorunda kalındığında, bu durumda da kümülatif etki yaratması söz konusu” açıklamasında bulundu.
ERDALLI: “TARIM ALANLARINA UZAK OLMALI”
Ziraat Odası Koordinasyon Kurulu Üyesi İbrahim Erdallı, “Tarım amaçlı arazilerde JES’lerin doğaya zarar verdiğini biliyoruz. Sadece zeytin ağaçları değil oradaki yaşamı bile etkiliyor. JES’lerden çıkan gazlar çevreye zarar veriyor. Aynısı Aydın Germencik bölgesinde var, oradaki bitki örtüsüne, incir ağaçlarına zarar verdiğini biliyoruz. JES’lerin kesinlikle tarım alanlarına uzak yerlere kurulması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
BERİŞLER: “BU TESİSLERİN TARIMA ZARARI VAR”
Ulusal Tarım ve Gıda Birliği önceki Başkanı ve Onursal Üyesi Kemal Berişler, JES’lerin doğaya zararı olduğunu vurgulayarak, “Bu tesisler yeraltı suyu çıkartıyorlar fakat o suyu tekrar içeri basmıyorlar, o da doğayı ve toprağı kirletiyor. Yöre halkı da doğal olarak yeraltından çıkan suyun tekrar içeri sokulamaması ve yüzeyi kirletmesine karşı çıkıyor. Bu tesislerin tarıma kesinlikle zararı var. O çıkartılan suyun filtre edilip yeraltına tekrar basılması lazım, bu da oldukça maliyetli bir iş ve yapılmıyor” dedi.