İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) iştiraki İZBETON A.Ş'ye yönelik "yolsuzluk" iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında tutuklu bulunan önceki dönem belediye başkanı Tunç Soyer'in eşi Neptün Soyer ile avukat kızı Defne Soyer canlı yayında konuştu.

SÖZCÜ TV Genel Yayın Yönetmeni İpek Özbey'in sorularını yanıtlayan Neptün Soyer ve Defne Soyer, tutukluluğu, bu sürecin aile üzerindeki etkileri, Soyer'in cezaevindeki yaşamı ve hukuki süreci anlattı.

Neptün Soyer özetle şunları söyledi:

"Sağlığımızın yerinde olması, Tunç’un sağlığının yerinde olması... Bunlar aslında çok kıymetli şeyler. Ama işte moralimiz bozuluyor, üzülüyoruz. Günün sonunda yine Tunç’u göreceğiz diye Defne’yle yollara düşüyoruz. İyi olmaya çalışıyoruz.

65 kilometre gidiyoruz; gidiş geliş 130 kilometre. Geçen süreçte mesela Şakran’da Tunç’un çalışma arkadaşları, yoldaşları vardı: Defne babasının selamını götürmek istedi. O gün 140 kilometre gidiş geliş yaptık.

Biz başta, güçlü olursak Tunç’u güçlü tutarız diye düşünüyorduk ama Tunç bizi ayakta tuttu.
Bir de ismiyle müsemma gerçekten Tunç gibi. Psikiyatride de yeri olan bir şey bu; insanın isminin kişiliğine yansıması.

Orada büyük bir cesaretle duruyor. Bir de haklılığın, suçsuzluğun verdiği cesaret var. İki artı iki dört; ortada başka bir şey yok. Onu beş yapacak bir delil de yok.

168 gün olmuş. Sözcü TV yayınında gördüm, saymayacağım demiştim ama yine saymışım. “9 Aralık olmadı, 5 Ocak” demeyeceğim artık. Ne zaman olacaksa, o zaman olacak ve çıkacak diyoruz.

Bu sadece Tunç Soyer’in değil, memleketin meselesi.

Defne Soyer'in açıklamaları da özetle şöyle oldu:

"Bir yandan da ben tabii şanslıyım; her gün babamı görebildiğim için. Avukat olduğum için görebiliyorum: “İyi ki avukat olmuşum” dediğim bir süreç.

Babamla konuşmak okul gibi; Bugün yine fark ettim: Babam içeride 70 kitap okumuş, 168 günde 70 kitap. Neredeyse iki günde bir kitap. Bir de yüzlerce makale okuyor. Gündemi benden daha yakından takip ediyor. Ben ona gündemi anlatmaya gittiğimi sanıyorum ama o bana anlatıyor.

Çin’den Japonya’ya, Japonya’dan Avrupa’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, Anadolu’nun her köşesine dair o kadar çok hikâye, o kadar çok bilgi anlatıyor ki… Avukat görüş kabinini adeta bir okula çevirdik. Ben bazen hukuki meseleleri anlatıyorum, o okuduklarını anlatıyor, memleket meselelerini konuşuyoruz. Zaten normalde de böyleyiz.

Babam gibi düşününce güçleniyoruz, “Devam ediyoruz, yılmak yok” diyoruz. O bize çok güç veriyor. “Babam gibi düşünmek” umutlu olmak, yaşamı ciddiye almak; sevmek demek. Koşullar ne kadar zor olursa olsun, yaşamın güzelliğine inanmaya devam etmek demek.

Biz şu an dolandırıcılık suçlamasıyla karşı karşıyayız ama dolandırıcılığın unsurları bellidir. Baştan itibaren dolandırıcılık kastı olmalı, hileli davranış olmalı, menfaat temini olmalı ve karşı tarafın zarara uğraması gerekir.

Bizim dosyamızda bunların hiçbiri yok. Kentsel dönüşümde kooperatifçilik modelinden bahsediyoruz. Hile yok, her şey basına açık. Menfaat yok; iddianamede bile “kişisel menfaat temin etmemiştir” yazıyor. Kamu zararı yok; Sayıştay raporları, Danıştay kararları ortada. Ortada çürütülecek bir delil yok."