Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - TBMM İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu, 14 Mayıs seçim sonuçlarını ve gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. 

"EDEPSİZLİKLERİYLE KALSINLAR"

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu yaşanan "Montaj" polemiğine ilişkin açıklamada bulunan Dervişoğlu, "Üzerinde çok tartışma yapılmasını arzulamadığım konular bunlar, ayrıca sürpriz de olmuyor. Bir bakış açısına göre meseleyi seçim penceresinden değil cihat noktasından ele alırsanız gelenekleri itibariyle her şeyi istifade edilebilir bir şeye dönüştürebiliyor iktidar sahipleri. Kampanya boyunca attıkları iftiralar, dile getirdikleri kabul edilemez şeyler de bunların emareleri. Montaj yapmışlar. Bunlara sorsanız hile-i şeriyyeden sayarlar. Çünkü hayatları hileyle dolu bir iktidardan bahsediyoruz. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu ile ilgili bir montaj görüntüden bahsedilmesi, bana asla sürpriz gibi gelmedi. Bunlar siyasi ahlak, terbiye noktasında ele alınıp, vatandaşlarımız tarafından değerlendirilmeli. Seçimler başladığı andan itibaren benzer birçok şey gördük. Fotoğraflar montajlandı, iftiralar için deliller hazırlandı. Bunların da Cumhur İttifakı'nın trol ekipleri tarafından gerçekleştirildiği kamuoyunun malumu. Siz ne yaparsanız yapın, ister kapılarına siyah çelenk götürün, ister protesto edin, ister yalanlayın, bütün bunlardan netice alınabilmesi için insanda ar, utanma duygusunun olması lazım. Bu duyguları yitiren insanlara karşı da yapılacak bir şey yok. Edepsizlikleriyle kalsınlar" dedi. 

"İZMİR'DE BAŞARILI BİR SEÇİM GEÇİRDİK"

14 Mayıs seçimlerinde, İzmir'de milletvekili sayısını artıran tek parti İYİ Parti oldu ve Dervişoğlu'nun aday olduğu birinci bölgeden 2 milletvekili parlamentoya seçildi. Dervişoğlu, daha fazlasını umduğunu kaydederek, "Hem Türkiye'nin hem İzmir'in şartlarının herkesin malumu olduğu gerçeğini de görmek lazım. İzmir'de CHP'nin ezici bir üstünlüğü var, oy potansiyeli açısından. Adalet ve Kalkınma Partisi de beklenildiği kadar aşağıya çekilemedi. CHP'nin asgari yüzde 40, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yüzde 25 bandında kalması ortaya denklem getiriyor. CHP'nin yüzde 40'ını 7 sayarsanız, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yüzde 25'ini 4 sayarsanız, 11 milletvekili ediyor her seçim çevresinde. Zaten toplamı 14 milletvekili sayısının, 2 seçim çevresinde ise 28. 14 milletvekilinin 11'i 2 parti arasında bölüşülünce geriye 3 milletvekili kalıyor. Bu 3 milletvekilinin birinci seçim bölgesinde 2'sini, ikinci seçim bölgesinde de 1'ini aldık. Dolayısıyla bu noktadan bakıldığında başarılı bir seçim geçirdiğimizi söyleyebilirim İzmir'de" açıklamasında bulundu. 

"28'İNDEN SONRA ÇOK ŞEY TARTIŞILACAK"

Parlamento çoğunluğunun Cumhur İttifakı'nda olmasına ilişkin konuşan Dervişoğlu, "Genel anlamıyla o sonucu beklemiyordum, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle alakalı da daha yüksek oy bekliyordum ama süreç içinde yaşananlar vatandaşın oy kullanma tercihini değiştirdi. 'Neler oldu, neler yaşandı' konusuna şimdi girmek istemiyorum. 28'inden sonra çok şey tartışılacak her 2 tarafta da ama bir gerçek var orta yerde; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye'ye yük artık. Bunu ne için getirmişlerdi; temsilde adalet, yönetimde istikrar, hızlı  karar alma, Türkiye'ye yakışır bir sistem diye getirmişlerdi. Koalisyonların ülkeye zarar verdiğini ifade etmişlerdi ama şimdi bakıyorsunuz, pazarlıkların tamamı, eski koalisyon pazarlıklarını aratmayacak şekilde seçimlerden önce yapılıyor" ifadelerini kullandı. 

"YÜRÜTME MİLLET İTTİFAKI'NA GEÇERSE DENETLEME MEKANİZMASI KURULUR"

Dervişoğlu açıklamasına şöyle devam etti: 

Bir durum ortaya çıktı; bu durumdan vatandaşlarımızın doğru yararlanması gerektiği kanaatini taşıyorum. Cumhur İttifakı, TBMM'de kanun çıkarabilecek bir yetkiye sahip. Eğer Cumhurbaşkanlığı seçimini Recep Tayyip Erdoğan alırsa, Türkiye'nin tek adamlığa evirilme süreci devam edecek. Ancak parlamento çoğunluğu Cumhur İttifakı'nda ama yürütme yani Cumhurbaşkanlığı kabinesi Millet İttifakı'na geçerse bir denge, denetleme mekanizması kurulacak. Bu ülkenin geleceği açısından fayda getireceği kanaatindeyiz. Bu nedenle önümüzdeki seçimlere bakarak; vatandaşlarımız doğru bir tercihte bulunacaktır diye umuyorum.

"0,50'NİN 100 SAYILDIĞI BİR SÜRECİN İÇİNDEYİZ"

HDP'nin CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na destek verdiği yönündeki iddiaların sorulması üzerine Dervişoğlu, "Vatandaşın kime oy vereceğini ben belirleyemem. Onlar kendi iradesini sandığa yansıtıyor. Birisi, 'Ben oyumu şuna kullanacağım', diğeri de 'Ben de şunun lehine kullanacağım' derse; sırf siyasetçi kimliği taşıyoruz diye ona müdahale edemezsiniz. Neticede oy kullanma vatandaşın özgür iradesiyle gerçekleşen bir durum. Dolayısıyla kim kimi destekliyor ben bilmiyorum. Çünkü orta yerde birisi 27 milyon oy almış, diğeri 24 milyon oy almış. Bu oyları sınıflandıramam ben, kim kime oy verdi diye... Asıl olan; bu seçimin öncesinde  ve sonucu değerlendirirken hala bu mukabil tartışmalar yaşanıyor ise; bu sistemi, bu ülkenin başına bela edenlerin üzerinde konuşması gereken çok şey var demektir. Dolayısıyla ele alınması gereken problemleri doğru bir yerden ele alıp değerlendirmek lazım. Bu sistem 2007 referandumuyla geldi, 367 krizi yaşanmıştı, ona bağlı olarak Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi tercihine gidildi ve referandumla Anayasa maddesi yapılması noktasına gidildi. Şimdi de onun handikapları yaşanıyor Türkiye'de. 49,5'u 50'ye tamamlayacak; 0,50'nin 100 sayıldığı bir süreç içindeyiz. Dedim ya; eski koalisyon pazarlıklarını aratmayacak, çağa yakışmayan, Türkiye'ye yakışmayan, Türk demokrasisine yakışmayan olaylar da cereyan ediyor. Öncelikle Türkiye'nin geleceğini kurtarmak için yapılması gereken sistemin ele alınmasıdır" diye konuştu. 

"YÜZDE 55 CUMHUR İTTİFAKI ALEYHİNE OY KULLANDI"

Dervişoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: 

Herkes şunu ıskalıyor; Cumhur İttifakı parlamentoda bir çoğunluk elde etti, 322 milletvekili var. Ancak Cumhur İttifakı'nın toplam oyu yüzde 45. Bu ülkenin yüzde 55'i Cumhur İttifakı'nın aleyhine oy kullandı. Eğer bunu bir sistem sorgulaması noktasından ele alırsanız şayet, o zaman Türkiye'nin yüzde 55'inin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni sorguladığı gerçeğiyle buluşursunuz. Yani bunlar hep üzerinde konuşulması, medeni ölçülerde tartışılması, bir değerlendirme çıkarılması, o değerlendirmeye bağlı olarak bir netice elde edilmesini mümkün kılınabilecek işler. Bizim demokrasi tecrübemiz ve terbiyemiz bunu yapmaya elverişlidir. Meseleyi doğru yerden ele almamız lazım.

"BU SİSTEMDEN VAZGEÇİLMELİ"

Öncelikle bunlar yaşanıyorsa ve bunlar bir Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için yaşanıyorsa, yaşananlar bu ülkeye külfet oluyorsa, bu ülkenin demokrasi kültürüne yakışmıyorsa, bunun sebeplerinin ortadan kaldırılması lazım. En büyük sebebinin Türkiye'ye dayatılan ve her geçen gün tek adamlığa evirilen Cumhurbaşkanlığı sisteminin ele alınarak, makul bir şekilde düzeltilmesi lazım. Ya da bu sistemden vazgeçilmesi lazım.

"TÜRK MİLLİYETÇİLERİ EN ÖNEMLİ SİYASİ AKTÖRLERDEN SAYILMALIDIR"

İYİ Partili Dervişoğlu "Seçimin kaderini Türk Milliyetçileri mi belirledu?" sorusunu da yanıtladı ve "CHP 14 Mayıs'ın ardından millileşme çabası içine girdi" iddialarını değerlendirerek şu açıklamada bulundu: 

"Millileşme 14 güne sığdırılacak bir şey değil. Milliyetçilik bir yükselen değerdir dünyada. Bu değeri keşfeden Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal'dir. Onun, fikir babası Ziya Gökalp'tir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş felsefesi Türk Milliyetçiliğidir. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran parti de CHP'dir. CHP'yi eğer 'bugün milliyetçiliğe döndü' diye değerlendirirsek, belli bir dönem milliyetçilikten ayrılmış gibi ifade etmiş olursunuz. CHP'nin de bunu kabul edeceğini sanmıyorum. Bu çok önemli bir tartışmadır, doğrudur, yapılması icap eden bir tartışmadır. Türk Milliyetçileri, Cumhurbaşkanı belirlenmesi noktasında en önemli siyasi aktörlerden sayılmalıdır. Ancak zaman zaman, sırf seçimi kazanabilmek adına eğer çıkar da derseniz ki eğer, 'Başka siyasi aktörler de var' ve gerçek aktörleri ve faktörleri görmezden gelirseniz, onun bir siyasi sonucu oluyor. Dolayısıyla görmediğiniz bazı şeyleri görüp yeni alanlara meyil edebiliyorsunuz. 

"ADINIZIN 'MİLLİYETÇİ' OLMASI SİZİ MİLLİYETÇİ YAPMAZ"

Bunlarla ilgili çok detaylı konuşacağız ama 28'ine kadar, çok hassas bir alan olduğu için kelimelerimi özenle seçmeye gayret ediyorum. Ancak şunu herkes bilsin; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş felsefesidir Türk Milliyetçiliği. Bu Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Yani Atatürk, Türk Milliyetçiliği fikir sisteminin ve felsefesinin üzerine bir Cumhuriyet bina etmiştir. Dolayısıyla bu ülkede bulunan insanların Türk Milliyetçiliğinden şevk ve ilham alması kadar doğal bir şey yoktur. Alınamaması zaten üzerinde konuşulması gereken bir haldir. Altını çizerek söylüyorum; ıskalanmış olabilir ama 'milliyetçilik reflekslerimizi artırdık' gibi söylemler... Milliyetçilik refleksleri artırarak olacak bir şey değildir. Milliyetçilik icapları olan bir dünya görüşüdür, icapları olan bakış açısıdır. Adınızın 'Milliyetçi' olması, sizi milliyetçi yapmaz. Şayet Türk Milliyetçisiyseniz, Türk Milliyetçisi olmanın icaplarını yerine getireceksiniz. Hiç kimseyle milliyetçilik yarıştırmak niyetinde değilim, bir felsefeyi ortaya koymak bakımından ifade ediyorum; ama milliyetçilik 'Herkesin milliyetçiliği kendine' denilecek bir şey değildir. Milliyetçilik eğer konuşuluyorsa, onun nasıl bir dünya görüşü olduğunu, o esas alınarak Cumhuriyet inşa edilirken nelere özen gösterildiğini bilmek ve toptancı bir tarih şuuruyla meseleyi kucaklamak lazım. Onun için böyle dalgalı, parçalı bir milliyetçilik anlayışını asla kabul etmem; hele fırsatçı bir milliyetçilik anlayışını asla yerinde bulmam. İcapları vardır derken de, ifade etmeye çakıştığım bu; 'Fırsat bu fırsat gelin milliyetçi olalım' ya da 'Şu milliyetçi alanlardan yararlanalım' demekle olacak iş değil. Aslında bir çileli yolculuğu da gerektiriyor.

"HANİ BAŞKA ÖNEMLİ AKTÖRLER VARDI, ŞİMDİ HERKES MİLLİYETÇİ OLDU"

Bu alanın, bu duygudan da yararlanalım diye istismar edilecek bir alan olmadığını söylüyorum. Zaten siyaset yapmaya başladığım andan itibaren; ideolojik geçmişimden hariç siyasete meylettiğim andan itibaren duygusal alanların çok doğru seçilmesi gerektiğine işaret etmişimdir hep. Duygusal dindarlığın ve duygusal milliyetçiliğin icapları yerine getirilmeden yapılan iş ve işlemlerin faydalı sonuçlar doğurmadığını da söylemişimdir. Cumhuriyeti madem ki bir Türk Milliyetçisi kurdu, Cumhuriyet'i madem ki Türk Milliyetçiliği üzerine bina ettiler, o zaman bu Cumhuriyeti bir Türk Milliyetçisinin yönetmesi kadar doğal bir şey yoktur. Bir Türk Milliyetçisinin Cumhurbaşkanı olmaması için her türlü siyasi dili ve söylemi geliştirmek Türk Milliyetçiliğine hizmet anlamı taşımaz. Bunları geniş tartışalım, altını çizerek cümleyelim. Konuştuklarımızdan bir şey çıksın ve toplum da yararlansın. Açıkça söylüyorum, bir Türk Milliyetçisinin, Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetmemesi için elinden geleni ardına bırakmayan bir sistem var Türkiye'de. Deseler ki şimdi 'Şu kişi Cumhurbaşkanı adayı olacak' hemen birileri bağırıyor, 'O kişiye şu kesim oy vermez' başka birisi 'Ona şunlar oy vermez' diyor. Bu tür ayrılıkların, farklılıkların beslendiği alanlarda da doğru siyaset neşet etmez. Şimdi ne oldu, başka önemli aktörler vardı hani; şimdi herkes milliyetçi oldu. Herkes en başında milliyetçi olmayı başarabilmiş olsaydı, bu Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine sadakatle bağlı kalmış olsaydı bunlar şimdi tartışılmazdı. Kesinlikle milliyetçilik ya da o duygu istismara kapatılmalıdır. Milliyetçi olan çıksın 'icaplarını yerine getireceğim' desin, ona bakarız.

"ŞAHSIMLA STATÜ EŞİTLEMEYE ÇALIŞIYORLAR" 

Özellikle seçim kampanyası sürecinde MHP'den Müsavat Dervişoğlu'na yönelik eleştiriler yapılmasının hatırlatılması üzerine Dervişoğlu, "Evet ne hikmetse benimle uğraştı bazı arkadaşlar. Eskiden olsa çok tepki gösterirdim, 'Siz kim oluyorsunuz' diyebilirdim. Yani benim milliyetçiliğimin sorgulanması onlara kalmadı. Çünkü ben o sıfatı bedelini ödeyerek taşıyanlardanım, sonradan kazanıp, objeler üzerinden götürenlerden değilim. Eskiden olsa duygusal tepkiler de verebilirdim ama bunların bir kısmı şahsımla siyasi ilişki kurmak ve statü eşitlemeye çalışmakla alakalıdır. Bir bölümü de yaramaz çocukluktur. Bir çocuğu sevgiden mahrum bırakırsanız, dikkat çekmek için bir şeyleri kırar. Bir kısmın çocukluğuna, bir kısmın da şahsımla statülerini eşitleme çabalarına bağlıyorum. Ancak Müsavat Dervişoğlu ile ilgili özellikle konu Türk Milliyetçiliği, vatan sevgisi olunca, başka alanlarla onun ismini ilişkilendirmeye çalışmanın yerinde olmadığını söylüyorum. Kimseyi kırmak, incitmek istemiyorum çünkü ben geldiğim köke saygı gösteren biriyim. Ben eski partimle ilgili çok olumsuz şeyler sarf etmem. Ama Müsavat Dervişoğlu'nu alıp da başka yere taşımaya çalışanın yeri bana göre siyaset kürsüsü değil akıl hastanesidir. Üzülüyorum arkadaşlara. Onlar beni tanıyorlar, özel hayatımızda sevgi ve saygıdan kaynaklı bir kriz de yaşanmıyor ama bunu siyaset için yapıyorlarsa bundan sonuç alamayacaklarını, seçim sonuçlarına bakarak görmeleri lazım" dedi.