Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclis Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, GÜNDEME BAKIŞ’a özel açıklamalarda bulundu. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’yi sert sözlerle eleştiren Nalbantoğlu, Pakdemirli’nin “Türkiye’de hiçbir çiftçi zarar etmedi” açıklamasına şaşırmadığını ifade ederek, “Böyle bir cümle kurabilir mi kurabilir hatta bunun doğru olduğunu bile sanabilir. Bunu insanları kandırmak için de söylemiyor olabilir. Benim de o zaman şöyle bir hakkım doğar diye düşünüyorum; ben, Bekir Pakdemirli’yi tarımla ilgili herhangi bir konuda hiç fikri olmayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tarif ederdim şimdi hiçbir konuda fikri olmadığını düşünüyorum, sırf tarım değil. Özellikle çiftçinin , köylünün, sırf tarımla hayatını ikame etmeye çalışan insanların zarar etmediğini söyleyebilmek, Türkiye’de en son söylenebilecek sözdür. En son cümledir. Ben önceden tarımdan anlamıyor diyorum ama dünyadan haberi yok. Bu açıklamasına ancak gülüyoruz ama bu gülme de, güleriz ağlanacak halimize durumu. Bu arkadaş muhtemelen yapılacak ilk genel seçime kadar tarımı yönetemeye devam edecek ve halen çiftçinin zarar etmediğini düşünen bir Tarım Bakanımız olacak. Yani çiftçinin ektiğinin, beklentilerini karşılayacak şekilde 5 kat, 10 kat ürün aldığını, bu ürünü doğru satabildiğini, doğru pazarlayabildiğini düşünen bir Tarım Bakanımız olacak. Meseleleri kişiselleştirmeye hakkımız yok ama kişiselleştirip, tarımla uğraşmadığım için Tanrı’ya şükretmek durumundayım” dedi.  

“GIDAYA ERİŞİMDE CİDDİ SIKINTILAR YAŞANACAK” 

Türkiye’nin her yerindeki çiftçinin durumunun aynı olduğuna dikkat çeken Nalbantoğlu, “İzmir’deki çiftçinin durumunun Mersin, Antep ya da Nevşehir’dekinden farklı olduğunu düşünmüyorum. Çok temel veri olan, hatta benim kanaatimce alfabe olan maliyetler, üretim maliyeti; bu ister araba üretimi olsun ister patates üretimi olsun, ister yarı mamul ister son mamul üret, verinin kaynağı üretim maliyetidir. Türkiye’de tarım dışa bağımlı. Tohumu dışarıdan alıyor, gübreyi dışarıdan alıyor, her şey dışarıdan yani tarımın tamamı dövize, dışa endeksli. Dövizin durumu ortada, bunlar ortadayken çiftçinin zarar etmediğini düşünmek herhalde Sayın Bakanımız Bekir Pakdemirli’ye has bir düşüncedir. Bitti, önümüzdeki yıl Türkiye’de koşullar değişmezse ki; değişmesi için en ufak sebep yok. Çünkü akşam yat sabah kalk düzelmiş olacak gibi bir dünya yok. Her şey adım adım düzelecek. Tarımın düzeleceği konusunda en ufak bir işaret yok ortada. Çünkü; ekmek için tohum alamıyor, parası yok, hadi parayı buldu, tohumu attı tarlaya diyelim; o tohumdan beklediği verimi almasını sağlayacak zirai ilacı, gübresi, destekleyicisi, mücadele ilacı yok. Dolayısıyla önümüzdeki sene, iklim koşulları gibi benzeri olguları da düşünürsek çünkü bu da olumlu gitmiyor. Dünyada ciddi bir kuraklık var, önümüzdeki yıl gıdaya erişim konusunda ciddi sorun yaşayacağımızı düşünüyorum” açıklamasında bulundu.  

“BUĞDAY BULAMAYABİLİRİZ” 

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın market fiyatları konusundaki açıklamalarına atıfta bulunan CHP’li Nalbantoğlu, “Domates fiyatının 5 tane büyük marketin ürünü olduğunu düşünen kafayla ve çözümü orada arayan kafayla ‘Çiftçimiz hiç zarar etmedi’ diyen kafa, aynı kafa. Marketler bir araya gelmişler, esasen 1 liraya mal ettikleri domatesi ‘Hadi 10 liraya satalım’ demişler ve 10 lirada satmaya başlamışlar. Böyle bir kafa, böyle bir mantık olabilir mi? Bunu cezaya kadar götürüp, cezalar falan kesmişler. Bugün 10 lira da olsa hala Türk çiftçisinin, Türk köylüsünün, Türk üreticilerin gerçekten büyük sabrı ve cesaretiyle hala domates var. Olmayabilir, emin olun olmayabilir. Mesela önümüzdeki yıl biz, buğday bulamayabiliriz. ‘Nasıl olabilir böyle bir şey’ demeyin, olabilir. Çünkü; ekecek alanın, gübren, tohumun yok. Nasıl olacak, kendinden yetişen bir şey değil ki bu. Buğday, domates kendinden yetişen bir şey değil. Bu işlerin mutlaka dosdoğru, adam gibi planlanıp, bu planlara uyularak çiftçinin, üreticinin desteklenmesi lazım. Yoksa ekemeyecekler, ekmeyince de lojistik, ürüne ulaşım ve benzeri sorunlar dağ gibi büyüyecek” ifadelerini kullandı.  

“GENÇLER YURTDIŞINA GİTME İSTİYOR” 

Türkiye’de yapılan kamuoyu yoklamalarından çıkartılması gereken gerçek sonuçların çıkartılmadığını belirten Rıfat Nalbantoğlu, “Her işte olduğu gibi kamuoyu araştırmalarının da okumanın, yorumlamanın kendine has bir tekniği olduğunu bu işin uzmanları söylüyor. Ben söylemiyorum, işin ayrı bir tekniği var. Bütün kamuoyu yoklamaları, final sorusu olarak; bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz sorusuyla biter ve kamuoyu yoklamalarından çıkartılan sonuç buymuş gibi görülür. Ben, bir parça arkadaşlarım ve çevremden duyduğumla, o yoklamalara biraz daha farklı bir gözle bakmaya çalışıyorum. Hoş, bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy vereceksiniz sorusunun cevabında da şu yaptığım yorumdan farklı bir şey yok. Türkiye’de ekonominin iyi yönetildiğini düşünüyor musunuz, sizce ekonomi iyi yönetiliyor mu diye bir soru oluyor, son soruya gelmeden önce. Bu soruya ortalama yüzde 80 iyi yönetilmiyor yanıtını veriyor. Tüm kamuoyu araştırmalarında bu oran aşağı yukarı yüzde 80. Yarının bugününden daha iyi olacağını düşünüyor musunuz sorusuna da yine yüzde 80 insan; daha iyi olacağını düşünmüyorum yanıtını veriyor. Yani eskilerin ‘Bu günleri arayacağız’ diye bir sözü vardı ya; insanlar bu günleri de arayacağını düşünüyor. Kendi kişisel geleceğinizden umudunuz hangi seviyede sorusunun cevabı, gerçekten tıbbi olarak müdahale edilecek seviyede. Gençlerin, yarınla ilgili aslında ellerinde olması gereken en önemli şey gitmiş, umut gitmiş. Yoksa para da bir şekilde kazanılır,, hayat da bir şekilde uzatılır, eğitim de bir şekilde tamamlanır ama umut gittiyse iş bitmiş. Bu ülkede yaşayan insanların yarısından fazlası bir şekilde bu ülkeden gitmeyi düşünüyorsa, bu ülkeyi sevmediğinden değil. Bu ülkeyi çok seviyorlar, bu ülkeden başka bir yerde yaşamak isteyen de yok ama yaşamanın koşulları yoksa nasıl olacak. Herkes kendine bir alan, bir yol arıyor. ‘Geleceğim ne olacak’ sorusunu sormak, düşünmek insanların en doğal hakkı. 10 sene sonra ben nerede olacağım; diye sormak ve buna umut dolu cevaplar aramak, herkesin en doğal hakkı. O son sorudan 5 soru önce yer alan bu soruya da bence en önemli şey olan umudu kaybetmiş bir insan kitlesi, genç nüfus çıkıyorsa, o iş bambaşka bir yere gitmiş. Durumumuz bu, bu da çok kötü bir şey” dedi.  

“TUZ KOKTU, HEMEN SEÇİM” 

Vatandaşın hemen seçim istediğini savunan Nalbantoğlu, “Turgut Özal isimli bir siyasetçi vardı ve acayip acayip işler yapardı. Biz de eleştirirdik onu, ‘Yanlış yapıyorsun’ derdik. ‘Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz diye bir laf etti’ bu, teknik olarak yanlış yapılan her işin alternatif olarak teknik bir telafisi vardır, yapılır ve düzeltilir. Ekonomi teknik olarak yanlış mı yönetiliyor, döviz kuru enflasyon bağlantısı yanlış mı algılanıyor, doğru algılayanlar gelir düzeltir. Bu ülke toprağın altına batacak değil. İstediğin kadar teknik olarak kötü işler yap, bir farklı teknikle mutlaka bunlar düzelir ama anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz dediği zaman benim tüylerim ürpermişti. O bir teknik yanlış değil, Özal’ın durumu artık bambaşka bir işe evirilmişti. Yoksa en az bunlar kadar kötü yönetiyordu. Bunlara satma, talan etme fikrini veren Özal’dır. Bunların fikir babası Özal’dır. Bunların fabrikaları, ülkeleri satmalarının fikir babası Özal’dır. Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz dendiği zaman bunu düzeltebilecek bir teknik yok. Bu görüş hakim olursa, bu görüş toplumda genel kabul görür bir görüş haline gelirse, bunu düzeltebilecek bir teknik yok. Et koktu mu, tuz basarsın, tuz koktu mu ne yapacağız. Tuz koktu, tuz! Tuz kokuyor. Eskiler bulmuş, et koktu mu tuz basarlarmış, koku dururmuş, bir yöntem varmış ama şimdi tuz kokuyor ne yapacağız. Yapacak tek bir şey var, seçim yapılacak. Direnmeyecekler, zaten götürmeleri mümkün değil” açıklamasında bulundu.  

“HİZMETLERİNİ SEÇİMLE TAÇLANDIRSINLAR” 

İnsanların açlıkla mücadele ettiğini, aç kaldığını dile getiren Nalbantoğlu, “Ekonomi hayal içinde gidecek bir iş değil, bu bir matematik. Hayallerle yürüyecek bir iş değil. Vatandaş hemen şimdi sandığı istiyor, çünkü aç. Karnı doymuyor. İstanbul’daki kız yurdundaki kızlar, ‘Açız’ diye bağırıyor. Bu ülkede üniversitede okuyan kızlarımız 13-15 liraya yemeği alamıyor, yemek yiyemiyor. Yoksa insanlar manyak mı camdan ‘Açız’ diye bağırsın. Belli ki verememiş o parayı. Bu hale gelmişse, tuz kokmuş demek ki… O yemeği 13-15 liraya satabilen yurt yönetimi de sadist olduğu için o paraya satmıyor, o kadara mal edebiliyor. Sübvanse ederek verebildiği fiyat  bu demek ki. Ben o yurdu yöneten insanların sadist olduklarını, milleti aç bırakmak istediklerini düşünmüyorum ama mal edebildiği fiyat o. Ekonominin temel taşı maliyet, buna verebiliyor ama alamıyor. Tuz koktu işte. Yurt camından ‘Açız’ diye bağıra bağıra 2023’e kadar gidilemez. Akıllarını başlarına alacaklar, oturup düşünecekler. Bu ülkeye acayip hizmetler yaptıklarını söylüyorlar ya, hadi diyelim yaptılar, bir hizmet daha yapmak istiyorlar, bugüne kadar yaptıkları büyük hizmetleri bir hizmetle daha taçlandırmak istiyorlarsa, sandığı vatandaşın önüne getirecekler. Vatandaş kimi seçerse sonuçlarına katlanacaklar” diye konuştu. 

“DEPREMZEDELERİN SON SORUNU MİMARİ” 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ tarafından yapılan binalara yönelik eleştirileri değerlendiren Nalbantoğlu, “Depremde evini kaybeden insanların en son sorunlarının Selçuklu mimarisi olduğunu düşünüyorum. Hatta sorun olduğunu bile düşünmüyorum. Adam başını sokacak bir yer bulsun da Selçuklu mimarisi olsun, Hitit mimarisi olsun, Taş devri mimarisi olsun, başını sokacak bir yer bulsun. Diğer bir sürü sorun çözülür, iş kubbeye kalır. Sen hiçbir şey çözememişsin, çok süratle hallettikleri, çözdükleri bir tane iş var. Eğer o evleri, dolara endeksli hem de Amerika’daki dolara endeksli, dolar Amerika’da da artacak şekilde, köprü geçişleri gibi dolara endeksli kiralarla yapmıyorlarsa hiçbir şeyi bitirmez bunlar. Süratle bitirdikleri tek iş bu. Milleti haraca bağlayalım da nasıl bağlayacaksak bağlayalım. Ama geçmediği köprüden haraç alalım ama oturmadığı evden haraç alalım. Mimarlar Odası’ndan, Şehir Plancıları Odası’ndan değerli arkadaşlarımın görüşlerine tabi ki iştirak ederim. İzmir’in kendine has bir mimarisi var. Tabi ki dokuyu bozar ama depremzedeler açısından bakarsanız, kış geldi, insanlar evlerine otursun kardeşim, derdi bu depremzedelerin. Bu sorun çözüldükten sonra işin alt kırılımlarına, estetik ayrıntılarına baktığımız zaman tabi ki olmaz. Ben hem siyaset vesilesiyle hem de Mali Müşavirler Odası Üst Birlik Yönetimi Üyesi olmak sıfatıyla Türkiye’nin her yerini sürekli dolaşıyorum. Binayı gördüğün zaman ister Konya’da, ister Mersin’de ister Sinop ister İzmir’de ol, ‘Burası ya emniyet müdürlüğü ya kaymakamlık’ diyorsun. Yani, tek tip proje üretip her yere yapıyorlar. Saray da aynı şekilde. Tek tip proje üretip, bunun adına da Selçuklu Mimarisi deyip, depremde yıkılan  evi de, hastaneyi de, kaymakamlığı da aynı mimariyle kubbeli mubbeli yaparsan adama gülerler. Ben niye gülüyorum şimdi biliyor musunuz, az önce umut meselesi dedik ya, ben bu umudumu hiç kaybetmediğim için gülüyorum. Yoksa umudumu kaybetsem bu ülkeye bakıp, oturup zırıl zırıl ağlamam lazım. Ben bu ülkeden hiç umudumu kesmedim, bunların hepsi düzelecek” diye konuştu.  

“HALKA SORSUNLAR, İŞLERİNE BAKSINLAR” 

Nalbantoğlu yaptığı açıklamada, “Deprem konutlarındaki kubbeleri değil, Ankara’da Yargıtay binası yapıldı, orayı görün. Yargıtay binası mı ibadethane mi ayırt edin bakalım. Bir tane proje var ellerinde, hepsinde kubbe aynı yerde, giriş kapısı kademeli… Ama Türkiye’nin temel sorunu bu değil şimdi, yapsınlar yapsınlar… Selçuklu Mimarisi, Hitit mimarisi ne yapıyorlarsa yapsınlar ve gitsinler… Ya da ‘Biz bundan yapmaya devam edelim mi yoksa duralım mı’ diye vatandaşa bir sorsunlar. İddia ettikleri gibi her ankette yüzde 15 buçuk öndeler ya, bir ankette bile önde değilken yüzde 15 buçuk her ankette öndeler ya sorsunlar vatandaşa. Yüzde 15 buçuk çıksın, yapmaya devam etsinler. Böyle bir şey yok, işlerine baksınlar” ifadelerini kullandı.  

“BU KAFAYLA ÜLKE YÖNETİLMEZ” 

Nalbantoğlu, “Türkiye’de hiçbir çiftçi bu yıl zarar etmedi” diyen Tarım Bakanı ile ekonomiyi yöneten arkadaşların kafası aynı çalıştığını söyleyerek, “Bir parça ekonomi literatürüne hakim olduğumu düşünüyorum. İlk duyduğum zaman ‘Bu neymiş’ dediğim, oturup araştırdığım rekabetçi kur teorisi, sevgili damadımızın rekabetçi kuru; kur artışı bizi bozmaz, bizim ürünlerimizin ihracat payı artar, üreten kazanır, dolar 10 lira olmuş, adam zaten 1 dolara satıyorsa 10 liraya geliyor, biz rekabetçi kur yarattık, ekonomi iyi gidiyor sözleri… Bakın; doların artması da bizi bozmaz, hatta cari açık kapanabilir gibi acayip teorileri var arkadaşların. Böyle bir şey olmaz, rekabetçi kurun kaynağı yine üretim. Senin zaten ürettiğin şeylerin buğday dahil; sanayi ürünlerinden bahsetmiyorum buğday dahil ürettiğin ürünlerin yarıdan fazlası yüzde 60’ı yine dolarla oluyorsa, sen rekabetçi kurla ne yapacaksın? Yine dövizle alıyorsan nasıl üreteceksin. Ben bildiğiniz buğdaydan bahsediyorum, Nevşehir Ovasına ekip, Ağustos’ta biçtiğin buğdaydan bahsediyorum. Onun da girdi maliyetleri hepsi dövizle, dolayısıyla bununla cari açığı kapatamazsın. Gevşek gevşek gülerek, ben dolarla almıyorum diyerek olmaz. Bu kafayla bu mantıkla ülke yönetilmez. Bunlar ekonomik davranış biçimlerine, ekonominin yönetiş biçimine farklı zaviyelerden bakan insanların yorumu değil yani böyle bakıyorum da bunu görüyorum, bu yorum farklılığı değil. Bu fiilen etimizde, kemiğimizde hissettiğimiz bir yokluk, bir açlık yorumu. Yok yani bu yolla ne cari açık kapanır, ne Türkiye bütçesi kapanır ne de üretim artar, ne de bir şey yapılır” dedi.  

“ÇALMAYACAKSIN, ÇIRPMAYACAKSIN” 

Ekonominin yönetilemediğini kaydeden Nalbantoğlu, “Bunlar 4 işlemi bilmiyorlar, bu çok basit bir iş. Sanki atom çekirdeğini parçalayacak sanki 110 bilinmeyenli bir denklem, hayır yok böyle bir şey kardeşim. Ekonomi aslında sağlıklı, gerçekten üretimi artırmaya yönelik bir kafayla yönetilmesi çok zor bir şey değil. Sanki Türkiye’de sadece 3 tane adamın bilebileceği, onlar da nasıl öğrendiyse, sanki çok zor bir denklemi çözüyorlar. Yok böyle bir şey ya. Böyle bir denklem yok. Dünyada herkes ne yapıyorsa onu yapacaksın. Çalmayacaksın, çırpmayacaksın gerçekten üretimi artırmaya yönelik, gerçekten vatandaşa yönelik, ucuza mal etmeye yönelik bir çaba içine gireceksin; göreceksin ki olur. Zaten kendiliğinden olur. Toprak yaşlanmadan, zehirlenmeden önce tohumu nasıl atıyorduk. Bundan 50-100 yıl önce zirai mücadele araçları mı vardı? İlaçları mı vardı, atıyordu adam boyunca başak, buğday oluyordu. Toprağı yordun, toprağı zehirledin dedik ki yapma, doğal yolla zaten hallolur her şey. Ekonomi de böyle, üretimi artıracak ve bu üretimin insanlara yansıyacağı bir bölüşüm teorisi üzerine kurmazsan yapamazsın. Meseleyi 10 bilinmeyenli denklem haline zaten sen getirdin. Şuraya bir köprü yapalım, bu köprüden her geçen arabadan 15 Euro para alalım. Sonra her yıl 15 bin araç geçecek, 100 bin araç geçecek diye de garanti verelim. Bunları bilinmez hale sen getiriyorsun. Böyle bir alışveriş olmaz, böyle bir garanti verilmez. Verilirse Zafer havaalanı gibi olursun. Teorik olarak hizmet ettiği 3 şehrin nüfusundan fazla yolcuyu garanti ediyorlar. Bilinmez, içinden çıkılmaz hale sen getirmezsin. Ondan sonra da bu nasıl düzelecek, çalmak, çırpmak üzerine plan yapmazsan, gerçekten domatesi adam gibi üretip, vatandaşa adam gibi domates yedirmek üzerine plan yaparsan, gerçekten buğdayı adam gibi üretip, vatandaşa ekmek, buğday olsun, un olsun diye yaparsan olmaz” açıklamasında bulundu.  

“CUMHURBAŞKANI ADAYIM KILIÇDAROĞLU” 

Gönlünden geçen Cumhurbaşkanı Adayının CHP Lideri Kılıçdaroğlu olduğunu aktaran Nalbantoğlu, “Cumhurbaşkanı Adayı Genel Başkanım Kemal Kılıçdaroğlu olsun isterim. Her özelliğinden dolayı… Olumsuzluk diye tabir ettiğimiz gerek ekonomi, gerek tarım yönetiminde hiçbir özellik Sayın Genel Başkanımız da yok. Bunu gerçekten samimi söylüyorum. Bir parti fanatizmi ile söylemiyorum. Ben Genel Başkanımızı çok yakın tanıyorum. Benim meslektaşım, bütün özelliklerini biliyorum. Bu olumsuz özelliklerin hiçbiri yok, ekonomiyi söz verdiği gibi önce 1 haftalık sonra 1 aylık sonra 3 aylık periyodlarda ülkeye nefes aldıracak, canlandıracak hamleleri seri bir şekilde yapacağına eminim. Bunu gerçekten inanarak söylüyorum. Denklem gerçekten basit, acayip karışık bir iş yok ortada. Siz bunların yaptığı döviz, yol, köprü hesaplarını yaparsanız işin içinden çıkılmaz, dünyanın hiçbir yerinde böyle yol, köprü yapılmıyor” ifadelerini kullandı.  

İZMİR’İN ÖZELLİKLERİNE TAHAMMÜL EDEMİYORLAR” 

Nalbantoğlu, AK Parti’nin İzmir’in temel özelliklerine tahammül edemediğini savunarak, “Hiç kimseye haksızlık etmeyelim ama bazı şeyleri de doğru tespit edelim. İzmir’i tarif edeceğimiz diyelim ki 3 tane özellik, vasıf, nitelik sayarsak hoşgörü, demokrasi anlayışı, çoğulculuk anlayışı deriz. Arkadaşlar bu 3 kavrama düşman, İzmir’e düşman değil. Bu 3 kavrama aşık; ki biz İzmirliler bunu 50 yaparız ama ben sadece 3’ünü ele alıyorum; bunları içine sindirmemiş hatta bunlara düşmansan, İzmir’e düşman olursun, sevmezsin İzmir’i. İzmirliyi sevmezsin, bu çok doğal. Ben İzmir’e özel bir düşmanlıkları olduklarını düşünmüyorum ama İzmir’in yaşam biçimine, demokrasi anlayışına İzmir’in demokratik havasına, çoğulculuk anlayışına, hoşgörüsüne tahammül edemiyorlar. Dolayısıyla da sevmiyorlar” dedi.  

“STAT, KARŞIYAKA’YA CANLILIK GETİRİR” 

Karşıyaka Stadı ile ilgili konuşan CHP’li Parti Meclisi Üyesi Nalbantoğlu, “Karşıyaka Stadını mutlaka yapacağız; diyen Binali Yıldırım arabalarda gezdi. Hangi saikle ona sahip çıktığını bilmediğimiz için, Allah Allah ne oldu ya, Karşıyaka Stadından neden vazgeçtiler deniliyor. Yapmaya hangi saikle karar verdiklerini bilmediğimiz için neden vazgeçtiklerini de bilmiyoruz. O sırada seçim vardı, Karşıyakalıların gönlünü almak üzere, Karşıyakalıları hoş tutmak üzere böyle bir şey söylemiş olabilirler, ondan sonra Karşıyakalıların kendilerine yeterli teveccühü göstermediğinden cezalandırmış olabilirler, bilmiyorum. Benim bütün arkadaşlarım bilir ben Fenerbahçeliyim. Fırsatım, vaktim olduğu zaman da Fenerbahçe Stadında maç izlemeyi çok severim. Dolayısıyla da şehrin ortasında, şehrin göbeğinde bir stadın ne olduğunu ben 20 yıldır, 30 yıldır bilirim. O bölgeye nasıl bir katkı sağladığını, nasıl bir canlılık getirdiğini ben bilirim. Maç günleri Kadıköy’de bayram havası olur. Esnafın yüzü güler. Dolayısıyla ben Karşıyaka Stadının orada yapılmasını zaten savunan biriyim. Benim siyasi görüşüm itibariyle Karşıyakalı bize zaten teveccüh gösteriyordu. Ben zaten orada yapılması gerektiğini düşünen biriyim. Bakın Göztepe Stadı, Güzelyalı gerçekten canlandı. 15 günde 1 trafik olabilir, kaldı ki özellikle Karşıyaka ve Göztepe Statlarının bulunduğu bölgede bir problem yaratmaz, aksine canlılık getirir” diye konuştu. İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, “Karşıyaka stadı belediyeye külfet getirir” sözlerini değerlendiren Nalbantoğlu, “Büyükşehir  Belediye Başkanımız, Büyükşehir bürokratları altına girdikleri külfetleri son noktasına kadar hesap ederek yaparlar, bunu da yapmışlardır, hiçbir şüphem yok” dedi.