İZTO eski Başkanı Ekrem Demirtaş sessizliğini Haber Ekspres Gazetesi’nden Fatih Özkılınç’a bozdu.

İŞTE DEMİRTAŞ’IN AÇIKLAMALARI

ÇATIŞMA İZTO’YA ZARAR VERİR

2018 yılında gerçekleşen komite seçimleri sonrası “Bu yarış daha bitmedi ben daha başkan seçilmedim. Şu an sadece bir meclis üyesi oldum. İnşallah cumartesi günü başkanlık adaylığımda da arzuladığımız neticeyi alır, sonrasında tüm görüşlerimizi sizlerle paylaşırız” ve “Seçimin sonucunu 175 meclis üyesi arkadaşımız belirleyecek, davul zurna çalanlar değil. Bugüne kadar hep böyle oldu, meslek komitesi seçimlerinden sonra erken kutlama yapanları çok gördüm ama sonuçta üyelerimiz hep bana ve arkadaşlarıma destek verdi” yine “İzmir Ticaret Odası seçimlerinde sonuna kadar varım”  açıklamalarında bulundunuz. Ancak 26 yıldır sürdürdüğünüz başkanlık görevini seçimlere 12 saat kala bıraktığınız. Ardından tüm görevlerinizden istifa ederek aday olmadınız. Seçimlere 12 saat kala neden aday olmaktan vazgeçtiniz? Ya da doğrudan ve dolaylı olarak aday olmamanızı söyleyen oldu mu?

-Açıklayamayacağım nedenlerle aday olmadım. Yeni yönetimin rahat çalışması ve İzmir Ticaret Odası’nın kısır çekişmeler içine girmemesi için meclis üyeliğinden istifa ettim. Yaklaşık üç buçuk yıldır bu konularda ne basın önünde ne de herhangi bir toplantıda konuşmadım. Seçimlerden bu yana üç yıldan fazla zaman geçti. Şahsıma yönelik haksız ve doğru olmayan eleştirilere de yanıt vermedim. Çünkü bu tür çatışmalar 136 yıllık Odamıza zarar verir. O nedenle bu konuda çok fazla açıklama yapamayacağım.

2018 yılında gerçekleşen komite seçimlerinde üyelere Özgener’in lehine oy kullanmalarına yönelik bir takım aramaların yapıldığı hatta bir aramayan müftülerin kaldığı iddiaları dile getirilmişti. Size karşı siyasi bir baskı mı vardı?

-O günler geride kaldı. Geriye değil de önümüze bakmakta fayda var.

HİÇBİR SİYASİ PARTİNİN YANDAŞI OLMADIM

Yine komite seçimleri sonrası “Bu seçimde de meclis üyelerimiz ile birlikte odamıza siyaset sokmayacağız” demiştiniz. Sayın Özgener’in başkan seçilmesiyle birlikte odaya siyaset girdiğini düşünüyor musunuz? Sizin 26 yıllık başkanlık döneminizde Oda siyaset ilişkileri nasıldı, bugün nasıl?

-İzmir Ticaret Odası’nın yaklaşık 85 bin üyesi var. Bu üyelerin sağcısı, solcusu, partilisi gibi çeşitli mensubiyetleri olanlar var. Bu nedenle başkanlığın hepsini temsil ettiği düşünüldüğünde tüm görüşlere, tüm siyasi hareketlere, partilere eşit mesafede durmak gerektiği düşüncesiyle başkanlığım döneminde hiçbir siyasi partinin yanında ve yandaşı olmadım. İzmir Ticaret Odası dışında hiçbir derneğe, Rotary gibi bir takım kuruluşlara üye olmadım. Çünkü İzmir Ticaret Odası sadece mesleki konularda üyelerine yardımcı olmak ve ülkenin ekonomisine katkı koymak amacıyla kurulmuş olan bir meslek kuruluşudur. Siyaset yapılacaksa siyasi partide görev alınır. Benim görüşüm bu oldu. Şu andaki yönetim hakkında da bugüne kadar konuşmadım bundan sonrada bugün itibariyle konuşmayı düşünmüyorum.

SİYASETLE İLGİLİ DEFTERİ KAPATTIM

Ekrem Bey, 2018 yılında gerçekleştirilen 24 Haziran seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili aday adaylık başvurusunda bulunduğunuz belirtildi. Sizi CHP’den aday adaylığına götüren süreç nasıl işledi? Neden milletvekili aday gösterilmediniz? Önümüzdeki süreçte tekrar siyasete girmeyi planlıyor musunuz? Olursa milletvekili olarak mı yoksa belediye başkanı olarak daha faydalı olacağınızı düşünüyorsunuz? Önümüzdeki süreç için görüştüğünüz bir parti var mı?

-Ben siyasetle ilgili defteri çoktan kapattım. İsmail Cem’in Kemal Derviş’le birlikte hareket ettiği dönemde kamuoyu yoklamalarında yüzde 35 oy oranına sahipti. O zaman İsmail Cem’in isteğiyle Yeni Türkiye partisinden aday oldum ve seçimlere girdik. Kemal Derviş bu gruptan ayrıldı. Kamuoyu yoklamalarında yüzde 35 olan oy oranı yüzde 5’lere kadar düştü. Hatta onun altında ama İzmir’de yüzde 5 oy aldık. Sonrasında siyasete girmedim. Cumhuriyet Halk Partisi’yle ilgili söylenenlerin bir kısmı doğru bir kısmı doğru değil. Ben milletvekilliği konusunda açıkça bir beyanda bulunmadım. Ama ismim geçti, sonrada olmadı. Nedenleri de bende saklı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nden milletvekilliği adaylığı başvurusunda bulunmadınız o halde.

-Hayır, adaylık başvurusunda bulunmadım.

GURUR KAYNAĞIM

İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde görev yaptığınız döneme ilişkin açılan soruşturma kapsamında "kamu kurum veya kuruluşlarının ihalesine fesat karıştırma", "görevi kötüye kullanma", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "edimin ifasına fesat karıştırma" suçlarından dava açılmıştı bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Güzelbahçe'deki arsayı aldığınız için sizi suçlarlarken şimdi oraya kampüsün taşınacağını açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Bu beni çok üzen bir olay. Ben arkadaşlarımla birlikte 2001 yılında İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni kurduk. O dönemin mütevelli heyeti ve sonraki mütevelli heyetiyle birlikte İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni bir dünya üniversitesi haline getirdik. Sıfırdan 10 bin öğrenciye eriştik. 100 bin metrekare ders yapılacak binaları inşa ettik. Hiçbir kimseden, devletten hiçbir şekilde hiçbir yardım alamadan üniversite bir dünya üniversitesi haline geldi. Türkiye’de ilk on vakıf üniversitesinden birisi oldu. Bologna sürecinde örnek gösterilen bir üniversite oldu. Mezunlarımız 20 bini aşmıştı. Bu mezunlar çok başarılı oldu. İngilizceyi kendi lisanı gibi konuşan öğrencilerimiz oldu. Bugün çok iyi noktalardalar. Onlar benim gurur kaynağım. Üniversite aynı zamanda üç yıl sonrasında içinde bulunduğu Balçova Kampüsünü 15 milyon dolara vadeli olduğu için faiziyle birlikte 18 milyon dolara aldık. 2005 yılında mevcut kampüsün ileride üniversiteye dar geleceği için yer aradık. Güzelbahçe gibi çok güzel bir alanda tarım arazisi olmayan, imarsız diye söyleniyor ama kentsel yenileme alanı bölgesindeki 222 dönüm araziyi de satın aldık. Her yıl yeni bir derslik binası inşa ettik. Üniversite şu anda bulunduğu konum itibariyle tercih edilen bir üniversite oldu.

İDDİALARI CİDDİYE ALMIYORUM

Biz üniversiteyi farklı kılmak için uğraştık. Öğrenci odaklı, iki lisan konuşan hatta üçüncü lisanı bilen öğrenciler yetiştirme gayreti içine girdik. Her öğretim üyesini CV’sini incelemeden, başarısını görmeden öğretim kadrosu içine alamadık. Böylesine dikkatli bir yönetim sergiledik. Sabahın altısında ben üniversitede bulunuyordum. Her şeyi ile çok yakından ilgilenerek böylesine başarılı bir üniversite haline getirdik. Açılan davalarla ilgili de yine yanıt vermeyeceğim. Süreç mahkemeye intikal etti. Bu nedenle basına bir açıklama yapamıyorum ama bu bir itibarsızlaştırma politikası. Kamuoyunda iz bırakma meselesi. Fakat düşündükleri iz kalmadı. Hiç kimse bana bu davayla ilgili “sen burada yolsuzluk yapmışsın, üniversiteyi dolandırmışsın” diye bir şey söylemedi. Ben bu iddiaları ciddiye almıyorum. Yasal süreç işliyor, sonucunu hep birlikte göreceğiz.

KORKUYORLAR

Sizi neden itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar?

-Herhalde tekrar İzmir Ticaret Odası Başkanlığına aday olmamın korkusu var. O nedenle de bu tür doğru olmayan bir takım iddialarla kamuoyunda itibarsızlaştırma yolunu seçtiler. Bu konuda da çok fazla konuşulacak bir şey yok. Mahkemede her şey konuşuluyor.

KAMUOYU BENİ YAKINDAN BİLİYOR

Yine bu sürece ilişkin vermiş olduğunuz bir demeçte “Bu davadan beraat ettiğimizde özür falan kabul edilmez. Bu işin sonunda onlar da bir fatura ödeyecekler. İnsanları karalamanın, iftira atmanın bedelini bir şekilde ödeyecekler" diyorsunuz beraat etmeniz halinde nasıl bir hamleyle karşılık vereceksiniz?

-Hiçbir hamle yapmayacağım. Ben bir şey ispatlamak zorunda değilim. Kamuoyu beni çok yakından biliyor. Ben sokağa çıktığım zaman bu Alsancak’ın bir sokağı da olsa varoşlardaki bir yer de olsa hemen herkes yanıma “başkanım” diye geliyor. Ben İzmir kamuoyuna mâl olmuş biriyim. Bu iddialar benim üzerimde durmaz, bana yakışmaz. O nedenle de beraat etmenin sevinci içersinde herhangi bir eylem içerisine girmem söz konusu değil.

Önceki dönem başkanı olarak yanıt vermek istemezseniz bile İZTO üyesi bir işadamı olarak mevcut İZTO yönetiminin çalışmalarını ve performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Değerlendirmiyorum.

GÖREVE GELMEK KARTVİZİT TAŞIMAK DEĞİLDİR

Sayın Özgener yönetiminde en çok sizi rahatsız eden konu nedir? Mevcut yönetimin beğendiğiniz çalışmaları var mı?

-Hiçbir rahatsızlık duymuyorum. Elbette desteklediğim noktalarda var, desteklemediğim noktalarda var. Onu ben kamuoyu önünde kimseyle paylaşmıyorum. Yönetimlerin rahat çalışması lazım. Yönetimler sürekli eleştirildiği takdirde yapılacaklar yanlışa doğru sürüklenir. Onun için mevcut yönetimin 136 yıllık İzmir Ticaret Odası’nı yakışan hizmetleri verme mecburiyeti var. O göreve gelmek sadece kartvizit taşımak değildir. Üyelere, kente faydalı çalışmalar yapma mecburiyeti vardır. Bu bilinç içerisinde çalıştıklarını sanıyorum.

EKONOMİ SÖYLEMLERLE DÜZELMEZ

26 yıl ticaret odası başkanlığı yapmış hem de bir iş insanı olarak Türkiye’deki son dönemdeki ekonomik gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Endişe duyuyorum. 26 yıl içerisinde sanıyorum 14 ekonomik kriz gördüm. Türkiye hepsinden güçlü bir şekilde çıktı. İçinde bulunduğumuz durum gerçekten çok zor bir dönem. Özellikle dar gelirli vatandaşlar için ekonominin böylesine inişli çıkışlı hale gelmesi insanları zorluyor. Enflasyonun eskiden olduğu gibi pik yapması, kurların çok yükselmesi gibi bir felakete gitmemek için şu andaki Cumhurbaşkanı ve kadrosu çalışıyor. Ekonomik zorlukları aşmak için hepimizin bu süreçte destek olması gerekiyor. Türkiye, bunu aşacak güce sahiptir. Ama ekonomi hep olumlu söylemlerle düzelecek bir şey değil. Ekonomi eylemlerin sonunda gelişebilir. O nedenle Cumhurbaşkanı ve kabinesinin bu konuyu değerlendirip daha radikal kararlar alması gerekir.

İZTO YOL GÖSTEREN BİR KURUMDUR

Doların 10 TL’yi euronun 11 TL’yi geçtiği Türk Lirasının giderek değer kaybettiği günümüzde İZTO yönetimi yapması gerekeni yapıyor mu? Yani yeteri kadar sesini yükseltebiliyor mu? İZTO İzmirlinin ve iş dünyasının haklarını koruyabiliyor mu?

-Bu soruya da yanıt vermeyeceğim ama şu andaki zorluklar İzmir Ticaret Odası üyeleri için de geçerli. İzmir Ticaret Odası bir pusula, bir deniz feneridir. Deniz feneri gibi yol gösteren bir kurumdur. O nedenle daha aktif olması beklenir. Üyelerine mesaj vermesi gerekir. Ben görev sürem içersinde faizlerin gecelik 3 bin 600’e çıktığını gördüm. Şu anda faizler yüzde 15 mertebesinde. Söylenen kur serbest. Peki, faiz serbest mi? Faiz serbest değil. Ekonominin özünde her türlü davranışta göz önüne alınması gereken bir şey var; biz serbest piyasa ekonomisini benimseyen bir ülkeyiz. Arz ve talebin kesiştiği yerde fiyat oluşur. Kura müdahale edildiği zaman bu tür olaylar meydana gelir. Kur, enflasyon ve faiz üçlü bir saç ayağıdır. Bu üçlünün biri kısa kalırsa birine müdahale edilirse ayak basmaz. Dengesizlik meydana gelir. Bu nedenle hepsinin uyum bir uyum içinde olması gerekir. Kur tamam, serbest bırakılsın. Bu bizim de eskiden bu yana savunduğumuz bir şey. Ama faizi baskı altına aldığınız zaman yüzde 15 faizle tasarrufunu bankaya yatıran bir TL biriktiren kişi doların bu yükselişi karşısında çok büyük kayba uğruyor. Bu dengesizliğin düzelmesi gerekir ki insanlar TL’de kalsın, dövize yönelmesin. Döviz kurunun yükselmesi talebin artmasıyla oluyor. Çünkü TL’de kalan çok kaybetti. Bunun kısa zamanda düzeltilmesi gerekir.

CARİ AÇIĞI İNKÂR EDEMEYİZ

Son dönemde ihracat rakamları her geçen gün yükseliyor. Buna bağlı olarak olumlu bir tablo çizilerek ihracattaki artışla birlikte dolar bolluğu yaşanacağı ve bununla birlikte kurun gerileyeceği ifade ediliyor. Son dönemdeki fahiş fiyat artışlarında ise ihracattaki artışın etkili olduğu dile getiriliyor. Bugünkü ihracat politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Rahmetli Turgut Özal zamanından bu yana Türkiye dış ticarete dayalı büyüme modelini seçti. Bu doğru bir modeldi. 85’li, 90’lı yıllarda 3 milyar dolar olan ihracat bugün 250 milyar dolara gidiyor. Bu güzel bir şey. Ama bu süreçte bizim eksikliğimiz ara mal girdilerine kazanılan doların verilmesi. Ara mal üretiminin artırılmasıyla ilgili teşviklerin verilmesi gerekiyor. Şu anda gelen doların büyük bölümü bir takım ihtiyaçlar için yapılan ithalata gidiyor. Eksikliğimiz turizm gelirleri. Turizm, cari açığı kapatmada önemli bir rol oynuyor. Ülkeyi yönetenlere haksızlık yapmayalım. Pandeminin getirdiği sıkıntılarla birlikte turizm gelirleri düştü. İhracatı arttırarak Türkiye’nin cari açığını azaltmaya yönelik girişimler doğru.  Ancak cari açığın varlığını inkâr edemeyiz. Bu da ülkenin ekonomisindeki dengeleri altüst ediyor. 

İZMİR’E HEYECAN GETİRDİK

Sizin yönetiminiz döneminde 10 yıllığına kiralanan Pasaporttaki Dalgakıran, söz konusu proje hayata geçemeden bu yılın Ağustos ayında geri iade edildi. Sizce projenin hayata geçmemesinin nedeni nedir? Söz konusu kiralamayla projenin hayata geçmemesi nedeniyle İZTO zarar etti mi? Dalgakıran konusunda size karşı açılmış bir dava var mı?

-Ben bir İzmir sevdalısıyım. İzmir’in denizine, caddesine, sokağına, varoşuna baktığım zaman neler yapılması gerektiğini kafamdan geçiren ve bunu arkadaşlarımla görüşerek proje haline getiren bir başkanlık dönemi yaşadım 26 yıl. İzmir için pek çok proje ürettik. Başardıklarımız var, başaramadıklarımız da var. İzmir’e heyecan getirdik. Expo 2015-2020 adaylığımızla birlikte dünyada tanınan bir kent haline geldik. Sonuçta kazanılmadık ama İzmir bir dünya kenti haline geldi. Dalgakıran, Marina, Akvaryum Projesi cazibe merkezi yaratmaya yönelikti. İzmir’e bir turist geldiği zaman en az bir hafta olamadı 3-4 gün kalabilmeli. Peki, turist bu 3-4 günde nerede vakit geçirecek? Bu sorunun karşısında dalgakıranın bir cazibe merkezi haline gelmesi ve buraya gelen kişilerin bir gününü burada geçirmesiyle ilgili bir proje ürettik. Burada aynı zamanda bir marina olacaktı. Marinadaki pantonları çok olduğu ve bunu azaltılması gerektiği belirtildi. Bunun üzerin proje revize edilerek pantonlar azaltıldı. Buna rağmen proje sit kurulundan geçmedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi gibi kurumlar buna onay vermedi. Değişiklikten sonra belediyelerde onay verdi karşı çıkan olmadı ama İzmir’deki sit kurulunun gündemine girmedi. Girmemesinin neden, bu konuda Turizm Bakanlığı’nın bu konuda görüşünü ifade etmemesi ve “gündeme alınsın” dememesi nedeniyle kaldı. Ama SİT kuruluna girdiği zaman her şey düzgündü. Ben konuyla ilgili Turizm Bakanı ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı ile görüştüm. Hepsi son projenin uygun olduğunu söylediler. Fakat benim başkanlık sürem bunu SİT Kurulu’ndan çıkmasına yetmedi. Sonraki süreci bilmiyorum. Burada açılan bir dava yok. Bir zarardan da söz edilemez. Çünkü bu İzmir’in önemli bir projesidir.

İZMİR’İN BÜYÜK BİR EKSİKLİĞİ

Geçtiğimiz günlerde bir gazetede “İzmir’in Marinası” diye bir haber çıktı. Şimdi burası marina değil. Marina olmanın özellikleri vardır. Orası ancak bir barınaktır. Balıkçı barınağı demek doğru olmaz ama balıkçı barınağından da büyük bir yer değildir. Oraya ancak küçük tekneler girebilir, bağlanabilir. Büyük teknelerin orayı girmesinin imkânı yoktur. Diğer Akdeniz şehirlerine baktığımız zaman marinaları çok daha güzel, gezilen, barınılan bir yer. Marina, yan tesisleriyle birlikte vakit geçirilen bir yerdir. Üçkuyular’daki o yer marina değil. O nedenle İzmir’in mutlaka bir marinası olmalıdır. Bunun içinde en uygun yer dalgakıranın koruduğu Pasaport İskelesidir. Bu mutlaka yapılmalıdır. Bu proje kârlı bir projedir. Ben bu projeyi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e de gönderdim. Projeyi Büyükşehir Belediyesi sit kurulundan geçirebilir. Çünkü mutabakat da var. Burayı kiralayıp kendi yapabilir ya da yap işlet modeliyle çok kolay yatırımcı bulabilir. Benim İzmir Ticaret Odası başkanlığım dönemimde çok yatırımcı geldi. 10 milyon dolar mertebesinde bir maliyeti olan proje çok kolay yatırımcı bulabilir. Bu İzmir’in büyük bir eksikliğidir. Umarım kısa zamanda gerçekleşir. Şehrin dinamikleri bu konuda harekete geçmelidir. Dalgakıran’ın kiralanması İzmir Ticaret Odası Meclisi’nin aldığı bir karardır. Bu benim şahsi bir olayım değildir. İzmir Ticaret Odası Meclisi üyelerinin oylarıyla burası kiralanmıştır. Benim şahsıma bir maliyet çıkarılamaz.