GÜNDEME BAKIŞ – İzmir’de meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki depremin ardından yaralar sarılmaya devam ederken İzmir Büyükşehir belediyesi önemli bir çalıştayın altına imza atıyor. Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Fuar İzmir’de düzenlenen İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması’na çok sayıda bilim insanı katıldı. Buluşmanın açılışında Deprem uzmanları, akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarını temsilcileri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, CHP Milletvekilleri ve PM Üyeleri, CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, İYİ Parti İzmir İl Başkanı Hüsmen Kırkpınar, belediye başkanları yer aldı.

GÜVENDE HİSSETMİYORLAR

Açılış konuşmasını yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı ve Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alim Murathan, “2020 yılında dünyada deprem istatistiklerine baktığımızda 9 depremi 7 üzerinde olduğunu görüyoruz. Dünyada kayıp sıralamasında en ön sıradayız. Yaşadığımız yüzyılda ülkemizde bu kadar kayıp yaşanması gerçekten düşündürücü ve üzücüdür. Bilim ve teknik depremlerin yıkıcı etkisine karşı her türlü önlemi alabilecek niteliğe ulaşmış durumdadır. 30 Ekim depremi özellikle Bayraklı bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızda çok ciddi güven problemi oluşturdu. İnsanların en temel ihtiyacı kendilerini güvende hissetmektir. Deprem sonrası yurttaşlar kendilerini güvende hissetmemektedir. Depremin yıkıcı etkilerini azaltmak ve ihtiyaçları belirlemek için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tek başına baş etmesi mümkün değil. Bu kentin bilim insanları, STK’lar, derneklerin oluşturduğu ortak bir akıl buluşmasına ihtiyacımız vardı” diye konuştu.

GEREKLİ ÖNLEM VERİLMİYOR

TMMOB Genel Başkanı Emin Koramaz’ın açıklamaları da şöyle;

“TMMOB olarak bizde depremin ardından İzmir öznelinde bazı çalışmalar yaptık. TMMOB İzmir İKK’nın bölgeye yönelik yaptığı ilk gözlem raporunu kamuoyuyla paylaştık. Mühendislik, mimarlık ve şehir plancıları olarak ilk andan beri bilgi ve birikimimizi paylaşmak istedik. İzmir Valiliği hasar tespit çalışmasına katılmak adına İzmir’deki odalarımızın talebini reddetti. İzmir Valiliği’nin bu tutumu düşündürücüdür ve bu tavrı şiddetle kınıyorum. Bu ülkede mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının, uygun olmayan yerleşim alanlarının ve tarım alanlarının yapılaşmaya açılmaması konusundaki uyarıları dikkate alınmamıştır. Bu konuda yapmış olduğumuz çalışmalara gerekli önem verilmiyor. Bizler bu ülkenin mühendisleri olarak üzerimize düşen sorumluluğu, hiçbir çıkar beklemeden halkın çıkarı için çalışmaya gönüllüyüz. Bu tip çalışmaları yapmak için siyasiler tarafından görevlendirilmek gerekmediğini biliyoruz. Bundan sonra İzmir Valiliği istese de istemese de bu sorumluluk duygusuyla hareket etmeye devam edeceğiz. Uzman ekiplerimiz tarafından yurttaşların talebi üzerine ücretsiz hasar tespiti yapılmaktadır.

RANT HIRSI…

Güvenli ve sağlıklı yapılarda yaşama hakkı en temel insan hakkıdır ve bir devletin asli görevidir. Depremin hasarlarını en aza indirecek köklü önlemler bir türlü alınmıyor. Her depremden sonra siyasilerden hamasi nutuk dinliyoruz. Türkiye’de rant hırsı insan yaşamına, bilime, akla galip geliyor. 1999 depreminden sonra doğal afetlerde kullanılmak üzere geçici olarak iki farklı vergi konuldu. Bu vergiler önce kanunlarla uzatıldı, sonra kalıcı hale getirildi. Peki bu kadar yıldır toplanan paralara ne oldu?

“TÜM YAPI STOKU GÖZDEN GEÇİRİLMELİ”

Deprem sonrasında kullanılmak üzere toplanma alanlarının oluşturulması lazım. Mevcut deprem alanları rant uğruna imar kanunu çıkarılarak yapılaşmaya açıldı ve AVM’lere dönüştü. Kentsel dönüşümde afet riski taşıyan yapıların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması gerekirken, o bölgelere rant getirmesi için yapılar yapıldı. Kamusal olması gereken yapı denetimi ticarileşti ve yapı denetim firmalarına devredildi. Odalarımız bu süreçlerin hepsinden dışlandı. 1999 depreminden sonra yeni bir yönetmelik çıkarıldı. Yapı kalitesinde görece bir iyileşme sağlansa da denetim sürecindeki eksiklikler olduğu için 1999 yılından sonra yapılan yapıları da tamamen güvenli görmüyoruz. Türkiye’deki tüm yapı stokunun tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.

“BEKLENEN DEPREM BU DEĞİL”

Arama kurtarma ekipleri takdir edilecek bir çalışma sergilemiştir. Fakat hem merkezi düzeydeki hem de yerel düzeydeki kurumlar arasındaki iletişimin kopukluğu tartışmalı noktadadır. İzmir’de yaşadığımız deprem uyarıcı niteliktedir. İzmir’de gerçekleşen bu deprem, olması beklenen depremin 4’te 1 düzeyindedir. Deprem bu şiddetiyle bile birçok kayıplara neden olmuştur. Doğa bizlere bedeli ağır olsa da güçlü bir mesaj vermiştir. Bunu anlamamız gerekiyor.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise yerel yönetim reformu çağrısını yineledi. Başkan Soyer şöyle konuştu:

“İKİ YASA TEKRAR ELE ALINMALI”

Depremin yaralarını sarmak için İzmir genelinde dayanışmayı örgütledik. İzmir depremi sonrasındaki bu dayanışmanın uzun vadede sürmesi gerektiğini önemle vurgulamak istiyorum. Deprem coğrafyamızın jeolojik gerçekliği. İzmir depremi bu gerçekliğe karşı hazırlıklı olmamız gerektiğini gösterdi. Afetlerle mücadele sağlıklı, güvenli ve demokratik bir yaşam hakkının olmazsa olmazıdır. Mevcut Afet Kanunu 1959 yılındaki kanun, Mevcut İmar Kanunu ise 1985 yılındaki haliyle aynı duruyor. Günümüz kentleşmesine bakıldığında bu iki yasanın tekrar ele alınması gerektiğini görüyoruz.

BELEDİYELERİN YETKİLERİ ARTIRILMALI

Afet durumundaki yasal mevzuat ise yeni bir yerel yönetim reformuna ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Afetle mücadele yerelde başlayıp yerelde kazanılıyor. Afet kanunu belediyeleri temel alacak şekilde yeniden yapılandırılmalı. Afet risklerini azaltmanın en önemli araçlarından biri de kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşüm için yerel bir kanun oluşturulması, belediyelerinde yetki ve etkinliğinin artırılması kaçınılmaz bir durumdur. Bu koşullar altında afetlere hazırlık, acil müdahale etkilerinin azaltılması gibi tüm süreçlerde hepimiz ortak akıllarda birleşmeliyiz. Bu konularda katılımcı olmayan hiçbir süreçten başarılı olması beklenemez”