Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ – CHP PM Üyesi Rıfat Nalbantoğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumu değerlendirdi. Sorunlarının ana noktasının ekonominin temel ilkelerini bilmemek olduğunu vurgulayan Nalbantoğlu, yıllar önce denenerek “çözüm” olmadığı ispatlanmış yöntemlerin günümüzde uygulanmaya çalışıldığını kaydetti. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü mezunu olan Nalbantoğlu, “Ekonomik anlamda ülke gerçekten bir sarmala düştü, çok fena bir sarmala düştü. Çözdüklerini iddia ettikleri çözüm olma ihtimali olmadığı yıllar önce ispat edilmiş yol ve yöntemlerle devam ediyorlar. Ekonominin finansal boyutu çok önemli bir nokta, ekonomideki ana noktalardan bir tanesi ama öyle bir konuşuluyor ki; sanki finansal piyasalar, gelişmeler ekonominin esası haline geldi. Doların, enflasyonun artışı gibi konular ekonominin tamamı haline geldi. Gerçekten ekonominin çok temel unsurlarından bir tanesidir finansal piyasalar. Üniversitede bize ilk sömestrde önce makro ekonomi okuttular sonra da mikro ekonomiyi, ekonominin alt dallarını para bankayı, diğer alt açılımlarını okuttular. Makro ekonominin işin alfabesi olmasının sebepleri vardır, renk olsun diye değil. İşin makro boyutunu kavrayamazsanız zaten alt açılmaları kavramanın imkanı yok. Makro ekonomide temel sorunlar nedir, üretim, istihdam tabi ki para politikaları ama bunların makro düzeydeki yaklaşımları. Bu noktalar doğru kavranmazsa bugün içinde olduğumuz sorun gibi finansal sorunların içinde kalır, bu sorunların çözdüğünü, ekonominin çözüldüğünü sanarsınız” dedi.   

“DÖVİZİN ÇIKMASI DA İNMESİ DE SORUN” 

20 Aralık gecesi kurlarda meydana gelen değişime yönelik konuşan Nalbantoğlu, “Döviz gelmiş 18 liraya, 1 gecede 12-13 liraya inmiş, işte çözüldü. Çıkması da sorun, makro ekonomiyi biliyorsanız 1 gecede bunun aşağıya inmesi de çok ciddi bir sorun. Çok bilmediğim konularda ukalalık etmek istemem çünkü ukalalık eden çok kişi var memlekette, hatta ekonomist olmadığı halde ‘Ben ekonomistim ya’ diyen çok kişi var. Ben böyle değilim. Bilmediğim hiçbir konuda ‘Ben şöyleyim ben böyleyim’ demem. Bu gidişatı bir sorun olarak görmüyorsan hatta ‘çözdüm’ dediğin sorunu da bir sorun olarak görmüyorsan, çözüm aracı olarak tarif ettiğin Kur Korumalı TL Mevduat Hesabı Türkiye’de 30-40 yıl önce bir kez daha uygulanmış tabi ki hiçbir şeye çözüm olmamış, bunu da bilmiyorsan bunun çözüm olabileceğini düşünürsün. Böyle bir girdabın içindeyiz. Dövizin artmasının yani finansal enstrümanların vatandaşın yoksullaşmasına, vatandaşın ekonomik durumunun iyice bozulmasına, çok temel ekonomik gösterge olan enflasyonun artmasına sebep olduğunu bilmiyorsan o zaman, satarsın  1 gecede döviz, düşer” açıklamasında bulundu.  

“YENİ BİR VURGUN PLANLANDI” 

Aynı zamanda Mali Müşavir olan Nalbantoğlu, Merkez Bankası ve BDDK bilançolarında vatandaşın dövizini bozdurmadığının görüldüğünü aktararak, “Bozdurulan bir döviz falan yok. Bilançolar ve sonuç hesapları; ister küçücük bir işletmenin ister merkez bankasının olsun bu hesaplar doğru okumayı bilirseniz her şeyi anlatır. Bir bilançoyu doğru okumayı bilirsen ne olup bittiğini anlarsın. Merkez Bankası da yasal sorumluluk olarak belli periyodlara bilançosunu kamuoyuyla paylaşıyor. 20 Aralık’ta ne olduğunu anlayabilmek için BDDK ve Merkez Bankasına ait bilançoları okuduğunuzda, o gece gerçekten vatandaş elindeki dövizi mi bozdurdu yoksa birileri düştüğü zaman yeniden döviz alacak şekilde mi konuşlandı, bu yolla yeni bir vurgun mu planlandı bunu görüyorsunuz. Bunu aslında bilançoya baktığınız zaman çok rahat okursunuz. Yeni bir vurgun planlandı, kesinlikle vatandaş dövizini falan bozmadı. Çünkü ülkedeki döviz miktarı, günlük, gecelik hareketler bilançoda var, bu söylediklerim bir tahmin değil. Merkez bankasının döviz rezervlerinde bir azalma, bir bozdurma falan olmadı. Aşağı yukarı 9 milyar dolarlık bir hareket oldu, o da zaten adamın kendi döviziydi, yeni bir hareket yapabilmek için köşede durdu, bekledi; düştüğü zaman da yeniden döviz aldı” diye konuştu.  

“AYNI ŞEYLERİ YAPARAK FARKLI SONUÇ BEKLENMEZ” 

Nalbantoğlu uygulamaya sokulan tedbirlerle faizin stabil tutulmasının mümkün olmadığını kaydederek, “Kur garantili mevduat hesaplarında da bildiğim kadarıyla 100-110 milyon liralık bir rakam oluştu. Bu da vatandaşın döviz bozdurmasıyla oluşmadı, zaten mevduat hesabı TL’deydi, yeni enstrümandan yararlanmak için buraya geçti. Neden böyle bir şey yapmayı uygun gördüler. Temel meseleleri faiz, esas işleri faiz. Asla düşürmeyecekleri faizi iyi bir seviyede tutmaya çalışacaklar. Tutabiliyorlar mı hayır, bu yolla tutulamayacağı zaten yıllar önce tespit edilmiş. Çok bilinen benim de kullandığım bir söz vardır, aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar elde etmeye çalışmak salakların işi. Merkez Bankasının ilan ettiği 14 - 14,5 oranında Türkiye’de faiz var mı? Gitseniz bir bankaya ‘Ben çok fena durumdayım, tüketici kredisi almak istiyorum’ deseniz yüzde 25’ten aşağı faizle alamazsınız” ifadelerini kullandı.  

“ORTADA OLUMLU TEK ŞEY YOK” 

Türkiye’deki üretimin tamamen ithalata bağımlı olduğunu belirten PM Üyesi Nalbantoğlu, “Ekonominin temel dinamiklerinden biri finansal piyasalarsa akaryakıt, enerji gibi üretimin temel unsurları üretime ait, gelişmeye, büyümeye ait her şeyi etkiliyor. Akaryakıt fiyatlarındaki zammı sadece araba için değerlendirmeyelim. Kullandığımız elektrik de kendisi bir enerji olmasına rağmen üretiminde akaryakıt var. Çok temel üretim malzemelerin birçoğunun üretiminde kullanılıyor. Sabah sadece arabasına binip işine gidip gelirken akaryakıt kullanan bazı insanlar hala 50 TL’lik almaya devam edebilir, onlar için çok şey fark etmiyor olabilir ama üretiminde enerji kullanan, ürettiğini satmak zorunda olan, onunla istihdam yaratan ve tekrar üretmek zorunda olan insan için çok fark ediyor. Üretim duruyor. Bu koşullarda üretebilmek, büyüyebilmek, üretimi büyütebilmek mümkün değil. AKP dövizin artışından çok rahatsız değildi, övünerek, ‘Rekabetçi kur’ diyorlardı. Ben de ‘bu ne’ diyerek oturdum araştırdım, tek bilmeyen ben değilmişim, bu konuda ciddi bir kaynak yok. Meğerse damadımızın döviz artışlarını durduramamaktan kaynaklı bulduğu bir şeymiş. Döviz 15 lira olmuş, ihracatçının ürettiği malı yurtdışına satma olanaklarının geliştiğini anlatıyormuş. İyi de bizim üretimimizin temel ayaklarından biri de ithalat. Biz ürettiğimiz hiçbir şeyi yüzde yüz yerli üretmiyoruz ki… Bardak ta bile ithal ürün var, boya ithal. Bu ithal ürünler de senin ürettiğini ve rekabetçi kur olguna fayda sağlamıyor. Sayın Cumhurbaşkanı birkaç gün önce ihracat rakamlarımızın Cumhuriyet tarihimizin  rekor seviyesine ulaştığını, bunun da rekabetçi kur gibi enstrümanlarla gerçekleştiğini Türkiye’nin uçtuğunu anlattı. 275 milyar dolarlık ihracat yapıldığını söyledi, bakıyorsunuz doğru ama onun bir de bir satır altı var. Aşağı yukarı yaptığınız ihracattan 50 milyar dolar fazla ithalat var, çünkü sen o ihracat yaptığın malı üretebilmek için ithalat yapmak zorundasın. Dolayısıyla ortada ne bir üretim artışı var, ne de olumlu bir şey var. Türkiye ekonomisi gerçekten çok temel sorunlarla karşı karşıya. Yani ‘6 ay sonra ekmek bulamayabiliriz’ diyorum. Ben bunu söyleyince ‘Nasıl olabilir ya, nasıl bulamayabiliriz ekmek’ diyorlar. Evet bulunamayabilir, çünkü ekilemedi, ekmediğin yerden biçemezsin. Ekmeden biçen arkadaşlar var memlekette, dolayısıyla biz ekmesek de bir yerden çıkartırız diye bir planları var ama olmaz, çıkmaz. Sen birçok konuda ekmediğin yerden biçme konusunda uzman haline gelmiş olabilirsin ama buğday öyle bir şey değil, tarım öyle bir şey değil” dedi.  

“AKARYAKITA YILDA 46 DEFA GELEN ZAMLA BU KADAR OLABİLİYOR”  

AK Parti kanadından gelen İzmir’deki toplu ulaşım ve aktarma zamlarına yönelik eleştirilerin hatırlatılması üzerine konuşan Nalbantoğlu, “Muhakkak teknik bir hesaplaması vardır ama ben o hesaplamaları bilmiyorum. O teknik hesaplamaları bir tarafa koyalım. Bunun yanında belediyeler toplu taşımlar vasıtasıyla para kazanmayı planlamazlar çünkü hiçbir zaman kazanamazlar. Toplu taşım işinin belediye açısından zarar etmez hale gelmesi çok büyük başarıdır, bunu başarabilmiş bir belediye olduğunu sanmıyorum ama bunun da bir problem olduğunu düşünmüyorum. Çünkü belediyelerin, yerel yönetimlerin temel işlerinden bir tanesi yönettiği kentteki insanların sağlıklı ulaşımını sağlamaktır. Bu temel görevleri yerine getirirken, illa para kazanmak zorunda değilsin, bu başka yerlerden sübvanse edilebilir. Ben İzmir Büyükşehir Belediyemizin teknik hesaplamaları, sosyal gerçeklikle meç ederek uygun politika uyguladığına eminim. Bunun optimal noktası nedir onu bilmiyorum ama akaryakıta yılda 46 defa gelen zamla demek ki ancak bu olabiliyor. ‘Şu andaki fiyatlardan daha az olmalı’ tezlerine ben cevap veremem. Bir işi değerlendirirken, ben düstur olarak o işi yapan insanların o konudaki yeterlilikleri, bilgi birikimleri, altyapıları ve niyetlerine bakarım. Bunları doğru okumamız lazım. İzmir’de fiyatlar dahil ulaşımı düzenleyenlerin bilgi birikimlerinin, niyetlerinin kentte yaşayan insanları rahat ettirmek olduğunu, bu konuda da çaba gösterdiklerini biliyorum” açıklamasında bulundu.