GÜNDEME BAKIŞ / İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Fox Tv’de, Çalar Saat programına katılarak, geçtiğimiz günlerde yaptığı 4 günlük Gediz Nehri incelemelerini anlattı. Nehrin doğduğu Murat Dağı’nda gördüklerini paylaşan Başkan Soyer, “Nehrin tam doğduğu noktada Çeşme yapmışlar, bir tarafı Gediz’i besliyor, o şelalenin altında akmaya başlayan sudan içtik. Nasıl güzel… İşte oradan başlayan bir macera. İzmir’de denize döküldüğü yere kadar gittik. Gediz Nehri’nin bütün havzayı suladığını düşünerek ifade ediyorum, Türkiye tarımının yüzde 10, meyve sebzesinin yüzde 5’ini bu nehir suluyor, dolayısıyla Gediz İzmir, Manisa, Kütahya için önemli ama İstanbul – Ankara için de çok önemli. Belki sizin masanızdaki domates, Manisa’dan geliyor. Bizim  bu duruma kayıtsız kalmamız mümkün değil. Nehrin yüzde 10’u bizim sınırlarımızda ama Kütahya’dan başlayan nehir tüm bölgeyi etkiliyor. Gediz’in 4 ayrı şehirden geçiyor olması dolayısıyla, DSİ’nin daire başkanlığı, Çevre Şehircilik Bakanlığımızın kurumları var ama yetki karmaşası yaşanıyor. Bu noktada elimizi taşın altına koyma gereği koyduk. Biz bakalım ve kimin üstüne ne düşüyorsa, tarif edelim, biz de üstümüze düşeni yapalım dedik. Aldığımız su numunelerinin içindeki zehri de göreceğiz. Gerçekten üzücü bir tablo var. Bu tablo son derece korkutuyor. Bu yolculuk boyunca 4 ayrı felaketle yüzleştik. Bunlardan ilki, İklim krizi, değişikliği. Bu felaketle tüm dünya olarak baş başayız. İklim krizi, yerkürenin ısınması demek… Nasıl ki insanın vücut ısısı 1 derece arttığında hastalanıyorsa, yer küre de böyle, gezegenimiz artık hasta, bizim gezegenimizi tedavi etmemiz lazım. Yoksa çok daha ağır bedeller ödeyeceğiz. Bizim bu berbat hastalıkla  başa çıkmamız lazım. Su kaynaklarımız da buharlaşıyor yok oluyor. Kuraklık tehditliyle baş başayız” dedi.  

“ATALIK TOHUMLARIMIZA DÖNMELİYİZ” 

Gediz Nehri’nin topraklar için can damarı olduğunu belirten Soyer, “Can damarlarımız vardır, kan dolaşır ve biz hayat buluruz, Gediz toprakların can damarıdır ve zehir akıtıyor. İklim kriziyle yüzleşiyoruz. Her geçen gün etkilerini daha çok görüyoruz. Artık hortumlar, tsunamiler biz de yaşanmaya başladı. Geçen günlerde Artvin de Ardahan da yaşanan sel felaketi, iklim krizinin sebebi. Bir taraftan su kaynakları azalıyor ama biz hala ürünlerimizi buna göre ayarlamıyoruz. Elinizdeki azalan su kaynaklarına göre ürün deseni bulmak zorundasınız.  10 binlerce kaçak kuyu var, gezimizde gördük. Tarımsal ürün deseni konusunda çözümler  geliştirmek mecburiyetindeyiz. Çok su tüketen ürünler yetişiyoruz, örneğin mısır… Bir fidanı için 84 litre su gerekiyor. Bu kadar suyu tüketen ürünler yerine başka ürünler tercih etmek mecburiyetindeyiz. Mesela kara kılçık buğdayı, artık Anadolu’nun her yerinde. Saz çavdarı, kaba yem olarak kullanılıyor ve atalık tohum. Biz geçen ay Ödemiş’te hasadını yaptık bir damla su istemiyor, doğal yağışla büyüyor. Artık biz atalık tohumlarımıza dönmeliyiz. Doğayla uyumlu ürünlere dönmeliyiz. Bu konuda tarım bakanlığımıza çok iş düşüyor. Üstelik iyi tarım uygulamaları konusunda çiftçinin eğitilmesi lazım. İkinci felaket tarımla ,ilgili felaket, bizim mevcut tarım politikalarımızı değiştirmeye ihtiyacımız var. Hala vahşi sulama yapıyoruz. Salıyor tarlaya suyu bırakıyor, su akıyor taşıyor umurunda değil, Sulama teknolojileri konusunda yeni yöntemler bulup üreticiyle tanıştırmalıyız” dedi.  

“MİLLİYETÇİLİK, DOĞAYI KORUMAKTIR” 

Zehirlemeye dikkat çeken Soyer, “Tüm bunlar yetmiyor gibi biz suyu kirletiyoruz. Aldığımız örneklerin, tortuların analizleri yapılacak. Yolculuk boyunca gördüğümüz birçok yerden, mürekkep gibi simsiyah su akıyor. Salihli, yanında domates tarlası var, onlar sulanıyor ve bizim sofralarımıza geliyor. Bizim bu zehirlemeden vazgeçmemiz lazım. Milliyetçilikle övünürüz, hamaset konusunda birbirimizle yarışırız. Milliyetçilik, bu toprağın ovaları gölleri, dağları, suları sevmek korumak değil mi? Atalarımızın bize bıraktığı Gediz bu mu? Bu nasıl bir milliyetçilik. Mangalda kül bırakmıyoruz, eğer Gediz’e sahip çıkmıyorsak, ovaları gölleri korumuyorsak milliyetçilik falan hiç konuşmayalım. Bizim temel vazifemiz korumaktıur. Biz nöbet adamıyız, kısacık süremiz var, gideceğiz.  Topraklarımızı korumak bizim işimiz, asfalt çöp sonra geliyor. Milliyetçilik de yurtseverlik de mirasa sahip çıkmak, geleceğe bırakmak bizim vazifemizdir. Küçük Menderes’i de yapacağız, bu bizim sınırlarımız içinde doğup, bitiyor: Gediz 4 ilden geçiyor, bizim müdahale gücümüzün çok az olduğu için oradan başlamaya karar verdik. Biz İzmir’i bitirdik de mi gittik, hayır ama Pamucak, Selçuk’da arıtma tesisi ihalesine çıktık, Nif Çayında, Torbalı, Ödemiş’te arıtma tesisi yapıyoruz. Bir yandan iklim krizi, bir yandan tarım, sulama politikalarındaki hatalarımız ve zehirlemeye devam etmemiz, doğanın buna isyan etmemesi mümkün mü” dedi.  

“BAKANLIK, ELEKTRİK PARASI ALMASIN” 

Arıtma tesislerinden elektrik parası alınmaması çağrısında bulunan Soyer, “O doğayı mutlaka ıslah edecek, doğanın öyle bir gücü var. Gözümün önünden gitmiyor, Şelalenin nasıl gürül gürül aktığı. Çok etkilendim. Verdiğimiz zararı gözlerimizle gördük.  Biz zehirlemeyi durdurur, sulama konusunda daha iyi şeyler ortaya koyarsak yüzlerimiz gülecek. Kirletmemekle başlıyor her şey. Öncelikli olarak çok sıkı denetim gerekiyor. Biz yazışmalar başladık. Nehri Kirlettiğini düşündüğümüz neresi varsa, yazmaya başladık. Bir noktada 200 bin lira ceza kesilmiş. Bu zehri 25 yıldır akıtmaya devam ediyor, bu zehri nehre vermeye bile tenezzül etmemiş, sulama kanalına veriyor. Direkt tarlalara gidiyor. Bu olacak şey değil. Birçok arıtma tesisi var, elektrik parası yüzünden çalıştırılmıyor. Bakanlık, ‘sen elektriğe para ödeme’ desin. Teşvik etmeli. En iyi çalışan arıtma tesisinin yüzde 50 sinde teşvik primi var, tamamen kaldırılsın. Denetim, yaptırım, çok sert, acımasız yaptırımlar gerekiyor. İkincisi farkındalığın büyümesi lazım, gidecek başka yerimiz yok. Nasıl birbirimize sahip çıkıyorsak, toprağımıza, göllerimize sahip çıkmalıyız” diye konuştu.  

“SEFERBERLİK BAŞLATSIN” 

Kuraklıkla mücadeleye yönelik açıklamalarda bulunan Soyer, “Kuraklık, bu sene yağmur yağdı kurtulduk demenin çok ötesinde. İklim krizi nedeniyle ortaya çıkan kuraklık, yağmur yağınca gitmeyecek. Yeraltı suları o kadar derinlere gitti ki artık, Konya’da 500 metreler indi. Eskiden 10 metrede su çeken vatandaş bugün daha aşağıdan su çekemiyor. Bunun farkına varalım artık. Bu sene çok yağdı gibi bir durum değil. Suyumuzun yüzde 77’sini tarımsal üretim, yüzde 10 sanayi, kalanını da evsel olarak tüketiyoruz. Asıl mesele tarımsal üretim tercihlerimizi gözden geçirmekte. Biz atalık tohum üreten çiftçimize, biz devletin verdiği taban fiyatın 3 misline satın alacağız diyerek, teşvik  vermeye çalışıyoruz. Biz bakan değiliz, kendi gücümüzle çareler bulmaya çalışıyoruz. Kuraklıkla başa çıkmanın yolu üretim deseni uygulamaları ve vatandaşı bilinçlendirmekten geçiyor. Bakanlık bir seferberlik ilan edebilir, binlerce işsiz mühendis var. Bunlar eğitim verebilirler” dedi.  

“BİNA KARNELERİ ÇIKARTIYORUZ” 

30 Ekim’de yaşanan depremin ardından İzmir’de yapılan çalışmalara dair bilgi veren Başkan Soyer “Olay çok büyüktü, 117 canımız gitti ama birçok vatandaşımız ağır tahribatlar yaşadı. Aileler dağıldı, 50 bin civarında insan evini terk etmek zorunda kaldı. İzmir  bu süreçte büyük dayanışma örneği gösterdi. Belediyelerimiz ve kamu kurumları, AFAD iyi iletişim kurduk, iyi koordinasyonla duruma hakim olduk. Dayanışmaya vatandaşlarımızı da dahil ettik. Bir kampanya açtık, 1 kira 1 yuva, bu kampanya kapsamında 42 milyonun üzerinde taahhütte bulundu vatandaşlarımız. Kışı kimse çadırda geçirmesin diye 4 bin 300 haneye yetecek kira yardımı toplandı. Uzundere konutlarımızı bitirmiştik, tam satışa çıkacaktık, satışa çıkmadık, pikesinden beyaz eşyasına her şeyi alarak  vatandaşlarımızı Uzundere konutlarına taşıdık.  Biz 30 Kasım’da son çadırı da söktük. Türkiye felaketler tarihinde eşine rastlanmayan bir başarı hikâyesi, bu hem vatandaşlarımızın hem kamu kurumlarımızın başarı hikayesi. Bu tarih boyunca hafızalarımızdan silkinmeyecek bir hikaye” dedi. Şu anda insanların evlerinde nasıl güvenle oturacağına dair çalışmalar yürüttüklerini belirten Soyer, “Başka bir travma, yarın yine deprem olacak mı korkusu… Biz bina güvenini nasıl sağlarız, diye bir daire kurmuştuk, İnşaat Mühendisleri odamızla beraber 33 bin 100 konutun deprem güvenliğine baktık, yüzde 86’sı tamamlanmış vaziyette. Bayraklı, Konak, Karşıyaka, Bornova’da bina karnelerini çıkartacağız” açıklamasında bulundu.  

“İZMİR, GÜVENLE YAŞANAN KENT OLACAK” 

ODTÜ, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü gibi üniversitelerle birlikte İzmir’de yaptığı zemin etüdü çalışmaları hakkında bilgi veren Soyer, “Şehrin geçmiş bilgilerinin bugünle sınanması olacak, sıvılaşma miktarını ortaya çıkartacak, bilgiler güncellenecek. Bayraklı, Konak, Bornova, Karşıyaka’da büyük bir alan çalışması başladı ve yürüyor. İzmir, vatandaşlarımızın güvenle yaşadığı bir kent haline gelecek” dedi. Dünya Bankası’ndan alınması beklenilen krediyle ilgili soruyu yanıtlayan Soyer, “Müzakereler devam ediyor 340 milyon dolarlık bir kaynak, çok düşük faizle ödenecek bir kaynak. Bakanlık ve iller bankasıyla ortak çalıştık” diye konuştu. “ 

“KÜLTÜR ZİRVESİ İZMİR’DE” 

2021 Dünya Kültür Zirvesi’nin İzmir’de yapılacağını ve zirve sonunda yayınlanacak manifestoyla insanlığa ışık tutulacağını belirten Soyer, “Ergene olmasın Gediz’ diye yola çıkmıştık, ‘Temiz İzmir temiz Körfez’ diyerek yola çıkmıştık. Bunu yapmazsanız müsilajla karşılaşıyorsunuz. Müsilaj sadece yüzeyde birikeni almakla temizlenmez, onu yaratan kaynaklar var olduğu sürece, devam edecek. Bizim zehirlemeden vazgeçmemiz lazım. Dünyanın en büyük kültür sempozyumlarından birini Dünya Belediyeler birliği yapıyor. Burada 2 senede bir kültür zirvesi yapılıyor. 2021’de İzmir’de yapılıyor. Kültür, kalkınmanın lokomotifi olmak zorunda, bu konuda kafa yormak zorundayız. Kültür zirvesinde, kültür politikaları üreticileri bir araya gelecek. Pandemi sonrası kültür üretiminin koşullarını konuşacaklar. Deneyim alışverişinde bulunacaklar. Sonunda yayınlanacak manifestoyla insanlığa ışık tutacak” dedi.