GÜNDEME BAKIŞ - İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Halk TV yayınına katıldı

Soyer, “Başka bir tarım şiarıyla yola çıktık. Mevcut tarım politikalarıyla ithalat büyüyor. Köylerin terk edildiği, giderek dışa bağımlığın ve kuraklaşmanın arttığı bir durum var ortada. Bu kaçınılmaz bir durum, kader gibi algılanıyor. Bu doğru değil. Bu coğrafya bize öğretmenlerimizin öğrettiği gibi kendine yeten 7 ekonomiden biriydi. Başka tarım mümkün şiarıyla yapmak istediğimiz proje bir tür iade-i itibar projesi. Bu kadim kültür bambaşka bir tarımı mümkün kılıyor. Bunun üzerine gitmemiz lazım. Tarımda dışa bağımlılık bir mecburiyet değil” diye konuştu.

ÜRÜN DESENİNİ DEĞİŞTİRECEĞİZ!
Programdan satır başları şöyle:

 “Havza bazında üretim planlamamsı yapmamız gerekiyor. Üreticimiz ne ürün yetiştireceğini, kime satacağını bilmiyor. Böyle bir belirsizlik içinde var olmaya çalışıyorlar. Bunu değiştirmek lazım… Bu toprağın zenginliklerine ve bu iklimin koşullarına uygun ürün deseni yetiştirmemiz lazım. Büyükbaş hayvanlar yurt dışından getiriliyor ve bu koşullara uygun olmayan hayvan yetiştiriliyor. 1 litre süt için 800 litre su tüketimi gerekiyor. 1 kilogram et için 22 ton dolaylı ve ya dolaysız su tüketiyoruz. Bu sürdürülebilir bir şey değil. 890 hektometreküp Küçük Menderes havzasından su çekiyoruz. Rezerv ise 290 hektometreküp. Mevcut rezervin 3 katı su çekmeye çalışıyoruz. 10 yıl öncesine kadar 10-15 metreden su çekerken bugün 350 metreden su çekemiyoruz. Su bitti. Bu kadar vahşi, ölçüsüz, plansız su tüketimi sonunda bizi kuraklıkla baş başa bıraktı. Silajlık mısır yetiştiriyoruz. Geçen yıl 2 milyon ton Türkiye pamuk üretmiş, 4 milyon ton patates üretmiş, 25 milyon ton silajlık mısır üretilmiş.  1 tek fidan için 84 litre su gerekiyor. Düşünün 25 milyon ton mısır üretmişiz. Atalarımızdan kalan büyükbaş yemleri vardı. Adını unuttuğumuz, hafızalarımızda olmayan ürün desenleri var büyükbaş hayvan yemi olabilecek. Bir yandan küçükbaş hayvancılığı özendirecek büyükbaş hayvanın ihtiyacı olan hayvan yemi yerine toprağımızla uyumlu yem bitkilerini teşvik edeceğiz. Ürün desenini değiştireceğiz. Bu toprağın yerli ve milli ürünlerini ortaya çıkaracağız. Üreticinin her aşamada yanında olacağız. Tarım toprakta başlayıp biten bir süreç değil. Tarım toprakta başlar ama ihracat kapısına kadar uzanır. Üreticinin her sürecinde yanında olacağız. Üreticimizin toprağında kalarak geçimini sağlamasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.  

KÖYLERİ NEDEN MAHALLE YAPTIK?
“2006 yılında bir kanun çıktı. Yerli tohumun satışı yasaklandı. 2012 yılında bir kanun çıktı 12 bin 600 köy mahalleye dönüştü. Aslında adım adım üreticinin yerli tohumlardan, toprağından, köyünden uzaklaşmasını teşvik eden bir uygulamaya geçildi. Bunlardan geriye dönüşe gidiliyor. Ekim ayında çıkan bir kanun hükmünde kararname var.  Mahallelere tekrar kırsal mahalle olma hakkı tanınıyor. Eski köy adını verdiğimiz yerlerde yaşayan insanlar çeşitli giderlerden muaf hale getiriliyor. Bu noktaya gelecek gibiysek bunları neden köyden çevirdik ve mahalle yaptık? Çünkü küçük üretici üretmezse, toprağından vazgeçerse kentlinin, kırsalın, Türkiye’nin dengesi bozuluyor. Köylü toprağında kalır üretim yaparsa hayatın dengesi adil bir şekilde kurulmuş oluyor. Bizim ortaya koyduğumuz tarım projesi Türkiye’de hayatın dengesini yeniden kurmaya yönelik. Sadece İzmir değil Türkiye’de uygulanacak bir proje”

YOKSULLUKLA, KURAKLIKLA MÜCADELE PROJESİDİR!
“Bir yandan hayvancılığı geliştirerek süt yemleri dağıtmaya başladık. 250 ton küçükbaş hayvan için süt yemi dağıttık.  Bu hayvanlar büyüdükten sonra satın alacağımızın taahhüdünü veriyoruz üreticiye. Et görmeyen mutfaklara kavurma olarak ulaştıracağız. Nasıl çocuklara süt ulaştırıyorsak önümüzdeki süreçte kavurma ve et konservesi ulaştıracağız. Bir yandan doğayla uyumlu ürünler yetiştirirken bir yandan kentli sağlıklı gıdayla buluşacak. Bir yandan da hak ettiği payı alamayan, yoksullukla uğraşan insanlarımızın mutfağına et girmiş olacak. Bu proje sadece tarım projesi değil hayatın dengesini kurmaya yönelik bir proje. Bu; yoksullukla, kuraklıkla mücadele projesidir. Hedefimiz, temel amacımız gerçekten kendi kendine yeten, dışarıya muhtaç olmayan yerli ve milli ürünlerle büyüyen bir tarım politikasını bu topraklarda mümkün kılmaktır”

TARIM ENSTİTÜSÜ KURUYORUZ
“Bir tarım enstitüsü kuruyoruz. Bir yandan araştırma geliştirme birimi kuruyoruz. Bir yandan da ihracatı destekleme birimi kuruyoruz. Biz üreticimize alım garantisi verirken onun ürününü pazarlamasının da önünü açacağız. 2020 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi, üreticiden 144 milyonluk alım yaptı. Kooperatifler üzerinden yaptık. Biz 2021’den başlayarak 2022’ye giderken 338 milyonluk alım yapmayı taahhüt ediyoruz. Üreticimizin ürününü satın alacağız. Tek koşulumuz kooperatifler. Üreticimiz kooperatif çatısı altında buluşsun, örgütlensin, sesi çıksın, pazarlama kabiliyeti büyüsün istiyoruz. Satım garantisi de vermeye başlıyoruz 2021’den itibaren. İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak alabileceğimizin maksimumunu alacağız. Onun ürününü pazarlamasına da imkan verecek bir garanti sürecini başlatıyoruz. Sen ürettiğin sürece bir kısmını alacağım, şu kadar kısmını da satmanı taahhüt ediyorum. Eğer üretimdeki dengeyi bozarsanız, üretici üretmekten vazgeçerse, tarım sadece endüstriyel boyutlardaki sektöre dönüşürse fiyat piyasalarında oluşan kaosu da tüketiciye yansıtmış oluyorsunuz. Bütün hayatın dengesi bozuluyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi burada bir tür düzenleyici olarak rol üstleniyor. Ben sütü 3 liradan alıyorsam bir başka alıcı bu fiyata uygun fiyat vermek zorunda. Bir tür fiyat kontrolünü de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin piyasaya girmesiyle sağlamış olacağız. İzmir Büyükşehir Belediyesi sadece ürün satın almakla kalmıyor, ürünün piyasadaki fiyatını regüle ediyor. Biz 1 buçuk liradan patates aldığımızda 50 kuruşu layık görenler o fiyatı veremez oldu”

1 SANTİMETREKARE BOŞ ARAZİ KALSIN İSTEMİYORUZ!
“1 santimetrekare boş arazi kalsın istemiyoruz. Hedefimiz bu verimli topraklardan maksimum verimi elde etmektir. Üreticinin köyünde kalması birinci önceliğimiz. Üretimden soğumaması, uzaklaşmaması lazım. Küçük üretici, köylü toprağında kaldıkça hem ürün yelpazesi çeşitleniyor hem de fiyat dengesi çok daha adil bir şekilde oluşuyor. Bu bereketli toprakların boş santimetrekaresini bırakmayacağız. Ziraat mühendisleri odamızla çok sıkı bir koordinasyon içinde olacağız. Bilimsel çalışma yapıyor olmamızın rahatlığını yaşıyor olacağız. Onların rehberliğinde yol alacağız. İzmir’in bereketli topraklarında atıl hiçbir nokta bırakmayacağız”

200 BİN CV VAR!
“200 bin insanımız CV bankasına başvuruda bulundu. Her gittiğim yerde mutlaka elime CV tutuşturulur. Bir tek Beydağ’da yaptığımız havza ziyaretimizde olmadı. 25 muhtarımızla 3 saatlik toplantı yaptık. Bütün bu toplantının sonunda ayrıldık. Bir tek CV vermedi hiçbir muhtar. Çünkü Beydağ’da yaptığımız tarım politikası insanların topraklarından ekmek kazanmasını mümkün hale getiriyor. O zaman insanların Büyükşehir’de işe gireyim derdi olmuyor. Bu projeyi çok önemsiyoruz. Diliyorum ki Türkiye’nin her yerinde uygulanır”