Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel baroların yapısal değişikliğini öngören kanun teklifi tasarısına yönelik Gündeme Bakış’a açıklamalarda bulundu. Yücel CHP ve HDP’nin İzmir Milletvekillerinin kendilerini arayarak kanun teklifi ile ilgili görüşlerini aldıklarını belirterek, “Ama maalesef ki Hamza Dağ dahil olmak üzere AKP milletvekillerinden ‘Ey baro siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?’ diye soran olmadı” dedi. Tasarının vatandaşlar nezdinde de mağduriyet yaratacağına dikkat çeken Yücel, vatandaşların adalete erişim konusunda sıkıntı yaşayacaklarını öne sürdü. Kendilerinin iktidara değil hukuka aykırı olgulara karşı olduğunu ifade eden Yücel, “AKP’nin daha çekirdekleri yokken İzmir Barosu birçok dava açtı, ‘Barolar siyasetle uğraşıyor, uğraşmamalarını sağlayacağız’ diyorlar, bu söylemin baroları işlevsizleştirmekten başka açıklaması yok fakat İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel olarak hukuka aykırılıkları söylemekten beni kim alabilecek? Biz çok itiraf duyduk. ‘Biz tamam buna karşı çıkıyoruz ama meclise geldiğinde Reis ne derse o olur, ona göre el kaldırırız’ itiraflarını duyduk. Biz hukukçu milletvekillerine bulundukları yeri, görevlerini ve bu mesleğin özelliklerini hatırlatacak mektup yazılacağız” dedi.

İHTİYACA YANIT VERMEYEN CEVAPLAR
İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel baroların yapısal değişikliğine dair sunulan kanun teklifi tasarısını değerlendirerek, “Baroların yapısal değişikliğine ilişkin söylemler sadece sosyal medyadan ve televizyon kanallarındaki yayınlardan öğrenebildiğimiz bir konu. Problem zaten biraz da burada. Çünkü böyle bir çalışmadan ne baroların ne barolar birliğinin hatta Adalet Bakanının bilgisi ve haberi yok. Bu konuyla ilgili ilk tartışmalar başladığında Adalet Bakanı ‘Böyle bir çalışmamız yoktur’ dedi. Sonra Baro Birlik Başkanı ‘Böyle bir çalışmamız yoktur’ dedi. Ertesi gün Cumhurbaşkanı her ikisini de yalanlamak suretiyle böyle bir çalışmanın yapıldığını, var olan hazırlıkların değerlendirmeye alındığını söyledi. Burada çoklu baroyu tartışıyorlar. Belli sayıda avukatla farklı baroların oluşmasını tartışıyorlar. Nispi temsili, seçim yöntemlerinin değiştirilmesini tartışıyorlar. Bizce bunların tümü dayanağı olmayan, ihtiyacı karşılamayan, ihtiyaca cevap vermeyen tartışmalar. Barolar Birliği’nin elinde 2014 yılında hazırlanmış bir avukatlık kanun taslağı var. Bu kanun taslağı 7 bölgedeki avukatların, baroların temsil ve katılımıyla aynı zamanda akademisyenlerin hazır bulunmasıyla hazırlanmış bir avukatlık taslağı. Avukatlık kanununda bir değişiklik söz konusuysa bunun temel çıkış noktası barolar ve barolar birliği olmalıdır” dedi.

“TAMAMEN SİYASİ İKTİDARA BAĞIMLI BİR BARO OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORLAR”
“Avukatlık kanununda bir kısım değişiklikler tabi ki yapılabilir. Çünkü avukatlık kanunun bugün gelinen noktada ihtiyaçları karşılamaktan uzak. Teknoloji, iş yapma biçimleri çok değişti. Avukatların sayısı arttı. İşçi avukatların sayısı arttı, onlara yönelik düzenlemeler yapılmalı. Fakat bugün tartışılan şeylerle benim size aktardıklarım arasında hiçbir ilişki yok” diyen Yücel,“Yani şu an avukatlık kanununda yapmaya çalıştıkları değişiklik avukatların, baroların sorunlarını çözmenin dışında. Tamamen siyasi iktidara bağımlı bir baro yapılanması oluşturmaya çalışıyorlar. Bunu birçok yerden anlamak mümkün. Dün başkanvekillerinden biri bir açıklama yaparak, ‘Barolar siyasi parti gibi çalışıyorlar’ dedi. Bunlar tamamen dayanaksız açıklamalar. Çünkü biz barolar olarak bir siyasi parti olmadığımızın elbette farkındayız. Ama avukatlık kanunun bize verdiği yetkiyle 76 ve 95’inci maddelerin verdiği görev ve yetkiyle Türkiye'deki bütün hukuka aykırılıklara karşı mücadele etmek, bunlara karşı çıkmak baroların asli görevleri arasında yer alıyor. Beklenilen ‘Bir hukuka aykırılık varsa bir yerde aman barolar sesini çıkarmasın’ yönünde. O zaman avukat olmanın, hukukçu olmanın bir anlamı ve değeri kalmıyor. Barolar aslına bakarsanız hukuka aykırı uygulamaların karşısındadır. Siyasi iktidarları bakın ‘Siyasi iktidarı’ demiyorum, siyasi iktidarları denetleyen birer mekanizmadır. Sivil toplum örgütleri asıl bu işe yarar. Baroların açtığı birçok dava var. Çevre ve Şehirciliğe ilişkin davalar var, takip ettiğimiz birçok dava var, kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik istismar davaları gibi. Biz bunların hepsini toplumsal bir duyarlılıkla takip ediyoruz. Özelleştirme çalışmalarına yönelik açtığımız davalar var. Bunların bir kısmı kabul edildi, bir kısmı edilmedi. Sonuç itibariyle bizim mücadelemiz ya da çalışmamız yalnızca avukatların sosyal haklarıyla ilgili değil aynı zamanda toplumun, demokrasinin, hukuk devletinin ihtiyaçlarıyla ölçülebilecek bir şey. Baro dediğimiz kurum böyle olursa ancak bir anlam ifade eder. Aksi takdirde baroların varlığının da bir anlamı kalmaz. Bizler hukukçuyuz. Bu meslek asırlardır mücadele mesleği olarak süregelmiş. Bütün siyasi iktidarlar özellikle baskıcı dönemlerde avukatlar ve barolar olmasın diye çok istemişler. Çünkü ‘Kral çıplak’ diyebilen, yanlışları ortaya koyabilen, onları doğruya davet eden ve toplumunun ihtiyaçlarını ortaya koyan kurumlar olarak barolar var. Bu özelliğini çekip alırsanız barolardan onları tamamen işlevsiz bir noktaya taşımış olursunuz” şeklinde konuştu.

“BİR BARO BAŞKANININ SÖZ SÖYLEMESİNİ ENGELLEYECEK GÜÇ VE OTORİTE NEREDE?”
Getirilmek istenilen sistemin vatandaşları da mağdur edeceğine değinen Yücel, “Gündeme gelen tartışmalar arasında baroların işlevsiz hale getirilmesi de var. ‘Barolar siyasetle uğraşıyor, uğraşmamalarını sağlayacağız’ diyorlar, bu söylemin baroları işlevsizleştirmekten başka açıklaması yok. 76 ve 95 orada durduğu müddetçe böyle bir söylemin başarılı olabilmesi mümkün değil. Ama fark edemedikleri, eksik bıraktıkları bir şey var, 76 ve 95’i ortadan kaldırmaya kalksalar bile bir baro başkanının söz söylemesini engelleyecek güç ve otorite nerede var? Yani ben İzmir Barosu Başkanıyım, İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel olarak hukuka aykırılıkları söylemekten beni kim alabilecek? Kim bunun yapılmasını engelleyebilecek? Yani amaca da hizmet etmeyen bir değişiklik. Barolara aba altından sopa gösterme girişiminden başka bir şey değil.  Çoklu baronun hiçbir anlamı yok. Bir taraftan barolar arasında bir ayrışmanın, baroların kendi iç yapıları içinde bir ayrışmaya sebep olabilir. Düşünülen olursa İstanbul için 49, İzmir için 12, Ankara için 17-18 ayrı barodan söz ediyoruz demektir. Kime avantaj sağlayacak bu durum ve neyin avantajını sağlayacak? Adli yardım hizmetleri var, CMK hizmetleri var bunları nasıl yapacaksınız? Eşitliği nasıl sağlayacaksınız? Dağıtımı nasıl sağlayacaksınız? Burada yurttaşlarımız da mağdur olacak. Adalete erişim konusunda bir sıkıntı yaşayacaklar. Hangi mekanizmaya, kime, nereye başvuracaklarını bilmeden, başvurduklarında alınacak sonucu bilmeden farklı barolar, farklı değerlendirme kriterlerine tabi tutulursa yurttaş ne yapacak? Önce 1’inci baroya, sonra 2’nci, 3’üncü baroya gibi gezecek mi? Birçok anlaşılmaz kısmı var. Şu an avukatların özlük işleri barolar tarafından yürütülüyor. Barolar bu işin arkasında, özlük işlerini kim yapacak? Disipline kim bakacak? Hangi baroya vereceksiniz bu yetkiyi? Barolar birliğinde kim temsil edecek? Neye göre temsil edecek? Üye sayısına göre mi?” dedi.

“DİYALOG ZEMİNİNDEN UZAK DEĞİLİZ”
Kanun taslağının geri çekilmesi için mücadele edeceklerini vurgulayan Yücel, “Yandaş barolar üretmek yoluyla, yandaş baroların avukatlık hizmetleriyle değil yandaşlık ilişkilerini kullanmak suretiyle iş yaptığı alanlar haline gelecek. Belki siyasi iktidarlar ekonomik destek ya da benzeri şeyleri yandaş barolara akıtmak durumunda olacaklar. Avukatlık gerçek anlamıyla ‘Efendi olmadığı’ anlayışının tamamen dışına taşınmış olacak. Biz baştan beri ‘Barolar, avukatlar hiçbir hiyerarşik üst tanımazlar, hiç kimseye bağlı değildirler. Hiçbir egemenin ya da güç sahibinin önünde eğilmezler’ dedik. Şu anki siyasi güç sahibi sanıyor ki, sadece kendisine karşı bir takım şeyler söylüyoruz. Şu an ona karşı söylüyoruz çünkü siyasi iktidar o, yürütme ona ait. Yani siyasi iktidar kararları alıp uygulamaya koyarken bizim muhalefet partisine söz söylememizin bir anlamı yok. Doğal olarak uygulamacı kimse ona söyleyeceğiz. Bu bugüne özgü bir şey değil. Baroların tarihine bakıldığında hangi siyasi iktidar olursa olsun, sağdan da soldan da gelse tümünün hukuka aykırı uygulamalarına karşı çıkıldığı görülecektir. Çoklu baronun bir ‘Ölüm senaryosu’ olarak baroların karşısına konduğunu, aslında bunu yapmak amacında olmadıklarını ama çoklu baroyu ortaya koyup başka alanlarda taviz elde etmeye çalıştıklarını düşünüyorum. Biz bunun ger çekilmesini istiyoruz, bu hususta her türlü mücadeleyi gerçekleştireceğiz. Diyalog zemininden de uzak değiliz. Derdimizi anlatabilirsek konuşarak çözülmesi taraftarıyız ama anlatamazsak biz de kendi gücümüzü hayat geçirmek noktasında elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Yanlış bir yöntem izleniyor baroların ve Bakanlığın bilgisi olmayan bir çalışma yapılıyor. Çalışmayı kimin hazırladığı, hangi kapının arkasında hazırlandığı noktasında bir fikre sahip değiliz” dedi.

“BİZ HUKUK SİYASETİ YAPIYORUZ”
Bugüne kadar İzmir Barosunun birçok dava açtığını söyleyen Yücel, “İzmir’de geçmişten bugüne birçok hukuka aykırı olguya dava açıldı. AKP’nin daha çekirdekleri bile ortada yokken, İzmir Barosu idam cezasına karşı, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılması, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına, Kordon’dan geçmesi planlanan Çevre Yolu için bir dava açtı. O davayı kazandık. Şu anda Kordon’da bir çevre yolu olarak sürekli trafiğin aktığı ve insanların denize ulaşamadığı bir alan yoksa bu İzmir Barosu’nun başarısıdır. Kent bazında birçok proje için davalar açtık ve kazandık. Yargı kararlarına rağmen inşa edilen bir binanın Karşıyaka Katlı Otoparkı, çarşının hemen karşısında yapılmıştı, yıkımını sağladık. Çeşme projesi için de dava açtık. Yani biz yurttaşın olanın yurttaşta kalması gerektiğini düşünüyoruz. Yurttaşın haklarının korunması gerektiğini düşünüyoruz. AKP’ye karşı muhalif gözükmemiz çok doğal. Su istiyorsanız, sular idaresine gidersiniz, su istediğini yerde elektrik idaresinden talepte bulunursanız zaten bunun karşılığı olmayacaktır. Yanlışı yapan kimse onun karşısındayız. Yanlışı yapana karşı söz söylüyor, girişimde bulunuyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın herhangi bir çalışması söz konusuysa mesela Çeşme ile ilgili, kime dava açacağız? Elbette idareye, bu projeyi yürütenlere dava açacağız. Gidip Ahmet Efendiye, Ayşe Hanım’a dava açmanın bir anlamı yok. Eğer biz bu kadar çok dava açıyor, söz söylüyorsak buradan siyasi iktidarın hukuku pek kale almadığı sonucu çıkıyor. Yaptığı tüm işlerde ‘Ben yaptım, oldu’ mantığıyla hareket ediyor. O nedenle bu kadar çok dava ve karşı çıkışla karşılaşıyor. Daha az hata yapıyor olsalardı, özelleştirmeyle kişilerin cebini doldurmak yerine oraları yurttaşa açacak projeler yürütüyor olsalardı, doğayı korusalardı, İstanbul sözleşmesinin gereklerini yerine getirselerdi biz neden söz söyleyelim ki? Eksik bıraktıklarını söylemek, siyasi iktidara muhalif olmak demekse ‘Evet, muhalifiz, karşıyız’. Siyaset yapmak dediğiniz şey buysa, siyasette de yapıyoruz. Çünkü siyasi iktidarın uygulamalarını eleştiriyoruz. Biz siyasi parti değil meslek örgütü olduğumuzun farkındayız. Bizim yaptığımız siyasetin adı, isteyen TDK sözlüklerinden de bakabilir, hukuk siyasetidir. Biz hukukun, doğru olanın siyasetini yaparız. Siyasi iktidar beğensin diye yapmıyoruz” dedi.

BİZE GELEREK ‘BİZ YANLIŞ OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORUZ AMA SON SÖZ REİS’İN’ DİYORLAR
Mecliste bulunan hukukçu milletvekillerine mektup gönderileceğini açıklayan Yücel, “Bizimle bağlantıya geçen, bizden görüş almak isteyen bütün milletvekillerine kapımız açık. Bize gelen herkesle biz görüşme gerçekleştirdik. Hatta bu kanun tasarısıyla ilgili olarak da CHP ve HDP milletvekilleri döndüler bize‘Bu değişiklik nasıl, sizin görüşünüz nedir’ diye sordular. Bu milletvekillerinin içerisinde avukatlar da vardı. Ama maalesef ki Hamza Dağ dahil olmak üzere AKP milletvekillerinden ‘Ey baro siz ne düşünüyorsunuz bu konuda’ diye soran olmadı. Bu bizim görüşmemizi engellemez. Biz şimdi İzmir Barosu olarak meclisteki hukukçu milletvekillerine birer mektup hazırlama önerisi sunduk. Bunu bütün barolar nezdinde gerçekleştireceğiz. Onlara bulundukları yeri, görevlerini bu mesleğin özelliklerini bir kez daha hatırlatalım istedik. Çünkü maalesef mesleğiniz ne olursa olsun bizim gibi demokrasisi gelişmemiş ülkelerin biz zaafı vardır. Her işi takım tutar gibi yaparız. Hukukçu olursunuz ama siyaseti de böyle yaparsınız. Biz çok itiraf duyduk. ‘Biz tamam buna karşı çıkıyoruz ama meclise geldiğinde Reis ne derse o olur, ona göre el kaldırırız’ itiraflarını duyduk. Şimdi vicdanı ve aklı bir kenara bıraktığınızda başkalarının aklı ve vicdanıyla hareket ettiğinizde zaten işin sonuç yaratması mümkün değil. Ben inanıyorum ki aklı selimle oturup, konuşacak bütün insanlar söylediklerimizin doğruluğu noktasında bir şüpheye kapılmayacaklardır. ‘Evet ben haklı olduğunuzu düşünüyorum ama meclise gelirse ne derlerse o olur’ dediğiniz andan itibaren meclisteki milletvekillerinin iradesinin, meclisin gerçek iradesinin karşılığını bulup bulmadığı, demokrasinin sağlıklı işleyip işlemediği konusunda bile tereddütlere sahip olursunuz. Sonra da ‘Mecliste milletvekillerinin iradesi yok’ dersiniz. Sonra da birileri kalkar, ‘Bu siyasi iktidara karşı bir şey’ der. Hayır. Bu mecliste yaşananlara ilişkin bir şey. O kadar çok milletvekili var ki, ‘Biz yanlış olduğunu düşünüyoruz ama son söz Reis’in’ diyen” dedi.