Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir 2’nci Şube Başkanı Sinancan Öziçer Akdeniz’de meydana gelen depremi değerlendirdi.  İzmir’de de deprem beklenildiğini belirten Öziçer açıklama yapan uzmanların belirttiği rakamların vatandaşarda paniğe sebep olduğunu söyledi. Depremin şiddeti ve büyüklüğünün ayrı değerler olduğunu belirten Sinancan Özçier, “Geçmişte meydana gelen depremlere bakıldığı zaman görüyoruz ki önümüzdeki yıllarda İzmir’de bir deprem meydana gelecek. Biz medyum değiliz. Deprem üç bilinmeyeli bir denklem gibidir. Zamanı, büyüklüğü ve yeri tespit edilemez. Şu anki teknoloji ile kimse tespit edemez. Bu her an olabilir. Benim ‘İlerleyen günlerde deprem olacak’ demem, depremi 3-5 ay önceden tahmin edip, öngörüyorum anlamına gelmez. 3-5 ay sonra deprem meydana geldiğinde de ‘Sinancan bunu söylemişti’ denmemesi lazım. Bu çok doğal bir durum. İzmir’de geçtiğimiz yıllara baktığımızda, ciddi depremlere de baktığımızda 6 üzerinde bir depremin meydana gelme ihtimali var. Evet, kesin olarak İzmir’de bu deprem meydana gelecek. Fakat 7’nin üzerinde depremlerin olma ihtimali yok” dedi.

“İZMİR’DE DEPREM OLACAK. BELEDİYELERE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR”
İzmir ve çevresinde ikamet edenlerin depremle yaşamaya alışması gerektiğini belirten Öziçer doğru tedbirlerle bu doğa afetinin üstesinden gelinebileceğini söyledi. Belediyelerin kentsel dönüşümü hızlandırarak, yapı envanterini çıkartması gerektiğini belirten Jeofizik Mühendisi Öziçer zemin etüt değerlendirmelerinin teknisyen ve teknikerler tarafından değil jeofizik mühendisleri tarafından yapılması gerektiğini vurguladı. Denetleyicilerin imtihanla seçilmesi çağrısında bulunan Öziçer, “Sonuç olarak İzmir’de bir deprem olacak mı, evet olacak. Manisa’da olduğu gibi. Bizlerin yapması gereken şey ise bilinçlenmek. Binaların test edilmesi, yapı envanterinin ortaya çıkartılması gerekiyor. Kentsel dönüşümün hızlı ve doğru bir şekilde yapılması gerekiyor, kentsel dönüşümün hızlanması gerekiyor. Vatandaşlarımızın, çocuklarımızın depremden önce alınması gereken tedbirler ve deprem anında ne yapacağımızı iyi bilmemiz gerekiyor. Belediyeler doğru projeler gelip gelmediğine dair yeni inşaatlarda ruhsata tabi yapılarla ilgili doğru adımlar atmalılar. Gerçekten gelen zemin etütlerinin mühendislik kaidelerine, yönetmeliklerine uygun olup olmadığının denetlenmesi gerekiyor. Bu denetleme kısmının da belediyelerdeki teknisyen, teknikerler tarafından değil alanında uzman jeofizik mühendislerince yapılması gerekiyor. Bu işin imtihanlarının olması gerekiyor. Bunlar gerçekleştiği sürece bizler İzmir’de 5.5, 6, 6.2, 6.4 büyüklüğünde bir deprem bile olsa evimizde sakince bekleyerek bu doğa olayını geçiştirebiliriz” dedi. 

“KAÇAK YAPILAR AZALMALI”
Olası bir deprem için en riskli alanın kaçak yapılar olduğunu belirten İzmir Jeofizik Mühendisleri Odası 2’nci Başkanı Sinancan Öziçer, "Bizler İzmir ve çevresinde yaşıyorsak buna alışmamız gerekiyor. Konya’da ya da Kuzey Avrupa’da yaşamıyoruz. Buralarda depremler az meydana geliyor ve herhangi bir risk yok. İzmir ve çevresinde yaşıyorsak depremle yaşamayı da bilmemiz gerekiyor. En tehlikelisi kaçak yapılar. Bu kaçak yapıların azalması, yapılmaması gerekiyor” dedi.

“İZMİR'İN EN RİSKLİ BÖLGELERİ”

İzmir en riskli bölgesini sahil şeridinin kapsadığını belirten Öziçer depremin bu bölgelerde binaya vurduğu etkinin çok olduğunu söyledi. 2017 Deprem Yönetmeliğine uyan yapıların hangi zemin olursa olsun sağlıklı olduğunu ifade eden Öziçer, “İzmir’in en riskli bölgesi sahil bölgeleridir. Deprem dalgaları farklı çeşitlikte zeminlerden geçer. Sıkı zemin, kayalık zemin, çakıllı zemin, alçak zemin, dolgu zemin ve her zeminde farklı özelliklerde hareket eder. Yumuşak, balçık zeminlerde, alüvyon zeminlerde deprem dalgalarının genleri büyür. Yani şiddeti artar. Yapıya, binaya vurduğu etki fazlalaşır. Kayalık zeminde ise hızlıca, hissetirmeden geçer. Bu hızlı geçişten dolayı da zarar vermesi çok azdır. İzmir ve çevresindeki zeminlere baktığımızda Çiğli, Karşıyaka, Bostanlı, Bayraklı, Alsancak zemin anlamında en kötü, en riskli yerler. İzmir körfezini hilal gibi düşünün, Çiğli ile Güzelbahçe arası sahil kesimi riskli kesim. Buna ilaveten son deprem yönetmeliği olan 2019 Deprem Yönetmeliğinin standartlarına uygun bir şekilde yapılmış tüm binalar, hatta 2017 yönetmeliğini de alabiliriz, bunlara uygun yapılan binalarda vatandaşlara zemini ne olursa olsun doğru yapıldığı sürece korkmamalarını öneriyoruz. Rahat bir şekilde evlerinde kalmalarını söyleyebilirim” dedi. 

“AKDENİZ’DE MEYDANA GELEN OLAĞAN BİR DEPREMDİ”
Akdeniz’de meydana gelen depremi değerlendiren Öziçer, “Akdeniz’de Helenik yayı dediğimiz dalma batma zonu dediğimiz bir hat var. Bu alan zaten o büyüklükte deprem üretebilecek kapasitedir. Bu sebeple Akdeniz’de meydana gelen deprem bizi hiç şaşırtmıyor. Zaten Ege Denizi, Marmara, Akdeniz birçok irili ufaklı faylardan meydana gelmiştir. Bunların oluşturduğu depremleri sık sık yaşıyoruz. Bakıldığı zaman İstanbul’da en büyük deprem 1999 yılında oldu. Yaklaşık 20 yıldan uzun bir süredir de herhangi bir deprem meydana gelmiyor. Marmara açıklarında 4 dolaylarında meydana gelebiliyor. İzmir, Aydın ve Manisa bölgesinde 1 – 2 yılda bir deprem görülüyor. Çünkü İstanbul ve buraya yakın olan tüm fay skalası daha büyük olduğu için uzun aralıklarla şiddet oranı yüksek deprem meydana gelebiliyor. İzmir ise normal fay mekanizması hattı olduğu için şiddeti düşük ama daha sık meydana gelen depremler yaşıyoruz. Manisa’da 2 yıl önce Demirci’de yine aynı büyüklükte bir deprem meydana gelmişti. 2017 Haziran’ında Karaburun açıklarında 6’nın üzerinde bir deprem meydana geldi. İzmir ve çevresinde bu oranlarda meydana gelebilecek depremleri biz olağan karşılıyoruz” dedi.

“ŞİDDET VE BÜYÜKLÜK AYRI DEĞERLER”
Depremler hakkında konuşulurken şiddet ve büyüklüğün ayrı anlamlar ifade ettiğine vurgu yapan Öziçer, “1930 yılı bir milattı. Bu yıldan öncekilere tarihsel depremler diyoruz. Bu yıldan sonraki depremlere de aletsel depremler diyoruz. Aletsel yani sismografların depremleri ölçerek bir magnitüd büyüklüğünü bizlere veri vermesiyle oluşuyor. Yani 5.3, 4.9, 6.4 büyüklüğünde gibi, bunlar aletsel dönem oluyor. Tarihsel dönem ise skala ile gidiyor ve 5 şiddeti, 7 şiddeti gibi şiddet olarak söyleniyor. Yani 1930’lu yıllardan önce olan depremleri bizim şiddet olarak anlatmamız gerekiyor. Bu şiddetin magnitüd cinsine göre açılımını da bilmiyoruz. Geçmişteki bilim adamları skala oluşturmuşlar. 1-4 arası şiddette olan herhangi bir şekilde hissedilmiyor. 4’ten sonra bir bardak, bir vazo sallanması olarak hissedilen 5 şiddetinde, masa üzerindeki eşyalar düştüğünde 6 şiddetinde olarak yazmışlar. Duvarda çatlak oluştuysa 7 şiddetinde, binalarda çatlaklar olduğunda 8 şiddetinde, köprülerde büyük bir hasar meydana geldiyse 9 şiddetinde olarak tanımlamışlar. Bazı bilim adamlarımız, bazı hocalarımız ‘7 şiddetinde bir deprem meydana gelecek’ diyor. Bu rakamı geçmiş dönemdeki skalaya göre mi değerlendiriyor, yoksa magnütüd cinsinden mi demek istiyor. İşte burası çok önemli” dedi.

“BAZI SÖYLEMLER PANİĞE YOL AÇIYOR”
“Vatandaşlarımızın bu kelime farklılığını da anlatarak, yanlış anlaşılmaları ve ön yargıları da ortadan kaldırmak gerekiyor” diyen Öziçer, “7 şiddetinde demek, kerpiç binalardan meydana gelmiş, zemini gevşek olan binaların hasar görmesi demektir. 7 şiddetinde deprem demek ortalama 4 buçuk büyüklüğünde bir depremdir. Ve bu oranda zemini gevşek, kerpiç binalar hasar görürken, sizler İzmir’de sadece ‘Deprem oldu sanırım’ dersiniz. Fakat diğer taraf hasar görür, hasar gördüğünden dolayı da bu şiddet skalası artar. Çünkü şiddeti yeryüzündeki hasara göre söyleyebiliyoruz. Yani 4 buçuk büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir, küçüktür ama şiddeti büyüktür. ‘7 şiddetinde bir deprem bekliyoruz’ diye söylenen ve manşet olan cümleleri aslında magnitüd olarak neye tekabül ettiğini bilmemiz gerekiyor. Bu da şu anki şartlar ve teknolojiye göre kolay bir şey değil. Çünkü bunu etkileyen onlarca parametre var. Zemin yapısı, depremin derinliği, yapılaşmanın durumu, süre ve zaman farkı, depremin merkezinden yerüstüne olan mesafesi gibi parametreler var. Bunlardan dolayı söylemler de çok iddialı olur” dedi.