Halime ERDOĞAN / GÜNDEME BAKIŞ - Orta halli bir ailenin çocuğu olarak 1936 yılında İzmir'de dünyaya gelen Necati Kadayıfçıoğlu, 54 yıldır taksicilik yapıyor. Başarılı bir öğrenci iken ailesinin ekonomik durumu bozulunca liseyi bitirdikten sonra iş hayatına atılmak zorunda kalan Kadayıfçıoğlu 1957 yılında başladığı taksicilik mesleği ile evini geçindirip, 3 çocuğunu büyütüp İzmir'in sokaklarına ait yüzlerce anı biriktirdi. Milyonlarca hayatın birçok anına kısa kısa tanık olarak giren Kadayıfçıoğlu, hayatından memnun olduğunu, işini çok sevdiğini söyledi. 

"KİMSE GÖNLÜNDE YATAN MESLEĞE ERİŞEMİYOR"

Sizi tanıyabilir miyiz? 

Ben 3 kuşak İzmirliyim. 1936 doğumluyum. Herkesin gönlünde yatan meslekler vardır ama istisnalar hariç kimse gönlünde yatan mesleğe erişememiştir. Hasbelkader bir mesleğin içinde kendini bulmak Türkiye'de yaşayanların kaderidir. Olumsuz bir kaderdir ama bunu yaşıyoruz. Okumak isterdim, o günün şartlarında, ekonomik koşullarımızda ancak liseyi bitirebildim. Liseden sonra en kısa yoldan para kazanma durumu hasıl oldu. Bir sanat dalına yönelemedim çünkü çıraklık için yaşım geçmişti. 

"BABAM DOKTOR OLMAMI İSTERDİ"

Çocukluğunuzda hayal ettiğiniz meslek neydi? 

Babam beni dizinde hoplatırken benim hep doktor olmamı isterdi. Ben o günün şartlarında ailemin sorumluluğunu üstüme almak zorunda kaldım ve doktorluğu düşünemedim. Çalışmam gerekiyordu. O zaman için en çok parayı veren işe girdim ve tezgahtarlık yaptım. Daha sonra Ege bölgesini dolaşarak şark şekerleme üzerine satıcılık yaptım. Şirket kapandı ve ben işsiz kaldım. 

"1968 YILINDA TAKSİCİLİĞE BAŞLADIM"

Taksiciliğe nasıl başladınız?

İşsiz kalmışım, günlük ihtiyaçlarım var, günlük sıcak paraya ihtiyacım var. Taksiye çıkarak günlük yevmiyemi, nafakamı kazanayım diye düşünerek 1968 yılında taksiciliğe ilk defa başladım. İlk durağım Dönertaş'tı. 1957 model şavrole ilk kullanmaya başladığım taksiydi. Ardından 1958 model şavrolenin şoförü oldum. O zamanlar, ticari araçlar vadeli satılabiliyordu. Az bir parayla ve uzun vadeyle bir araba aldım. 1957 model Ford fairlane... 1968'den bugüne taksicilik yapıyorum.

"NAZARDAN KORKUYORUM"

Bu süreçte evlendiniz...

1965'te evlendim, ben bir gördüm evlendim. Bir gördüm, kanım ısındı, konuştum, talip oldum, 'Önünde ablası var, o olmaz' dedikleri halde, birbirimizi çok etkilemiş olacağız ki sonuç evlenmekle neticelendi. 1968'te araba aldım, 3 çocuğum oldu. Yaşım ortaya çıktığında nazardan korkuyorum. 

"OĞLUM DA BABA MESLEĞİNİ YAPIYOR"

Çocuklarınızdan baba mesleğini tercih eden oldu mu? 

En büyük oğlum da baba mesleğini yapıyor. Birlikte uzun yıllar çalıştık, evlenince keseler ayrı oluyor. O nedenle o kendi geleceğini başka bir araçta çalışmakta buldu. Küçük oğlum ise ilk başta takside çalışmaya başladı ama daha sonra 'Baba ben senin arabanın bagajında bile kendime yer bulamadım' dedi ve hayata atıldı. Otomotiv sanayi alanında çalışmaya başladı. 1 tane de kızım var o da Bilgisayar öğretmeni. 

"SEVGİ HER GÜÇLÜĞÜ YENER"

"İyi ki" diyor musunuz yoksa pişmanlıklarınız var mı? 

Herkes işini severek yapmalı. İşin zorluğu evvela sevmemekle başlar. İnsan severse ne olursa olsun, sevgi her türlü güçlüğü yener. Sevgi önemli. İşinizi severek yaptığınızda her güçlüğü aşarsınız. Ben işimi çok seviyorum. Eşimi çok seviyorum. Yaşamayı seviyorum. Hayata hep olumlu bakıyorum. Bardağın dolu tarafına bakıyorum, boş tarafını görmüyorum. 'Bu günlük nasibim bu kadar' diyorum ve mutlu oluyorum. Mutluluğun çıtasını ne kadar yüksek tutarsanız o kadar mutsuz olursunuz. Kişi o çıtayı kendine göre yani atlayabileceği seviyede, alçakta tutmalı. Merdivenler basak basaktır. Birinci basamaktan beşinci basamağa sıçrayamazsınız, denerseniz ayağını kayar ve hayat merdiveninde kaval kemiğiniz kırılır. Hayat bu!  Okumayı seviyorum, şiir yazıyorum. Okuma aşkımı okuldan ayrıldıktan sonra kaybetmedim. Okunması gereken kitapları okudum, evde kütüphanem var. Birçok insanın okumadığı kitapları okudum. Seviyorum okumayı. Hayatımı bu şekilde devam ettiriyorum. 

"ENTERESAN BİR DURUM"

Unutamadığınız anılarınız var mı? 

Var tabi; Halil Rıfat Paşa'dan Konak'a 50 kuruşa gidiyoruz, 50 kuruşa geliyoruz, arada sırada başka bir noktaya gidecek bir yolcu da buluyoruz. Bu bizim hoşumuza gidiyor çünkü para kazanıyoruz. Bir gün 2 kadın taksiye koşarak geldi, öğlen saatleriydi. 'Evladım Karşıyaka'da nikahımız var bizi oraya götürür müsün' dedi yaşlı olan kadın. Biz o zaman Karşıyaka'ya 20 liraya gidiyoruz, güzel bir para... Konak'a 50 kuruşa gidiyoruz 3-4 kişi alıyoruz, dolayısıyla ben Karşıyaka'ya gitmek isteyen kadınlara 25 lira desem hakkım, o zamanlar taksimetre yok, pazarlık usulü belirleniyor taksi ücretleri. Ben 20 lira dedim, çünkü Konak'a boş gitme ihtimaliniz de var. Ben 20 lira dedim ve kadın 'Ne yapıyorsunuz, alt tarafı nikah, düğün olsa neyse' dedi. Vatandaşın bizim işimize bakışı olarak enteresan bir durumdu. Binmediler ve geriye döndüler. 

"YOLCU ALYANSINI VERMEK İSTEDİ"

Bir gün de akşam saatlerinde genç ve güzel bir hanımefendi taksiye bindi. Karşıyaka'ya gitmek istediğini söyledi. Turan civarlarına geldik. Yolcunun sol elinin yüzük parmağını ağzına götürdüğünü gördüm. 'Hayrola bir sıkıntı mı var' diye sordum. Yolcu, 'Ben evden aceleyle çıktım da yanıma para almayı unutmuşum. Size yüzüğümü bırakacağım, yarın durağa gelip yüzüğümü alır, ücretinizi öderim' dedi. Bu beni çok etkiledi. Kız babasıyım, kızım da darda kalabilir. Herhangi bir nedenle üzerinde para olmayabilir. O hanımefendi beni ertesi gün durağa gelip aradığında şoförler arasında olumsuz bir algı da oluşturabilme ihtimali var, bunu üzülerek söylüyorum. 'Ben yüzüğünüzü alamam, çıkartmayın. Gideceğiniz yere kadar götürür, hatta kapıda beklerim, kapı açılmazsa bir terslik olursa sizi aldığım yere getiririm. Kapı açılırsa bana el sallarsınız giderim, sakın ola durağa gelip de borcum var, bunu ödeyeyim demeyin. Benden yana helal olsun' dedim. Kadıncağızı bıraktım, o kadının ardından şiir yazdım. O saatte parasız kadının sokakta kalmasına sebep neydi, atılmış mı, itilmiş mi? Hangi şiddet olayı onu çantasını bile almadan kendini dışarıya atmaya itmiş. Bu olay beni çok etkilemişti. 

"ESKİYE BAĞIMLI KALMAMALIYIZ"

Geçmişe ve günümüze baktığınızda her şey değişiyor, sizin açınızdan dün nasıldı bugün nasıl?

Bir edebiyat var; 'Eskiden her şey şöyleydi, böyleydi, eskiden her şey güzeldi' diye... Ancak eskiye bağımlı kalmamamız lazım, ilerlememiz lazım. Eski güzelin üstüne daha güzellikler katmamız lazım. Eski yaşanmıştır, inkar edilemez ama yaşantımıza daha güzel süsler, çiçekler, yıldızlar kondurmamız lazım diye düşünüyorum. Biz küçük esnaf statüsündeyiz ama günün şartları bizim küçüklüğümüzü ekonomik yönden büyük yaptı. Bir araba milyonlara tekabül edince yasaya göre küçük esnaf olmamıza rağmen büyümüş durumdayız. Artık bakkallar da yok oldu ve marketlere dönüştü. Bizimle birlikte bu işi yapan firmalar türedi, korsan tabir ettiklerimiz var, VİP denilen araçlar var. VİP özel taşımacılık diyorlar, havaalanından otele getiriyor diyorlar, o amaçla ruhsat alıyor ama o amacın dışında dışarıda bizim ekmeğimizi bölüşüyor. Bunlar hayatın gerçekleri. 3-5 kişi geliyor, bilgisayar üzerinden biz size taksicilik hizmeti sunarız, bize ulaşın diyor ve oradan iş seçiyor. Uzun mesafeyi seçiyor. Çeşme'yi seçiyor. Üçyol, Basmane işini kim yapacak? İşin az para kazanılacak olanını bize bırakıp çok para kazanılacak olanı kendileri alıyor. İşin kaymağını onlar alıyor ve vergi de vermiyorlar.

"ŞOFÖR MİLLETİ!"

Biz dolaylı vergi veriyoruz, 'Taksiciler vergi vermiyor' diyorlar, öyle bir dünya yok. En çok vergiyi biz veriyoruz, dolaylı vergi... Ben bir araba aldığımı söylemiştim, aradan yıllar geçti, gençliğim kayboldu şu anda arabamı değiştirsem yerine yeni araba alamaz durumdayım. Bugünün koşullarında arabanın fiyatı 600 bin civarında, bunun için kredi kullanacaksınız ve faiziyle birlikte araba 800 bin lira. Günlük kazanan bir taksi şoförünün bu parayı ödemesi mümkün değil. Bu mesleğin dışındaki kişilerin başka yerden olan gelirleriyle bu işi sürdürmeleri mümkün. Onlar yapıyorlar artık. Burada haksızlık var. Emekçi olan, esnaf olan eziliyor. Göç nedeniyle geliyorlar İzmir'e, adamın işi yok, bir araba alıyor ve 'Ticari taksi işletmecisiyim ben' diye bir sıfat ekliyor isminin üstüne ve bundan sonra felaket başlıyor. 'Ben bu kadar para verdim, şu kadar getirisi olması lazım' diyor. Şoföre arabayı veriyor ve bana günlük şu kadar getireceksin diyor. Siz bunu dediğiniz zaman o şoför müşteri hassasiyetinden fedakarlık yapmak zorunda kalıyor. İş seçiyor, yakın yere gitmiyor. Bunların sonucunda 'Şoför Milleti' oluyor. Şoförü afişe ediyorlar 'Yolcusunu almıyor, ben elimi kaldırdım beni almadı' diye... Şoförler de insan, lavaboya girme ihtiyacı oluyor, hanımından telefon aldı belki acil evine gidiyor. Tabi ki çürük elmalar da vardır ama 'Allah kahretsin şoför milletini' demek gerçeğin ifadesi değil.

"ŞOFÖRÜN SAĞ OMZUNA VURUNDA DURUR, SOL OMZUNA VURUNCA YÜRÜR"

Geçmişte 'Şoförler İngilizce bilsin' diye bir şey çıkarmışladı. Adam Türkçe konuşamıyor ya! Bana bir defa bir Amerikalı geldi, ben biraz İngilizce biliyorum ama NATO'da çalışan bir arkadaşımız vardı, o daha güzel biliyordu. Onu çağırdım, Efes'e kaç paraya gidileceğini söyleyecek. Baktım sohbet uzuyor, 'Ne oluyor alt tarafı bir rakam söyleyeceksin' dedim. Yolcu, benim İngilizce bilip bilmediğimi sormuş, 'Ben film çekeceğim nasıl anlaşacağım' diye sormuş. Arkadaşımız da 'Amerika'da taksi şoförleri Fransızca, Almanca biliyor mu? Şoförün sağ omzuna vurusun durur, sol omuzuna vurursun yürür, neyini anlaşamayacaksın' demiş. Ben yolcuyu aldım, götürdüm. Bizde bir Avrupa hayranlığı var, ölüyoruz Avrupa diye... Kendi benliğimizden uzaklaştık, Avrupalının medeniyetine eyvallah ama ahlakını sorgulamak lazım. Ben öyle düşünüyorum. 

"BU BENİM KADERİM, HAYATIMDAN MEMNUNUM"

Günümüzde taksicilik mesleği ile aile geçindirmek mümkün mü?

Taksicilik mesleği bir hizmet sektörüdür. Hizmet sektörünün getirisi ile ticaret sektörünün getirisi aynı değil. Adam 3 milyar parayı bağlıyor ve onun karşılığını istiyor ama kişi benim gibi kendi arabasının üstünde çalışırsa olur. Biz evimizi geçindirdik, 3 çocuğumuzu yetiştirdik, okuttuk. Ben şikayetçi değilim, bu benim kaderim diyorum ve hayatımdan da memnunum. Olaya ticaret gözüyle bakanların bakış açısı değişik, şu kadar para yatırdım, şu kadar kazanmalı, para yapmalıyım diye baktığınızda olumsuzluklar çıkıyor ortaya. Tabi geçmişte ticari araba sahibi olmak daha kolaydı, bugün imkansız. Dışarıda Yellow Taksi, Green Taksi gibi şirketleşmeler var. Bizde de yeni hükümetler geldiğinde şirketleşme durumu olursa tek çıkar yol o olur. Misal kılık kıyafete özen gösterilmeli diye yönetmelik var, adamın arabası var ve özen göstermiyor. Buna nasıl yükümlülük uygulayacaksınız? Odayı sorumlu tutuyorlar. Ben 60 küsur senedir bu işi yapıyorum, odada da çok görev aldım, odaların üyeyi haysiyet divanına göndermesi bugüne kadar hiç gündeme gelmedi. Çünkü oda da kendine göre oy hesabı yapıyor, seçimde karşısına çıkacak. Durağa terlikle, şortla gelenler var. Baş etmek mümkün değil. Şirketleşme olursa bunların önüne geçilebilir.

"ÖTV İNDİRİMİ BEKLİYORUZ"

Bütün meslektaşlarım ÖTV indirimi bekliyor. Oda Başkanı Celil Anık 'yüzde 10' diyor, ben de 'Sen yüzde 10 deme, sen 0 de, karşı taraf yüzde 10 desin biz de kabul edelim' diyorum. ÖTV'nin inmesi lazım. Bir Genel Başkanın iktidara gelince bunu indireceğini duyduk, inşallah öyle olur, biz de esnaf olarak mutlu oluruz.