Magazin

Akın Akınözü hakkında bilinmeyen gerçekleri açıkladı!

Abone Ol

Artık ATV'de cuma akşamlarını heyecanla beklediğimiz yepyeni bir dizi var: Hercai. Başrolünde yer alan Akın Akınözü'nün ışığını fark etmeyen yoktur! Rotamızı dizinin çekildiği topraklara çeviriyoruz ve kendisiyle Mardin- Midyat'ın mistik atmosferinde bir araya geliyoruz.

Şu an röportajımızı Mardin'in mistik havasında gerçekleştiriyoruz; burada olmak nasıl hissettiriyor? ATV'nin bu iddialı projesine nasıl dahil oldunuz? Projeden bağımsız şekilde, fiziksel anlamda imaj değişikliğine gitmiştim. Saçımı kısalttım ve sakal bıraktım; bu imaj değişikliğim bana "Miran" karakterini getirdi diyebilirim. Mardin dediğiniz gibi mistik bir yer çünkü topraklarında insanlığın ve medeniyetlerin başlangıç noktasına kadar uzanan bir yaşanmışlık var. Burada doğayla daha yakından bağlantı kurma imkanı buldum; sete giderken çoğu zaman arabayı durduruyoruz ve kendimizi, gördüğümüz manzara karşısında büyülenmiş buluyoruz.

Biraz bu yolculuğun başına gidecek olursak, Amerika'da matematik okurken nasıl oldu da oyuncu oldunuz? Matematik öğrenmek benim için evrensel dili öğrenmek demek. Üniversitede Matematik bölümünü seçmemin sebebi de bu evrensel dili öğrenebilmekti ve ben bunun için dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan UC-Berkeley'e kadar gittim. Matematiksel kavrayışım geliştikçe, bu dilin her yerde uygulama alanı bulduğunu fark ettim. Ben de kendime uygulama alanı olarak oyunculuğu seçtim çünkü insanlara dair, duygulara dair ve hikaye anlatmaya dair problemler beni daha fazla heyecanlandırıyor.

Hem başrol olmak, hem başka bir şehirde yaşama fikri sizi ilk etapta tedirgin etti mi? Başrol olmak hikayeyi taşımak anlamına geliyor ve bizim gerçekten güçlü bir hikayemiz var; tabii ki böyle güçlü bir hikayeyi taşımanın sorumluluğu insanı tedirgin ediyor. Bu tedirginlik bence değerli bir duygu çünkü insana itici kuvvet oluyor ve kişiyi diri tutuyor. Buraya geldikten sonra da beni desteklemeye hazır bir partnerim ve hem ATV'den hem de yapımdangüçlü bir ekip olduğunu görünce bu tedirginlik keyifli bir hikayeyi anlatmanın heyecanına dönüştü.

"Miran" içinde çok güçlü duygular barındırıyor. Karakter olarak birbirinize benziyor musunuz? Karakterin içerdiği güçlü duygular bulunmaz bir hazine; oyuncu olarak böylesine bir yolculuğa çıkabildiğim için çok şanslıyım. "Miran"la benzer taraflarımız var ama benim için değerli olan farklı olduğumuz ve ayrıldığımız yerler çünkü buralar aslında içimizde olan ama günlük hayatımızda deneyimlemediğimiz noktalar. Buralara adım atma yollarını bulup o yolda yürüdüğünüzde hem kendinizi hem de seyirciyi şaşırtacak keşifler yapmış oluyorsunuz.

Amerika'da altı yıl yaşamışsınız, bu deneyim size neler kazandırdı? Amerika'ya üniversite eğitimim için gittim. Öncelikle 17 yaşında dünyanın diğer ucuna gidip orada tek başına yaşamanın beni daha güçlü bir birey yaptığını düşünüyorum. Aynı zamanda farklı bir kültürün içinde altı yıl yaşamak size hayata daha farklı bakabilmeyi öğretiyor; en önemlisi de farklı kültürden insanların aynı paydada birleşebildiğini anlıyorsunuz. İşte bunu anladığınız noktada dünya vatandaşı olabilme vizesi kazanıyorsunuz ve bence buna hepimizin çok ihtiyacı var.

Bulunduğunuz ortama kolay adapte olabilen biri misiniz? Amerika'da ailemin yanında alıştığım düzenden çok farklı bir düzene adapte olmak zorunda kaldım. Amerika'ya giderek verdiğim bu adaptasyon sınavını oyunculukla beraber çok daha ileri seviyeye taşıdığımı düşünüyorum. Çünkü oyuncu olarak sürekli farklı şartlara adapte olmanız gerekiyor ve gün geçtikçe kendimi bu anlamda daha akışkan hissediyorum. Darwin'e atfedilen "Türler arasında hayatta kalan en güçlü ya da en akıllı olan değil, değişime en kolay adapte olabilendir" sözünün de geçerliliğine inanıyorum, bu yüzden kat ettiğim bu yoldan gayet memnunum.

Başka bir şehirde yaşama fikri, bu şehir Mardin olduğu için tedirginlikten çok hiç görmediğim bir zenginliği keşfetme coşkusu uyandırdı. Nitekim yanılmamışım; şehir çok güzel, insanları daha da güzel.

Nasıl bir kadın sizi kendine aşık edebilir? "İşte bu" dedirtebilir? Hepimiz bu sorunun cevabını aramıyor muyuz? Ben şu an beraber olduğum kişide bu cevabı bulduğumu hissettim ve her gün yeniden "işte bu" diyorum; bazen bir gülüşüne, bazen bir sözüne, bazen de bakışına… Ama ne olduğunu tam anlamıyla bilemiyoruz, hem bilsek büyüsü kaçmaz mı?

Günümüzde aşklar biraz suni yaşanıyor gibi; sizin aşka ya da modern zaman ilişkilerine bakışınız nasıl? Günümüzde, gelişen teknolojiye beraber yaşam hızımız ve seçeneklerimiz çok arttı. Bu durum da bizleri her şeyi çok hızlı tüketen bireyler haline getirdi. Ne yazık ki bu şartlar altında ilişkiye anlam katan sabır, sadakat, fedakarlık gibi değerlerimizi kaybediyoruz. Bu değerlerin olmadığı ilişkilerin de bir derinliği olamıyor ve suni olmaktan başka şansı kalmıyor.

Size yakın olan kişilerden, etrafınızdaki kadınlara karşı çok nazik olduğunuzu duyduk. Romantikmişsiniz de… Doğru mu? Bunu duymuş olmanız, "öyleyimdir" dememden daha hoş olmuş! Tek çocuk olarak annemle küçüklüğümden beri güçlü bir ilişkimiz var ve bundan dolayı kadınlarla daha kolay empati kurabiliyorum. Bu empatiyi de kendimi bildim bileli içimde taşıdığım "çevremdeki insanları mutlu etme" güdüsüyle birleştirdiğimde, ortaya sanırım nazik ve romantik bir erkek profili çıkıyor.

Sosyal medyayla aranız nasıl? İlk bölümden sonra gelen yorumları okudunuz mu? Sosyal medyaya karşı mesafeli bir duruşum var ve bunu korumaya özen gösteriyorum; yaptığımız iş için hem çok kullanışlı hem de çok tehlikeli. Kullanışlı çünkü sosyal medya sizi takipçilerinizle bir araya getirip onların sesini duyabilmenizi ve kendi sesinizi de onlara duyurabilmenizi sağlıyor. Bir diğer yandan tehlikeli çünkü özellikle göz önünde bir iş yaptığınızda bu etkileşimin hacmi büyüyor ve buna yetişmek için ayırdığınız zaman sizin asıl işinize zarar vermeye başlıyor. Gelen yorumları elimden geldiğince okumaya çalıştım ve çalışıyorum çünkü bu yorumların, ortaya çıkardığımız işin sağlamasını yapabilmemiz adına bize yol gösterdiğine inanıyorum. "Başka bir şehirde yaşama fikri, bu şehir Mardin olduğu için tedirginlikten çok hiç görmediğim bir zenginliği keşfetme coşkusu uyandırdı. Nitekim yanılmamışım; şehir çok güzel, insanları daha da güzel."

Diziyle birlikte popülariteniz ister istemez her geçen gün ciddi anlamda artıyor ama ben sizin fikrinizi merak ediyorum. Başarıyı neyle ölçüyorsunuz? Reyting mi, takipçi sayısı mı, yoksa sokakta aldığınız tepkiler mi? Benim için en geçerli başarı ölçütü sahadaki performansım. Burada kişi kendiyle yüzleşir, eksiklerini görür ve bunları geliştirmek için çalışır. Ben bu formülü hayatımın her alanında uyguluyorum ve şükürler olsun bugüne kadar koyduğum bütün hedeflere ulaşabildim. Başarı ölçütünde reyting, takipçi sayısı ya da sokaktaki tepkilere vereceğimiz önceliğin kafa karışıklığına yol açacağını düşünüyorum ve bizi işin özünü yakalamaktan alıkoyacağına inanıyorum. Tabii ki bu saydıklarımızın da yeri var ama önceliği nereye verdiğimiz çok önemli. Saha performansına vereceğimiz öncelik diğerlerini, eninde sonunda kalıcı bir şekilde getirecektir ama diğerlerine verilen öncelik bizi ancak yanılsamalardan ibaret bir kısır döngünün içine sokar.

Kıskanç mısınızdır? Ya da hayatınızdaki kadın sizi kıskanacak olsa, bu duruma tahammül eşiğiniz nasıl? Kıskançlık ilişkiyi ayakta tutan duygulardan biri... Ancak bence kıskanç olarak tabir ettiğimiz kişiler, güven duygusundan yoksun bir şekilde kıskançlıkla baş başa kalıp, anlayış göstermeden saldırganlaşan kişiler... Eğer sağlam bir özgüven duygusunun üstüne kıskançlık duygusunu koyuyorsanız, bu bence ilişkinin tadı tuzu.

Son dönemde çok kilo verdiğinizi söylemiştiniz ama gayet iyi görünüyorsunuz. Sporla aranız nasıl? Set temposu insanın metabolizmasını zaten hızlandırıyor, bir de üstüne soğuk hava eklenince vücut ekstra bir efor sarf ediyor; ondan dolayı geldiğim günden bugüne biraz kilo kaybettim ama gayet iyi görünüyorsam demek ki fazlalığım varmış onu atmışım. Spor küçüklüğümden beri hayatımın parçasıydı; yaptığım sporlar dönem dönem değişti ama hep hayatımda vardı, burada da gelir gelmez kendime bir spor salonu buldum ve boş zamanlarımda gitmeye özen gösteriyorum.

Vejetaryensiniz, Mardin mutfağı da malum; zor olmuyor mu? Aslında ben pesketaryen oluyorum çünkü balık tüketiyorum. Beslenme konusuyla yakından ilgiliyim; yaklaşık iki yıl önce bir ay boyunca hayvansal protein tüketmeden beslenmeyi denedim ve bu bir ayın sonunda yaşam kalitemin arttığını hissedince, beslenmemi bu şekilde devam ettirme kararı aldım. Adım adım vücudumu dinleyerek "pesketaryenlik" olarak geçen, "Akdeniz diyeti" de diyebileceğimiz bir beslenme şeklini uygulayarak hayatıma devam ediyorum. Bu tarz adlandırmalar insanların kulağına antipatik gelebilir, o yüzden ben bitkisel ağırlıklı besleniyorum demeyi tercih ediyorum. Öncesinde et yiyen biri olarak et yiyenlere karşı tepkili ya da önyargılı değilim; sadece ben bu şekilde beslenmeyi tercih ediyorum. Mardin, et ağırlıklı beslenen bir şehir ama ne aradığınızı bilirseniz her yerde çözüm buluyorsunuz. Bu anlamda çok sıkıntı çekmedim, hatta kendime uygun bir sürü yöresel lezzeti de deneme şansım oldu.

Son olarak bize, daha önce hiçbir yerde söylemediğiniz, hakkınızda pek kimsenin bilmediği bir şey söyler misiniz? İlk adım Süreyya. (Sabah)