Koronavirüs ile mücadelemiz parça parça alınan tedbirlerle devam ediyor. Vaka ve ölü sayılarımız her gün yükseliyor. Sokağa çıkma yasağı uygulaması üretimin aksamaması için bugüne kadar değerlendirilmedi.

65 yaş üstü ve 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı getirildi. 31 ile giriş ve çıkışlar sınırlandırıldı. Ancak gelinen noktada önlemlerin yetmediği görülüyor. Bundan sonraki süreçte ne olur izleyip göreceğiz. Toplum sağlığını ilgilendiren konularda bile ‘Ben bağış toplarım, sen toplayamazsın’ gibi sığ tartışmaların yapılması da bizi yönetenlerin konuya ne kadar ‘ciddi’ yaklaştıklarını gösteriyor. Üretimin her şeye rağmen devam etmesi görüşü bu süreçte benimsense de başta hizmetler sektörü olmak üzere birçok sektör üretimini yavaşlattı ya da turizm, perakende ve eğlence sektöründe başta olmak üzere birçok işletme kapılarına kilit vurdu.

Daha önce açıklanan 100 milyar TL’lik ekonomik paketin böyle bir ortamda yeterli olmayacağı görülüyor. Zaten açıklanan bu paketinde çoğu vergi ve kredi borcu ötelemesinden oluşuyor. Firmaların istihdamının korunması ve işletmelerin ayakta kalması ile ilgili daha çok kaynağa ihtiyaç duyulacak. AB ülkeleri ve ABD ülkeleri sosyal devlet olma ilkelerini gözeterek milli gelirlerinin ortalama yüzde 20’sine yakın bir bölümünü bu krizden etkilenecek olan vatandaşları için paket olarak açıklarken, biz daha çok vatandaştan bağış toplamayı tercih ettik. Açıklanan 100 milyar TL’lik destek paketi ise milli gelirimizin yüzde 2’si seviyesinde. Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan TÜSİAD bu rakamın en az milli gelirinin yüzde 10’u kadar olması gerektiğini vurguladı.

Kapalı olan esnaf ve işletmelerin bu sürece dayanması için desteğin artırılması gerekiyor. İşsizliğin önümüzde günlerde daha da patlamaması için toplanan bağışların ve işsizlik fonunun geliri azalan ya da işletmeler kapalı olduğu için yevmiye ile çalışamadığı için hiç gelir elde edemeyen kesimlere aktarılması gerekiyor.

Devletin ihtiyaç olan teşvikleri bir an önce vermesi gerekiyor çünkü elimizdeki ekonomiyi koruyamazsak daha büyük sıkıntılar yaşayabiliriz. İşsizliğin daha da yükselmesi sosyal sorunları da beraberinde getirecektir. Zaten Koronavirüs öncesi de bütçe açığı, düşük Merkez Bankası rezervleri, yüksek enflasyon gibi sorunlar yaşayan ekonomimiz bu krizde büyük bir yara alacak. Bu yaraların sarılması için de dış kaynağa ihtiyacımız olacak. Hükümetimiz dış kaynak konusunda nasıl bir çözüm üretecek IMF ile yeniden masaya oturulacak mı? Onu da yaşayıp göreceğiz. Bizim dış borcumuz, milli ekonomimizin yüzde 58’ine denk geliyor. Merkez bankasının elindeki döviz rezervleri de ne yazık ki yeterli değil.

Dış kaynağı bu ortamda bulabilirsek tüm bunların üstüne bir de döviz krizi yaşamayız. Ekonomist Murat Sağman da yapılması gerekenler konusunda güzel önerilerde bulundu. Acil olmayan yaklaşık 20 milyar TL’lik altyapı ve ulaştırma bütçesinin sağlığa ve vatandaşa ayrılması gerektiğini vurguladı. Sağman, Hazine’nin 10 yıllık tahviller çıkarmasını ve Merkez Bankası’nın da bu tahvilleri alması gerektiğini belirtirken, geliri olmayan kişilerin desteklenmesini, herkesin elektrik, doğalgaz ve su faturalarının ödenmesi gerektiğini söyledi. Ben de bu görüşe katılıyorum. Bu dönemde tüm kaynaklar önce sağlığa sonra da ekonomiye yönelmeli. Bu süreçten başka türlü çıkmamıza imkan görünmüyor.

Yapılması gerekenler belli, aklın yolu bir. Önce koronavirüs belasından birbirimize yardımcı olarak, dayanışma içinde kurtulacağız, ondan sonra ekonomide atılması gereken adımları atarak, bu süreçten en çok etkilenen kesimleri daha çok destekleyerek yolumuza devam edeceğiz. Kısır tartışmalar ve günü kurtarmak için atılan adımlarla ancak kendimizi kandırırız ve bunun faturasını da her zaman olduğu gibi yine ülke yurttaşları olarak biz öderiz.