GÜNDEME BAKIŞ - Türkiye’nin dünyada enflasyonu, faizi ve CDS’si en yüksek 10 ülke arasına girdiğini, işsizlik başta olmak üzere birçok ekonomik sorunla boğuştuğunu dile getiren Yıldırım, yapısal reformlar yapılmadığı sürece kötü gidişatı durdurmanın mümkün olmadığını belirtti. Ekonominin gidişatının halkın genelinin durumunu kötüleştirmesi, istihdamın düşmesi, işsizliğin artması, gelir düzeyinin düşmesi, gelir dağılımının bozulması ve kötüleşmenin kronik hale gelmesi doğal olarak her ülkede halkın siyasi tercihini etkileyeceğinin altını çizen Yıldırım, “Siyaset karnesinin en önemli notu ekonomidir. Ekonomiden geçerli not alamayan iktidarların siyasi geleceği de olmaz” dedi.  Yıldırım, İzmir’in küresel ekonomi ile erişimini ve entegrasyonunu artıracak projelere öncelik verilmesinin, bölge ekonomisinin büyütülmesene daha fazla katkı yapacağına da inandığını vurguladı.

M.Ş - Siz İzmir’de birçok kuruma hizmet verdiniz, ardından Ekonomi Bakan Yardımcılığı ve EXİMBANK Genel Müdürlüğü görevlerinden bulundunuz, ekonomiyi yakından takip eden bir kişi olarak bugünkü ekonomik konjonktürü değerlendirir misiniz?

A.Y - 2015 sonrası ve daha belirgin olarak 2018’den itibaren Türkiye ekonomisinin makroekonomik göstergelerinde bozulma başladı. Pek çok ülkeye göre makro göstergelerimiz en kötüsü değil belki ama dünyada enflasyonu, faizi ve CDS’i en yüksek ilk 10 ülke arasına girdik. Doğal olarak pandemiyle birlikte başta istihdam olmak üzere ekonomideki sorunlar ağırlaşmaya devam etti.

M.Ş -  Pandeminin büyük etkisi var ama ekonomi yönetiminde yaşanan sıkıntıların da bugün ekonomide geldiğimiz noktada etkili olduğu belirtiliyor. Siz bu konuda neler söylersiniz?

A.Y - 2018 Ağustos’ta kurlarda yaşanan ani yükselme sonrasında ekonomi yönetiminin telaşla, serbest piyasa ekonomisine ters düşen ani kararlar alması durumu iyice kötüleşirdi. Swaplar, kambiyo işlemlerinden BSMV ve komisyon alınması, KGF uygulamaları, Merkez Bankası ve yerli&yabancı finans kurumları ile ilişkiler, döviz işlemlerinin takibi konularında atılan adımlar olumsuz karşılandı. Daha önemlisi, olumsuz algılanan kararlar sonraki aşamada daha olumsuz kararlar alınacağı beklentisine yol açtı, Türkiye ekonomisinin geleceği hakkında içeride ve dışarıda kötümser beklentiler yaygınlaştı.

M.Ş - Ekonomi ile birlikte birçok alanda reform yapılacağı belirtiliyor iktidar tarafından, bu reformlar yapılabilir mi, yapılması halinde yaşanan sorunlara çözüm getirebilir mi?

A.Y- Ekonomi yönetiminde yapılan değişikliklerin ardından yapılan açıklamalarda, yeni dönemde piyasa dostu ekonomi politikaları uygulanacağı, öngörülebilirlik, hesap verilebilirlik ve şeffaflık vurgusu yapılarak ekonominin aktörleri ve kamuoyu ile daha yakın ve sağlıklı ilişkiler kurulacağının söylenmesinin olumlu etkileri hemen hissedildi. En üst perdeden, Sayın Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki günlerde yapılacağını açıkladığı hukuk ve ekonomi reformlarının açıklanması; yargı, kamu yönetimi ve ekonomide alınan kararlarda güven verici adımlar atılması yaşanan sorunların çözümüne, makroekonomik göstergelerin yeniden iyileşme sürecine ciddi katkı yapacaktır.

M.Ş - TOBB, TESK, TÜSİAD ve MÜSİAD Türkiye’nin önceliği fiyat istikrarı başlığı ile ortak açıklama yaptı. Türkiye’nin birinci önceliğinin fiyat istikrarının sağlanmasını istedi. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nedir?

A.Y - Ekonomi politikaları ya da her alanda karar alma aşamasında ve uygulama sürecinde ilgili STK’lar, konunun uzmanları, bilim adamları ve diğer paydaşlarla yakın çalışmak her zaman daha iyi sonuçlar verir. Enflasyon, ekonominin kaynak ihtiyacı, döviz rezervi ile üretimde yaşanan sorunlarımız çözülmeden ekonomide kalıcı büyümeyi sağlayamayız. Ekonominin bütün aktörlerinin interaktif çalışma düzeninin doğru kararlarla olumlu sonuçlar alınmasında yapacağı katkılar çok değerlidir, toplumun tamamının desteğinin alınması anlamına gelir.

M.Ş - 2002 yılında yaşanan ekonomik krizin ardından gidilen seçimde Ak Parti iktidarı göreve gelmişti. Bu sürecin ardından da yapılacak erken yada zamanında seçim sonucunda sizce iktidar değişikliği olur mu? Ekonomiler iktidarların ömrünü belirleyen unsurlardır. Siz neler söylersiniz bu konuda?

A.Y - Ekonominin gidişatının halkın genelinin durumunu kötüleştirmesi, istihdamın düşmesi, işsizliğin artması, gelir düzeyinin düşmesi, gelir dağılımının bozulması ve kötüleşmenin kronik hale gelmesi doğal olarak her ülkede halkın siyasi tercihini etkiler. Siyaset karnesinin en önemli notu ekonomidir. Ekonomiden geçerli not alamayan iktidarların siyasi geleceği de olmaz.

M.Ş - İzmir ile ilgili neler söylersiniz, makus talihini yener mi, İzmir’in geleceğini nerede görüyorsunuz?

A.Y - İzmir her alanda potansiyeli yüksek bir şehir, aynı zamanda her alanda potansiyeli yüksek bir coğrafyanın metropolitanı ve liman kentidir. İzmir’in potansiyeli, tarihte dünyanın önemli kentleri arasında yer almasını sağlamıştır. Yapılması gereken, şehrin potansiyelinin iyi değerlendirilmesidir. İzmir’in potansiyeli tek boyutlu bir avantaja bağlı değil, her alanda avantajlı konumda olmasıdır. İzmir’in tarımda, sanayide, turizmde, sağlıkta, ulaşımda, eğitimde, insan kaynağında, özetle her alanda mukayeseli üstünlüğü vardır. Yapılması gereken, Türkiye ve Türkiye ekonomisinin 1980 sonrası ihracata dayalı büyüme politikalarıyla artan küresel entegrasyonununda yerini alabilmek, şehrin ve bölgenin potansiyelini kullanabilmektir. Pandemi sürecinde küresel ekonomi hem sektörel olarak hem de lojistik kanalları bakımından yeniden yapılanmaktadır. Bu sürecin, Türkiye’nin ve İzmir’in küresel ekonomiyle entegrasyonunu artırmada sunacağı fırsatları iyi değerlendirebilmek gerekir.

M.Ş - İzmir’deki yerel yönetimleri nasıl değerlendiriyorsunuz, birçok proje üzerinde çalışıyorlar, performansları sizce nasıl?

A.Y - Yerel yönetimler demokrasinin vazgeçilmezi, yerel ekonominin önemli aktörleridir. Bölgesel potansiyelin değerlendirilerek bölge ekonomisine ve yaşayanlara katkı sağlayacak projelere bütçelerinin elverdiği ölçüde destek vermeleri gerekir. İzmir kent merkezi ve ilçelerinde ekonomik&sosyal gelişime katkı sağlayacak sayısız proje yapma fırsatları vardır. Büyük küçük her belediyenin proje geliştirebileceği yada kişi ve kurumların geliştirdiği projelere destek verecekleri proje zenginliği potansiyeli olan şanslı bir coğrafyada yaşıyoruz.

M.Ş - İzmir sizce Ankara'dan gerekli desteği alıyor mu?

A.Y - Bu konu İzmir’de sıkça dile getirilmektedir. İzmir’de eskiden beri, ödenen vergilerin karşılığının alınmadığı inancı hakimdir. Aslında büyük kentlerin çoğunluğunda yaşayanlar merkezi hükümete ödediğinin altında bir kamu harcaması/yatırımı alırlar, ödenenle karşılığında alınan hizmetlerin/yatırımların toplam tutarları arasında bir dengesizlik vardır. Merkezi hükümetten talepte bulunurken bu dengesizliğin boyutunu dile getirmek anlamlıdır, ama daha anlamlı ve sonuç odaklı olan İzmir’in ve bölgenin ihtiyaçları ile merkezi hükümetten altyapı, hizmet ve destek taleplerinin somut olarak dile getirilmesi, bölgenin potansiyelinin değerlendirilmesine katkı yapacak proje önerilerinde bulunulmasıdır. Bu taleplerde, İzmir’in küresel ekonomi ile erişimini ve entegrasyonunu artıracak projelere öncelik verilmesinin, bölge ekonomisinin büyütülmesene daha fazla katkı yapacağına inanıyorum.

M.Ş - Soyer'in yeni açıkladığı tarım vizyonunu nasıl buldunuz?

A.Y - Bölgemiz, gerek tarım potansiyeli gerekse Türkiye’nin iddialı olduğu stratejik tarım ürünlerindeki yeri bakımından önemlidir. Pandemi sürecinde tarımın önemi, tarımı olmayanın yarını da olmadığı çok daha iyi anlaşılmış olmalı. Ayrıca tarımda Avrupa’da ve dünyada önde gelen ülke olmamıza rağmen tarım ürünlerinde ithalatı ve enflasyonun üzerinde fiyat artışlarını önleyemiyoruz. Tarım ürünlerindeki fiyat artışları son yılların enflasyonunda önemli yer tutuyor. Tarımda yaşadığımız sorunlara şimdi bir de kuraklık sorunu eklendi. Bu nedenle tarımın, tarım üreticilerinin desteklenmesi ile katma değerli gıda üretiminin teşvik edilmesi pandemi öncesine göre daha önemli hale geldi. İzmir’de ata tohumculuğunun geliştirilmesi, kooperatiflerin desteklenmesi, üretimde kuraklığın dikkate alınması gibi konulara önem ve öncelik verilmesi tarımsal potansiyelimizin doğru kullanılmasına yönelik güzel çalışmalar. Memnuniyetle görüyoruz ki benzer çalışmalar ve güzel projeler bölgemiz STK’ları tarafından da yürütülmektedir.

ADNAN YILDIRIM KİMDİR?

8 Mayıs 1959’da Denizli Çal’da doğdu. Lisans eğitimini 1981 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi "Ekonomi ve Maliye Bölümü"nde tamamladı. Aynı zamanda, Vanderbilt Üniversitesi’nde (ABD) "Ekonomik Kalkınma" bölümünde yüksek lisans yaptı. YILDIRIM'ın mesleki yaşamı Maliye Bakanlığı'nda Hesap Uzmanı olarak başladı. Hesap Uzmanları Kurulundaki on yıllık kariyerinin ardından Gelirler Genel Müdürlüğü'nde Daire Başkanlığı’na atandı. YILDIRIM, 1996 ve 2001 yılları arasında, EGS Grubu'nda Mali İşler Koordinatörü olarak çalıştı. DENİZLİ ve İPEKYOLU Serbest Bölgelerinin Kurucusu olup, söz konusu bölgelerin İşletici şirketlerinin yönetiminde yer aldı. YILDIRIM, Pamukkale Danışmanlık ve Batı Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim firmasını kurdu. Ege İhracatçı Birlikleri, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Ticaret Odası, İzmir Ticaret Borsası, İzmir’deki Organize Sanayi Bölgeleri ve Serbest Bölgeler gibi önde gelen kurum ve kuruluşlara, danışmanlık hizmetleri de verdi.

YILDIRIM, 2014-2015 yılları arasında Ekonomi Bakan Yardımcılığı görevini yürüttü, Haziran 2016'dan Kasım 2016'ya kadar Ekonomi Bakanlığı'nda Baş Danışman olarak görev yaptı. Kasım 2016’da ise, Türk Eximbank'ın Genel Müdürlüğüne atandı.