2018 yılı başından bu yana döviz kurlarının artması, ülkemiz gibi döviz cinsinden borçlanan, yapısal cari açık sorunu olan, tüketime dayalı büyüyen ve ithalata dayalı ihracat gerçekleştiren ülkeler için daha derin kırılganlıklar yaratmaktadır. Türk Lirası’nın değer kaybı ile birlikte fiyat istikrarı da tehlikeye girmekte ve bu da faiz üzerine baskı yaratmaktadır. Yüksek ve kalıcı hale geldiği görüntüsü veren enflasyon hem iş dünyasının önünü görme kabiliyetini azaltmakta hem de para ve maliye politikalarının etkinliğine gölge düşürmektedir.

Sanayicilerimizin yatırım konusunda kararlılıkla harekete geçebilmesi, üretime ve istihdama yönelik çabaların sonuç verebilmesi ancak fiyat istikrarını koruyan aşırı iniş veya çıkışlar göstermeyen, iç ve dış piyasalara güven verici para ve maliye politikaları ile sağlanabilir. Hâlihazırda sanayicimiz ve ihracatçımız nasıl bir satın alma maliyetiyle karşılaşabileceğini kestirememekte, dolayısı ile üretim ve yatırım için kısa ve orta vadeli hedefler koyamamaktadır. Öte yandan döviz kurlarının geldiği seviye, maliyet yolu ile enflasyonu besler hale gelmektedir. Sanayicilerin beklentisi fiyat istikrarının sürekli bir şekilde sağlanmasıdır. Aksi takdirde, bunun, ekonomide kalıcı hasar yaratma potansiyeli bulunmaktadır.

Ülkemizin bu sarmaldan çıkmasında katma değerli üretimin artacağı, ihraç kalemlerinin çeşitlendirileceği, ekonomik ve hukuki öngörülebilirliğinin tesis edileceği bir eylem planının ülkemizin sanayisinin gelişimine ivme kazandıracağına inanıyoruz. Başta makroekonomik istikrara ilişkin kurumlar olmak üzere, özerk kurumların kendi yetki alanları içinde sorumluluklarını bağımsızca yürütmeleri elzemdir. Türkiye ekonomisine güvenin yeniden sağlanmasına ve seçim gündemi nedeniyle arka plana düşen reform ajandasına dönülmesine yönelik adımların ivedilikle atılmasını bekliyoruz.