Son zamanlarda okuduğum kitaplardan biri de Dr. Lindsay C. Gibson’ın yazdığı “Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Yetişkin Çocukları” adlı muazzam kitabıydı. Okumayan varsa, şayet psikoloji bilimine de eğer ilgiliyseniz mutlaka tavsiye ederim. Bakış açınızı çok değiştirecek aynı zamanda da kolektif yaşayan bir toplum olan bizlerin ortak diline ses olacak ve kendimizden de bir parça bulacağımız bir okuma olacaktır hepimiz için.

Bu okumaları yaparken “Duygusal Olgunlaşamamayla İlişkilendirilen Kişilik Özellikleri” adlı bir başlık gördüm okuma dikkatimi iki katına çıkararak okudum bu başlığı.

Bu kişilerin özelliklerini;

Fikirleri sabittir ve tek amaca odaklanırlar, düşük stres toleransına sahiptirler, en iyi hissettikleri şeyi yaparlar, onlar özneldir nesnel değil, farklılıklara çok az saygı gösterirler, benmerkezcidirler, kendilerine odaklanırlar ve bencildirler, kendilerini derinlemesine dinlemezler, sadece kendilerini ön planda tutarlar, ilgi odağı olmayı severler, rol değişimine teşvik ederler şeklinde alt başlıklara ayırarak sıralamıştı yazarımız.

Alt başlıkları okuduğumda zihnimde kıvılcımlar çaktı. “Ne kadar da seçtiklerimizi betimleyen alt başlıklar” dedim. Yoksa biz duygusal olgunlaşmaya erişememiş kişileri mi seçmiştik?

Üzerine iyice düşündüğümde vardığım sonuç beni “evet” kapısına çıkardı ne yazık ki.

Bir karara vardıklarında zihinlerini kapatmaları ve antitezle gelen bir kişinin fikirlerine savunmacı ve keyifsiz bir ruh haliyle cevap vermeleri, hatalarını kabul etmekte zorlanmaları bu hataları kabul etmedikleri gibi hata yaptıkları insanları suçlamaları, tarafsız analizler yapamamaları…

Gerçekleri, mantığı ve geçmişi kısacası her şeyi kulak ardı etmeleri, farklılıkların güzelliklerini görmeye çalışmaktansa farklılıklara örtük kin ve nefret besleyip bunu öldürme arzuları…

Bu kişilerin herhangi bir kötülük, yetersizlik ya da sevgisizliğe maruz kalma korkularından dolayı sürekli güvensizlik duygusuyla yaşamaları, kendilerini “çocukluklarının” kollarına bırakmalarına sebep olur. Çocukluklarına dair sembollere ve kişilere sarılırlar.

Bu sayede kendilerini koruma altına aldıklarını düşünür ve diğer insanları düşük özsaygılarını bile tehdit edecek kadar yakınlarına yaklaştırmazlar.

O kadar çok kendilerine odaklanırlar ki çünkü çocukluklarında hala ağlayan bir çocuk vardır.

Çocukluk kaygılarından henüz sıyrılamamışlardır bu açıdan. Onların bencillikleri narsistçe kendini izleme isteğinden çok,iflah olmaz bir acıyla boğuşan kişinin kendine odaklanmasıyla eş değerdir. Bu acıyla karşılarına çıkan herkese zarar verdikleri yetmezmiş gibi kendilerine de zarar verirler ancak bunu göremezler. İçine düştükleri kazanı, harlayan ateşe bırakmaktansa yavaş yavaş sularını kaynatırlar ve kendilerinin de yandıklarının farkına varmazlar vücutları bu yanmaya alışır çünkü. Son noktaya geldiklerinde kavrarlar ama iş işten çoktan geçmiş olur. Vücutları yanık içinde kalmıştır artık!

Kısacası; sanırım seçtiklerimizin biraz içsel yolculuğa çıkması gerekmekte. İçgörü kazanmak zordur, çok sancılıdır. Psikoloji eğitimi aldığım süre zarfında bunu pratikte kavradım ama sonrası bulutların üzerinde yürümek gibiydi. Deneyin, pişman olmayacaksınız Sayın Seçilmişler. Hem sizin, hem yol arkadaşlarınızın hem de halkınızın geleceği için.

Sevgiler