Sıla TEKİN/GÜNDEME BAKIŞ - Aile hekimlerinin erken tanınması adına daha önce benzer çalışmaların yapıldığına ancak bunların sonuçsuz kaldığına değinen İzmir Aile Hekimleri Derneği Genel Sekreteri Mustafa Şen, ”Kamu spotları, haber programları, ünlülerin aile hekimliğini tanıtma çabaları gibi adımlarla bir farkındalık yaratılmaya çalışıldı. Peki, bu konuda bir gelişme yaşıyor muyuz? Hayır. Nedeni ise aile hekimlerinin sorunlarına çözüm ararken bu kişilerin de çözüm sürecinde fikir alınan, uygulamanın pozitif ve negatif yönlerini değerlendiren pozisyonda olması gerekir. Sahadaki asıl problemi gören sorunları yaşayan kişiler olarak çözüm noktasında görünmez olmamız kabul edilemez. O zaman aile hekimleri olarak, ‘Aile Hekimini Erken Tanı’ kampanyasına karşı bizde şöyle bir kampanya başlatabiliriz: “Daha iyi bir Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri için bize (aile hekimlerine) kulak verin “dedi.



‘BİZİ ÖNCE KARAR VERİCİLER TANIMALI’
Aile hekimlerinin görev tanımının anlaşılmadığı, vatandaşa sağlık raporlarını daha rahat çıkarmayı sağlayıcı bir kurummuş gibi algılandığını ifade eden Şen, ”Koruyucu sağlık hizmeti oturmuş olmayan bir ülkede sağlık alanında yapılan tüm gelişmeler boşadır. Hastalık-tedavi döngüsü gelişince hastalık daha iyi tedavi edilebilecek. Fakat koruyucu sağlık hizmetini geliştirdiğimizde ise hastalık olmayacak. Bu nedenle özellikle ilgilenilmesi gereken problem, birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yönelik olmalıdır.Aile hekimi, kişiyi doğumundan itibaren takip ederek bu hususta bağışıklama gibi koruyucu hizmetler sunan, sağlıklı yaşam yolunda rehberlik yapan ve meydana gelen sağlık problemlerini erken teşhis eden kişidir. Bunun anlaşılmasının yolu da yine karar verici organın aile hekimlerini tanımasından geçiyor ki halk da anlayabilsin ” dedi.

‘YAMALI BOHÇAYA DÖNDÜK’
Hasta muayene etmekten yoruldukları şeklinde eleştirilere maruz kaldıklarının da bilgisini veren Şen, Hastalarla ilgilenmekten kesinlikle yorulmuyoruz, gereksiz iş yükünden yoruluyoruz. Aile hekimliğine ilk başlandığı dönemde planlanan bir Aile Sağlığı Birimi’ne 1 doktor 2 aile sağlığı elemanı (ebe, hemşire, att veya sağlık memuru) olacak şekilde planlandı ama şu an birçok aile hekimi tek başına çalışmakta. Hastayı muayene ediyor ardından gidip enjeksiyonunu pansumanını yapıyor ardından tekrar hasta muayene ediyor aşı yapıyor yaptığı aşıları bilgisayara girip verileri bakanlığa gönderiyoruz. Neredeyse hem doktor hem hemşire yeri geldiğinde birimin temizliğini yapan personel olarak çalışıyoruz. Aile Hekimliği sistemi doktorların üzerine yüklenmiş durumda ve birde bunlar yetmezmiş gibi sistemin aksayan her problemini aile hekimi üzerinden çözmeye çalışıyorlar. Aile hekimleri artık ‘yamalı bohçaya’ dönmüş durumda. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen bağışıklama konusunda geldiğimiz nokta ise aile hekimlerinin ne kadar özveri ile çalıştığını da göstermektedir” şeklinde konuştu.



EVDE BAKIM VE AŞI SORUNU: ‘KİMİN SORUMLULUĞU?’
Yaşadıkları diğer sorunlara hakkında bilgi veren İzmir Aile Hekimleri Derneği Başkan Yardımcısı Kürşat Akkaya ise, evde bakım hizmetinde aksaklıklar yaşayan vatandaşın kendilerine geldiklerini ifade ederek, “Evde bakım hizmeti alması gereken hastalara evde bakım merkezleri tarafından 1 ay sonrasına gün verilmesi nedeni ile yine vatandaşımız bu işi aile hekimlerinden beklemekte, bu açık da yine aile hekimleri tarafından kapatılmaktadır. Zaten vaktimiz kısıtlı iken ve teknoloji çağında yaşıyorken bakanlığa gönderdiğimiz verilerin aynısını çıktı olarak alıp müdürlüğe göndermemiz isteniyor ve bu yaklaşık 1 günlük poliklinik hizmetinin aksaması yanında emek ve kâğıt israfına da yol açmaktadır. Bunun bir önce değişmesi ve aile hekimlerinden aylık çalışma istenmemesi gerekmektedir. Bunun dışında ‘bağışıklama’ kapsamında ilçe sağlık müdürlüklerinin bizlere ulaştırması gereken aşılar ayda bir kez tarafımıza ulaştırılmakta. Ekstra talep gerektiğinde aile hekiminin toplum sağlığı merkezinden alması istenmektedir. Bu da aile hekiminin polikliniğini kapatarak gidip aşıyı alması ve geri gelmesi anlamına geliyor. Bağışıklama ile ilgili birim, aşının üretiminden merkezdeki aşı dolabına ulaşımına kadar olan süreci takip etmekle yükümlü iken, bu süreçte aşılarda meydana gelecek problem kimin sorumluluğunda?” dedi.

‘BU ŞARTLAR ALTINDA DAHA NE KADAR DAYANABİLİRİZ?’
Aile hekimlerinin kiralarına yapılan %46 lık zam konusunda hala bir düzenleme yapılmadığını ve giderek zor duruma düştüklerini ifade eden Akkaya, ”Aile hekimi sayısını artırıp kişi başı hasta sayısını düşürerek poliklinik sayılarının azaltılması söz konusu ve bu çok önemli bir konu. Avrupa’da ortalama 1300 ila 2000 arasında kişiye 1 aile hekimi düşerken, bizde 3500 kişiye 1 aile hekimi düşmektedir. Bu da doğal olarak hizmet kalitesini azaltmakta. Bu alanda İzmir’de çok sayıda yeni birim açılmakta ancak planlamaları uygun mu tartışılır. Temele inildiğinde asıl problem, aile hekimlerinin nüfus tabanlı ücret alırken ödemelerin 4000 nüfus üzerinden planlanıp hasta sayısının 2000’lere düşmesi aile hekimlerinin maaşlarında yarı yarıya bir azalmaya sebep olmasıdır. Bu hak kaybımız nedeni ile birçok aile hekimimiz emeklilik planı yaparken diğer aile hekimleri de kendisine yeni iş arama planlarına başladı bile. Beklediğimiz ‘ödeme sözleşme yönetmeliğinde’ hak kaybı yaşamamak şartı ile nüfusların 2000’lere çekilmesi temennimiz. Ve bu ‘ödeme sözleşme yönetmeliği’ yayınlanana kadar yeni aile hekimliği birimi açılmasının durdurulması gerekiyor ”şeklinde konuştu. 
Daha önce dile getirdikleri aile sağlığı merkezi kiralarına yapılan zam konusunda, “Her şeye %20 ila %46 bandında zam gelirken birde hasta nüfusunun düşürülüp maaşlarımızın azaltılması sizce ne kadar kabul edilebilir? Biz bu şartlarda aile hekimi olarak çalışmaya ne kadar devam edebiliriz” diyen İZAHED üyeleri, sorunlarının en kısa sürede çözülmesini istedi.