Emek  verilmeyen her duyguyu  ve eylemi  evren, zamanın çöplüğü için biriktirir.  İlla ki gerçeği sahtesinden  ayıklar ve yoluna devam eder. Yaşam başka türlü akmaz. Bir anlam taşımaz. Bir öze, derinliğe, değere kavuşmaz. Belki de bu yüzden  tiyatronun güçlü insanların sahnesi olduğu  gerçeği  işler ruhumuza.  Çünkü coğrafya kaderi olmamalı insanın. Hiçbir değer yargısı, “insan” tanımının önüne geçmemeli.  Bu yüzden 1996 yılında Cezayir’de bir kadın hamamında yaşananlardan yola çıkarak kaleme alınan,  “Bu Yaşta  Hala  Saklanarak Sigara İçiyorum” oyununun yaşama, umuda, inanca, mücadele kararlılığına dair bir anlamı olmalı. Rayhana’nın yazdığı, Olcay Poyraz Bertrand’ın çevirdiği ve  kocası Yves Bertrand anısına sahnelenen oyun  işte tam da bu noktada “dışlama, empati kur, anlamayı seç, dokun” gibi mesajlarıyla  öne çıkıyor. Tüm bu özel sebepler nedeniyle  9 Mart Cumartesi  günü  Ünal Gürel Sahnesi’nde yeniden sahnelenecek oyunu izlemenizi öneririm.

RÖPORTAJ: NURAY KAYA

FOTOĞRAF: DUYGU KURTAR

 ******* Zaya, dini inancına, değer yargılarına,çocuklarına gönülden bağlı  içimizden biri. Aykırı düşünceleri nedeniyle de ötekileştirilmiş, dışlanmış  yalnız bir kadın.Üstelik tıp fakültesi geçmişi de var. Gerçek hayattaki  doktor, kadın ve  anne kimliklerin üzerinden  Zaya ve Çağdaş’ın arkadaş olabilme ihtimalini anlatır mısın?Zaya’nın Çağdaş’taki yansıması nedir?

Çağdaş Şenışık: Zaya, radikal inaçlara sahip ve dini inancı doğrultusunda yaşayan bir kadın. Ölmüş kocası ve inançları nedeniyle dışlanmış olmasına rağmen çocuklarıyla beraber zor yaşam  koşullarına yalnız başına direnen biri. Bence bu anlamda bir örnek. Oyunda  Zaya’yı sadece bu yönüyle görmüyoruz. Zaya kendi inanç ve değer yargılarına ters düşen bir kadına yardım ediyor, onun yanında yer alıyor ve herkesi şaşırtıyor. Zaya’yı bulunduğu duruma getiren nedenleri görmezden gelerek onu eleştirmek ve yargılamak yanlış olur. Çünkü bu yaraların nedenleri de bizleriz, bir diğerimiz. Herkes, her kadın değişebilir, değiştirebilir. Ve evet neden Çağdaş’la arkadaş olmasınlar? Hepimizin birbirimizden insani olarak öğreneceğimiz şeyler var ve olacak. Oyunumuzda farklı hikayelerin kahramanları olsak da hepimizin  benzer yaraları olduğu ve bu yaralardan hepimizin sorumlu olduğu ve birbirimize dokunarak, empatiyle yine bu yaraları beraber sarabileceğimiz mesajını da veriyoruz .

******Nadia, hukuk  eğitimi almak isterken şeriat baskısı nedeniyle evine hapsolmuş  güçlü biri. Toplumsal ve dini baskılar üzerinden  ”kaderine itaat et” mesajıyla gözdağı veriyor. Nadia ise yaşamı hakkında başkalarının karar vermesine  direnç gösteriyor.  Hikaye, Cezayir’de  geçiyor  olsa da bugün ülkemizde de kadınlar, her alanda şiddete  ve cehalete savaş açmış durumda. Nadia’nın hikayesi üzerinden  bir eğitimci olarak neler söylemek istersiniz?

Emine Arslantürk Kılıç : Doğduğumuz  ülkeyi, aileyi, ırkı bu dualite dünyasında biz seçemiyoruz gibi görünebilir belki fakat nasıl yaşayacağımızı biz seçiyoruz bu kesin. Oyundaki Nadia karakteri bazı taraflarca dezavantajlı bir profil olarak görünse de aslında tüm yaratım bir bütündür ve bu düşünceyle de Nadia, insanlığın cesur yüzlerinden biri. İstediği gibi yaşayabilmek için şiddete maruz kalıyor kısmen de olsa sindiriliyor ve bu duruma olan isyanını görüyoruz hep birlikte. Hatta öyle büyük  ki isyanı yine toplumdaki bizlerin düştüğü yanlışa düşüyor. Kendi gibi düşünmeyenleri, yargılayanları o da şiddetle yargılıyor. Sonunda içinde bulunduğu yanlışı kavrıyor ve bize oyun bu noktada da güzel bir ders veriyor. Hangi  inanç ve düşüncede olursak olalım diğerleri diye yargıladıklarımız  da aslında bizim birer aynamız.  Diğer yandan Nadia hayattan ne istediğini o kadar iyi biliyor ki,  bize çok güzel bir örnek oluyor. Bir eğitimci olarak şunu söyleyebilirim ki, yaşamımızın hangi döneminde olursak olalım  ne istediğimizi kendimize hep soralım. Çünkü mutluluk bu sorunun cevabında gizlidir.

******Bir tiyatro oyunu üzerinden yola çıkarsak bir yönetmen ve yardımcı  yönetmen

olarak  süreci  yönetenler tarafında bulunuyorsunuz? Oradan bakınca “ Bu yaşta hala saklanarak sigara içiyorum” diyen kadınlar üzerinden  nelere tanık oluyorsunuz?

Gülder Pınar: Aslında yaşadığın güncelden pek farkı yok yönetmen sürecinin.  Gayet mutlu, huzurlu, eğlenceli ve bize ait oluyor. Özelikle kadına dair hiçbir durum yaşamadık .Sahne üzerine geçip temsil yapmaya başlayınca izleyicilerden etkileşim ve beğeni aldıkça çok sevindik sadece .Tüm gerçekler dilimiz döndükçe tarafsız ve dürüstçe söylenince özellikle erkek izleyicilerimizden büyük beğeni topladık.

Emel Özkaya:  Yaş, eğitim, meslek, medeni durum, inanç, köken ne olursa olsun tüm kadınların benzer dertlerde ortaklaştığını görüyoruz. Oyunumuzun,  seyredenleri  bu kadar yakalaması  da bundandır.

*****Samia, şiddet sarmalının içinde aşktan, sevgiden ve inançtan güç alarak nefes almaya çalışıyor. Şiddet, dört çeşidiyle de hayatının merkezinde ve yaşama tutunmak için bir umuda ihtiyacı var. Ailesinde gördüğü değersizlik duygusu evliliği çıkış noktası olarak görmesine sebep oluyor.  O, aslında hayallerini hep yanında taşıyanlardan.  Samia’yı ete kemiğe büründürmek nasıl bir duygu?

Cansu Yörük:  Bu zamana kadar aldığım eğitimler doğrultusunda bir karakteri yaşatmak işin en eğlenceli kısmı. Samia’nın kültürünü araştırmak, cümlelerinin altında yatan iç aksiyonu keşfetmek ve ona inanmaktan geçti her şey. Samia umudun elçisi bir kız. Hayat dolu ve onun yaşama sevinci beni de etkiliyor. Bir sürü hayali var. Biri gerçekleşmese diğerine sarılıyor. Aşka herkesten daha fazla inanıyor ve bu inanç ondaki yaşama isteğini arttırıyor.  Heyecanı, enerjisi ve hareketliliği hiç bitmiyor. Tüm neşesini oyun boyunca seyirciye doğru yansıtmam benim için önemli. Bunun için de oyunculuk alanımın rahat olması gerek. Bu konuda ekibimin desteği motivasyonumu yükselten tek şey. İçimizdeki huzur ve samimiyet Samia’nın enerjisine de yansıyor. Hepimiz rollerimizi insanlara en iyi şekilde yansıtmak istiyoruz ve gelen yorumlarla da doğru yolda olduğumuzu anlıyoruz.

********Madam Muni, Cezayir’de doğan, ülkenin kültürüyle büyüyen fakat  sonradan  Fransa’ya göç ederek vatandaşlık değiştirmiş göçmen bir kadın. Batının kibirli ve modern yönü ile doğunun gelenekselci ve tabulara bağlı yönüne onun hikayesi üzerinden tanıklık ediyoruz.  Çünkü kendisi gibi Fransız vatandaşı oğluna eş seçmek için uygun adayı hamamda arayan biri aynı zamanda. Madam Muni, başka insanların hayatları hakkında karar verme yetkisini sizce nereden alıyor? İçimizdeki Madam Muni’lere ne söylemek istersiniz?

Arzu Akgün: Madam Muni, sonradan görme bir kadın. Fransız özentisi içindedir. Zamanla asıl ülkesindeki dilini ve yaşantısını unutup Fransa’daki lüks yaşamına uyum sağlamıştır. 45 yaşına gelmiş ve hala bekar olan oğluna eş aramaktadır. Gelini olacak kadının güzel, genç ve terbiyeli olmasını istemektedir. Hal böyleyken yaşadığı Fransa’da oğlu için uygun gelin bulamayacağına karar verir. Fransa’nın modern yaşamı geleneksel yapıdan gelen aile kültürlerine uymamaktadır. Bu düşüncelerle asıl ülkesine, Cezayir’e gelir. Kız bulma adetinin hamamda yapıldığı ritüele gore Fatima’nın baş masajcı olduğu hamama gelir. Bundan sonra yaşanan olaylar Madam Muni’nin insani yönünü ortaya koyar. Artık hiçbir şeyin önemi yoktur sadece  ‘insan’ vardır. Aslında Madam Muni başka insanlar hakkında karar verme yetkisinde değildir. O sadece yaşadığı coğrafyanın etkisinde hareket eden ve sonrasında yaptığı yanlışı gören ve bu yanlıştan dönen bir kadındır. Madam Muni, önce insan demiştir.

****Myriam, çocuk yaşta hamile kalıyor ve  toplum baskısından kaçmak için hamama sığınıyor. Abi-kardeş iki çocuk  aslında aynı şiddet ve cehalet sarmalının mağduru.  Bir çocuğun  çaresizlik, korku ve cehalet üzerinden yaşadığı bu zor sınav size neler hissettirdi?

Zeynep Tırnova:  Myriam, bana çaresizliği hissettirdi. Myriam  daha çocuk yaşta ve hamile kalıyor. Belki ne yaşadığını bile bilmiyor belki kandırıldı  belki de zorla… Hikayenin evveliyatı metinde yer almıyor. Bilmiyoruz ama doğru olanı yapmadığı ortada.  Hata yapmanın bedelinin ne kadar ağır olduğunu Myriam’ın çaresizliğinde gözler önüne seriyoruz. Onu öldürmek isteyen ağabeyi doğru olanı yaptığını düşünüyor. Çünkü ona öyle öğretilmiş. Kısacası her şeyin başı, bireyleri iyi yetiştirebilmekten geçiyor. Aile çok önemli. Kadın olarak hayattaki en önemli görevlerimizden biri  bireyi iyi insan olarak  yetiştirmemizdir. Çevremizdeki tüm çocuklara değer katmalı, doğru olanı sevgimizle öğretmeye çabalamalıyız.

****Luiza, babasının arkadaşıyla evlendirildiğinde henüz 10 yaşındaymış. Hayatın Luiza' ya yaşattığı onlarca trajedi üzerinden çocuk yaşta evliliği normallestirmeye çalışanlara; "Kadının yeri kocasının yanıdır", "Eksik etek", "Kaşık düşmanı", "Saçı uzun aklı kısa" gibi cinsiyetci söylemler üzerinden iki çift lafınız vardır. Luiza'nın sesi olarak neler söyleyeceksiniz?

Evin Koç: Cinsiyetçi söylemler her coğrafyada olmuştur ve olacaktır. Kıymeti olmayan bu sözler üzerine düşünmek  bile zaman kaybıdır. Kadınlar iyi eğitimli ve iyi donanımlı olarak  sanatta, sporda ,iş hayatında ve hayatın her alanında aktif  yer alarak en iyi cevabı verebilirler. Luiza’nın bir repliği şöyle: “Siz hiç merak etmeyin. Kızım ne isterse nasıl isterse öyle davranır. Canıma da mal olsa cehenneme de gitsem sonuna kadar onun arkasındayım.” Anneler kız çocuklarının arkasında böyle sağlam duruş gösterirse pek çok problemin çözülebileceği kanısındayım.

*****Latifa, ekonomik özgürlüğü olan ve severek evlendiği için hamamın en şanslı kadını gibi... Gibi diyorum çünkü bilinçaltında annesinden kalan birçok travma var. Kız ve erkek çocuklarını toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde, adil olma ilkesinden güç alan adalet ve eşitlik duygusuyla yetiştiremediğimizde sizce ortaya ne çıkıyor?

İlke Tümer: Günümüz toplumlarında, doğum anından itibaren,kız ve erkek olarak ayrıştırılıp belli kalıplara sokularak yetiştiriliyoruz. Bir şekilde ataerkil aile yapısı dayatılıyor. Bu da adalet duygusunu başlı başına zedeleyen bir unsur. Bunun sonucunda, kadın, eş, anne  ve evi çekip çeviren kişi rolleriyle var olurken  erkeğe de  evin reisi rolü biçiliyor. Bu roller de kurumsallaşarak, aileden toplumun geneline yayılmakta. Hal böyle olunca da  ortaya cinsiyet ayrımlarının olduğu ve eşitliğin sağlanamadığı bir ortamda kadınlar olarak “ Biz de varız”  diyebilmek adına kendimizi bir  arlık mücadelesi   içinde buluyoruz.

*****Mahallledeki tüm gebeleri doğurtan ebe Ayşa’nın  bu kadar aksi ve sevilmeyen bir karakter olmasının sebebi nedir? Oğlunun eski karısı Nadia’ya uyguladığı psikolojik şiddet konusunda  neler söylemek istersiniz?

Simge Eke: Ayşa, 65 yaşında ve fikirlerinde esnemeyen bir kadın. Aslında yaşadığı şeyler diğer kadınlardan farklı değil. Ama bunlara baş kaldırmamış. Olanları kabul etmiş değiştirmek için müdale vermemiş. Belki de vermemesi gerektiğini düşünmüş. Bu kadar aksi olmasının ve eski gelinine karşı da bu kadar sert olmasının nedeni bence diğer kadınların ve gelinin bir şeyleri değiştirmek için mücadele ediyor oluşu ve bunun ona kendini eksik hissettirmesi… Kadını, toplumu değiştirecek kişi olarak görüyorum. Çünkü dünyaya bir can getiren ve canı yetiştiren kişiler kadınlardır. Nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsak,  bu dünyada  nasıl insanların yaşamasını istiyorsak dünyaya getirdiğimiz canları öyle yetiştirme mücadelesi vermeliyiz.

****Hamamın baş masajcısı Fatima, 8 çocuklu evliliğinde şiddetin alasını yaşıyor. Buna evlilikiçi tecavüz de dahil. Dolayısıyla tam bir erkek düşmanı ve hayata inanılmaz öfkeli. Evlilik dışı gebe kalan küçük bir kıza üstelik şeriat kuralları içinde yardım ederken asıl hissettiği duygu nedir? Annelik duygusu mu kadın kimliği mi yoksa yaşadığı hayata öfkesi mi verdiği kararda etkili oluyor? Neler söylemek istersiniz?

Sinem Clarkson: Fatima, hayati boyunca hiç mutlu olmamış 50 yaşında bir kadın.Daha çocuk yaşta adet kanaması geliyor ve  ailesi onu  önüne çıkan ilk adamla evlendiriyor. Hiç sevmemis, hicbir şey hissetmemiş. Eşi kendisiyle zorla ilişkiye girmis. Buna karşı çıkınca da dayak yemiş bir kadın. Üstelik 8 çocuğun hepsi de erkek.  Hamamda baş masajci olarak tam 22 yıldır çalışıyor. Herkese ve  her şeye  öfkeli ve kırgın Fatima,  bir gün yine bir erkekten kaçan, şiddet görmüş bir kıza hamama sığındığı  için yardım ediyor. Onu saklıyor. Hem bir kadın  hem de mağdur olarak hemcinsi de aynı hayatı yaşamasın istiyor. Kendi aşkı hiç yaşamamış olsa da aşk kazansın istiyor.